Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Tekvin Sıfatının İsbatı
Tekvin Sıfatının İsbatı
Tekvin Sıfatının İsbatı:
1) Allah Teâlâ'nın hâlık olduğu ve her
şeyin mükevvini (yaratıcısı) bulunduğunda akıl ve nakil ittifak etmiştir. Esasen
hâlik ve mükevvin kelimeleri halk ve tekvin masdarlarından türemiş ism-i
fâillerdir. Muştak (türemiş) kelimelerin manâlarının Zât-ı Bârî'ye sâbit
olmasını gerektirir. Masdarı sabit olmadan, bundan türemiş olan ismin bir şey
için sabit olmasının muhalliğinde (imtina'ında) akıl ve nakil müttefiktir. O
halde tekvin Allah'ın zatına sâbit olup kudret sıfatından başka bir sıfattır.
2) Tekvin sıfatı; kudret, irade ve ilimden
başkadır. Çünkü ilim ile ma'lumat münkeşif ve belli olur. Kudret ile mümkinin
işlenip var edilmesi veya terk edilmesi sahih olur. Çünkü kudretin bütün
makdûrata (yaratılacak şeylere) taalluku ezelidir ve her bir şeye nispeti
eşittir. Kudret, makdûrun vücudunu gerektirmez, ancak, onun Hakk Teâlâ'dan
sudûrunu sahih kılar. O halde kudretin taallukundan başka, icad ve yaratmada
bilfiil müessir (etkileyici) bir sıfat lâzımdır. Bu sıfat da tekvindir. İrade
sıfatıyla mümkün olan bir şeyin yaratılması veya terk olunması yönlerinden biri
diğerine tercih edilir. İrade ile tercih edileni bilfiil yaratmada müessir olan
tekvin sıfatıdır. Tekvin iradenin tercihine göre mümkünata taalluk edip onu icad
ederek müessir olur. Tekvin makdûrattan ancak vücuda getirilecek şeylere taalluk
eder ve makdûrun (vücuda getirilecek şeyin) vücudunu (varlığını) gerektirir.
3) Cenab-ı Allah'ın ilim ve iradesine göre
yarattığı şeylerin ve canlıların nizamlı, sanatlı, sağlam ve akıllara hayranlık
verecek bir şekilde güzel yaratılması da tekvin sıfatıyla olur.
Tekvin, kudret ve irade gibi mümteni'âta (muhallere) taalluk etmez. Ancak
câizâta (mümkinlere) taalluk eder. Mümkinâta taalluku Cenab-ı Allah'ın irâde ve
ihtiyarı ile olacağı için layezâlîdir (hâdistir).
Halk, icâd, ten'îm (nimetlendirme ve nimet verme), ta'zîb (azablandırma) ihyâ,
imâte (öldürme), tasvir, terzîk gibi ilâhî fiillerin hepsinin mercii, Cenab-ı
Allah'ın tekvin sıfatıdır. Tekvin sıfatı bir tanedir. Eserlerinin çeşitli
olmasıyla tekvin sıfatının bunlara taalluklarına çeşitli isimler verilir. Tasvir
ve terzik gibi. Allah'ın bütün fiilleri ne kadar çeşitli olursa olsun, O'nun
zatıyla kaim ve tek bir sıfat olan tekvin sıfatına racidir ve bu sıfatın
taalukuyla husûle gelir. "O bir şey dilediği vakit, ancak O'nun emri buna ol
demesidir ki, bu da hemen oluverir" (Yâsin: 36/82) âyeti, tekvin sıfatına ve
fiillerinin de buna racî olduğuna delildir.[1]
Allah Teâlâ, yoktan var
edicidir. Buna yaratıcılık denir ve gerçek anlamda bu sıfat O'ndan başka hiç
bir kimsede bulunmaz. Maddi ve manevi, büyük ve küçük, fizik ve metafizik, iyi
ve kötü, güzel ve çirkin, hareket ve sükûn olarak ne varsa O'nun eseridir.
Bunların miktar ve ölçülerini, tadlarını, renklerini ve kokularını,
özelliklerini, etkilerini ve tepkilerini, faydalarını ve zararlarını,
aralarındaki ilişkileri yine O yaratmış ve bütün bunların dayandığı tabiat
kanunlarını O koymuştur. Bu sıfat keza O'nun, irâdeli olduğunu ve sınırsız güce
sahip bulunduğunu kanıtlamaktadır. Yani, varlıkların tümünü, dileyerek üstün
kudretiyle O yaratmıştır;
[2]
Hiç bir şey yokken her şeyi O, var etmiştir ve bu şeylere hareket ve sükûnu O
vermiştir. Bu konuda O'nu zorlayan bir güç yoktur; Binaenaleyh dileseydi hiç
bir şeyi yaratmayabilirdi. Yaratacağı eşya ve olayların tümünü ta ezelde,
başlangıçsız ve sınırsız ilmiyle biliyordu.
[3]
Burada önemli bir noktaya
işaret etmek gerekir: Bazı ilim adamları kainatın yaratılışını ?Big Bang
Teorisi? ile açıklamaktadırlar. Bunlardan biri: ?(...) Bu teorinin bugün aldığı
şekle göre kâinât, bütün madde ve enerjisinin toplamını ihtiva eden "iptidâî
atom" veya "kozmik çorba" nın, dehşetli bir patlama ile genişletilmesi sonucu
vücûda gelmiştir? demekte ve bu olayın yaklaşık 15 milyar yıl önce meydana
geldiğini ifade etmektedir.
[4]
Kesin bir kanaatla bunu savunan insan, ?Önce hareket mi yoksa sükûn mu vadı??
sorusuna cevap bulmak durumundadır. Bu ise birbirini doğuran nedenlerin
geriye doğru sıralanmasına ve insan bilgisinin asla yakalayamayacağı madde
ötesi uzaklara doğru korkunç bir kapı açacaktır! Bu tezin diyalektik tartışmaya
konu oluşturmasını özendirmek ise ilmin susmak zorunda olduğu yerde en
güvenilir alternatif olan ?Teslimiyet? ilkesine aykırıdır.
[5]
[1]
Muhiddin Bağçeci, Şamil İslâm Ansiklopedisi: 6/174.
[2]
Bakara: 2/29, En'am: 6/73, A'raf: 7/54, Yunus: 10/3, Hud: 11/7, İbrahim:
14/19, 14/32, Nahl: 16/3, 4; İsra: 17/99, Enbiya: 21/33, Nur: 24/45, Furkan:
25/2, Ankebut: 29/44, Rum: 30/21, Yasin: 36/36, Zümer: 39/5, Teğabun: 64/3,
Mülk: 67/2...
[3]
Lokman: 31/34
[4]
Ümit Şimşek, BİG BANG (Kâinatın doğuşu) S. 25 Yeni Asya Yayınları İst.,1980
[5]
Ferit Aydın, İslam'da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 228-229.