Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Benî İsrâil, İsrâil, İbrânî, Yahûdî ve Mûsevî Kelimeleri ve Mâhiyeti
Benî İsrâil
Benî İsrâil, İsrâil, İbrânî, Yahûdî ve Mûsevî Kelimeleri ve Mâhiyeti
İsrâil, Hz. Yakub'un lakabıdır. Hz.
Yakub'un on iki oğlunun soyundan gelenlere benî İsrâil/İsrâil oğulları denilir.
"Benî İsrâil" ifadesi, Kur'an-ı Kerim'de 41 yerde geçer. Kur'an'da Benî
İsrâil'in yahudileşme sürecini anlatan ayetlerin sayısı ise 712'dir. Benî
İsrâil'den bahseden bu 712 ayet, Kur'an'ın tamamı göz önüne alındığında 10'da
biri aşan bir oran tutmaktadır. İsrâil kelimesi, iki âyette (3/Âl-i İmran, 93;
19/Meryem, 58) şahıs ismi olarak Hz. Yakub için kullanılır. Benî İsrâil de
Kur'an'da Yakub oğulları anlamında yahudiler için kullanılmaktadır.
"Benî İsrâil / İsrâiloğulları",
"İbrânî" ve "Yahûdi" kelimeleri, çoğu zaman, birbirlerinin yerine kullanılmakta
ve hepsi de aynı çağrışımı yapmaktadırlar. İsrâil ismi, "gece yolculuk yapmak"
ve "Allah'ın kulu" anlamına gelmektedir. Günümüzdeki Tevrât'tan yola çıkarak
İsrâil kelimesine verilen bir başka anlam ise, savaşan Tanrı veyahut Tanrıya
karşı kuvvetli demektir. Muharref Tevrat'ta, Hz. Yakub'un Tanrı ile güreşip onu
yendiği(!) için bu adı aldığı anlatılmaktadır (Kitab-ı Mukaddes, Tekvin
32/28; 45/9-18; Hoşea 26/5-6). Kendilerine Allah tarafından gönderilen hak
din İslâm'ı değiştirip yahudileşenlerin, mukaddes kitaplarına ve Allah'a en ağır
iftiralar atmasına bir örnek de "İsrâil" kelimesine verdikleri bu anlam olsa
gerektir. "İsrâil" kelimesine yakıştırdıkları bu anlamla, kendi soylarını
yüceltmek için "tanrı"larını bile küçülttükleri, onu sıradan bir insan gibi
gördükleri ve bir peygamberine (onu yenmeye) gücünün yetmediği âciz bir varlık
gibi algıladıkları olanca çirkinliğiyle sırıtmaktadır. Kudüs'ü işgal edip o
kutsal topraklarda devamlı müslüman kanı akıtan zâlim siyonist rejimine ve o
topraklara da, bilindiği gibi İsrâil adı uygun görülmüştür.
"İbrânî" adı, İsrâil'in mürâdifi/eş
anlamlısıdır. Kelime anlamı olarak, "öte tarafın adam-ları" anlamını ifade eder.
Bu isim, İsrâil oğullarına Fırat veya Ürdün nehrinin öbür tarafından geldikleri
için verilmiştir. Bu ismi yahudilere Kenan ülkesinin yerlileri vermiştir. Yani
Kenanlılar bu ismi göçmen olanlar için kullanmışlardır. Bugün kendilerine yahudi
dediğimiz kavmin ilk adı İbrânî idi. İsrâiloğullarına İbrânî adının verilmesi,
onların göçebe bir kavim olduklarını ve üzerinde bulundukları toprakların gerçek
sahipleri olmadıklarını da ispatlar.
"Yahûdi": (Hâde-yehûdü; tehevvede:) Bu
kelime, tevbe etti, hakka döndü anlamına gelmektedir. Yahûdi kelimesi,
Peygamberimiz'in risâIetinden önce de Arabistan'da biliniyor ve kullanılıyordu.
Yahûdiler (yehûd) ifadesi Kur'an'da 41 yerde geçer. Bu kelimenin
İsrâiloğullarına isim verilmesi konusunda şu görüş ileri sürülmüştür: Hz.
