Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Hidayet Konusunda Sünettullah (Allah'ın Değişmeyen Kanunu)
Hidayet Konusunda Sünettullah
Hidayet Konusunda Sünettullah (Allah'ın Değişmeyen Kanunu):
Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Sen onların dinlerine uymadıkça ne
yahudiler, ne de hıristiyanlar senden razı olmazlar. Asıl doğru yol (hüda),
Allah'ın yoludur, de."
(Bakara: 2/120)
Allah'ın Hz. Muhammed'i (s.a.s.)
kendisiyle gönderdiği yolu (İslâm) evrensel, sağlam ve dosdoğru olan dindir. Yol
demeye elverişli gerçek yol (hidayet) de odur. Onun ötesinde gerçek doğru yol
(hüda) yoktur.
"Kim kendisine doğru yol belli
olduktan sonra Rasül'e karşı gelir ve mü'minlerin yolundan başka bir yola
uyarsa, onu döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir gidiş
yeridir orası!" (Nisâ:
4/115)
Uyulması gereken hak yol, İslam'dır.
Ondan ötesi, terk edilmesi ve varsa sökülüp atılması gereken yoldur. Kim ondan
ötesine tutunursa zarar eder. Allah o kimseyi terk ettiği gibi, yardımını da
ondan çeker ve o kişi zalimlerden olur.
"...Sana gelen ilimden sonra eğer
onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost, ne
de bir yardımcı olmaz."
(Bakara: 