Musa'nın Tur dağına gitmesinden sonra onlar buzağıya tapmışlar, ancak Hz. Musa
onların yanına dönünce kendilerine çok kızmış, onlar da bu çirkin işten dolayı
pişman olmuş ve tevbe etmişlerdir. İsrâiloğullarının tevbe edişleri Kur'an'da
şöyle geçmektedir: "İnnâ hüdnâ ileyk / Biz Sana yöneldik (tevbe
ettik)" (7/A'râf, 156). İşte İsrâiloğullarının bu şekilde tevbe etmeleri
dolayısıyla kendilerine yahudi denilmiştir. Bir başka görüşe göre, onlar
Peygamberimiz'in İslâm'a dâvetinde O'nu inkâr ettikleri için bu isimle ("dönek"
anlamında) anılmışlardır. İsrâiloğullarına yahudi denilmesinin bir başka sebebi
şudur: Hz. Yakub'un dördüncü oğlunun adı Yuda veya Yahuda idi.
Dolayısıyla Yahuda'nın adına izafeten, dedelerinin isminden ötürü
İsrâiloğullarına yahudi denilmiştir. Bu ırk, her ne kadar Hz. İbrâhim'e
dayanıyorsa da, teşkilatçısı ve en büyük peygamberi İsrâiloğullarının
kurtarıcısı Hz. Musa'dır. "Hz. Musa'ya inanan, bağlanan" anlamına (O'na ne kadar
bağlı oldukları tartışılacak konu olmakla birlikte) İsrâiloğullarına Musevî de
denilir.
"Onların milletine/dinine uyuncaya
kadar yahudiler ve hıristiyanlar asla senden râzı olacak değillerdir. De ki:
'Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur.' Sana gelen ilimden sonra onların arzularına
uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı
vardır." (2/Bakara, 120)
"Ey iman edenler, yahudileri ve
hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostudur-lar. İçinizden onları
dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz ki Allah, zâlimler topluluğuna yol
göstermez. " (5/Mâide, 51)
"(Yahudiler ve hıristiyanlar,
müslümanlara:) Yahûdileşin ya da hıristiyanlaşın ki doğru yolu bulasınız,
dediler. De ki: 'Hayır! Biz, hanîf olan İbrahim'in dinine uyarız. O,
müşriklerden değildi."
(2/Bakara, 135)
"Kendilerine tevrat yükletilip de
sonra onu taşımayanların hali, kitaplar taşıyan eşeğin hali gibidir. Allah'ın
âyetlerini yalanlayanların durumu ne berbattır. Allah zâlimler topluluğunu
hidâyete ulaştırmaz."
(62/Cum'a, 5) "Yahudiler, 'Allah'ın eli bağlıdır/sıkıdır' dediler. Kendi
elleri bağlandı ve söylediklerin-den dolayı lânetlendiler. Bilâkis Allah'ın
elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun ki sana Rabbinden indirilen,
onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttırır. Aralarına, kıyamete kadar
sürecek düşmanlık ve kin soktuk. Ne zaman savaş için bir ateş
yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa) Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde
bozgunculuğa koşarlar. Allah ise bozguncuları sevmez." (5/Mâide, 64)
"Andolsun ki İsrâiloğullarından
ahid/sağlam söz aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Ne zaman bir peygamber
onlara nefislerinin arzu etmediğini (ilâhî hükümleri) getirdi ise bir kısmını
yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler."
(5/Mâide, 70)
"İsrâiloğullarından kâfir olanlar,
Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, isyan etmeleri
ve haddi/sınırı aşmalarıdır. Onlar, işledikleri kötülükten birbirini
vazgeçirmeye çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kötüdür! Onlardan çoğunun,
kâfirlerle dostluk ettiklerini görürsün. Nefislerinin onlar için (âhiret
hayatları için) önceden hazırladığı şey ne kötüdür. Allah onlara gazab etmiştir
ve onlar azap içinde devamlı kalıcıdırlar."
(5/Mâide, 78-80)
"İnsanlar içerisinde, iman edenlere
düşmanlık bakımından en şiddetli olarak yahudiler ile, şirk koşanları
bulacaksın." (5/Mâide, 82)
"Yahudiler, Uzeyr Allah'ın oğludur,
dediler. Hıristiyanlar da, Mesîh (İsa) Allah'ın oğludur dediler. Bu, onların
ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. Sözlerini daha önce kâfir olmuş kimselerin
sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan bâtıla)
döndürülü-yorlar!"
(9/Tevbe, 30)
"(Yahudiler) Allah'ı bırakıp
bilginlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar da) râhiplerini ve Meryem oğlu
Mesîh'i (İsa'yı) rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilâha ibâdet/kulluk
etmeleri emrolundu. O'ndan başka ilâh yoktur. O, bunların ortak koştukları
şeylerden uzaktır."
(9/Tevbe, 31)
"Kendilerine Kitap verilenlerden
Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allah ve Rasülü' nün haram kıldığını haram
saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye
verinceye kadar savaşın."
(9/Tevbe, 29)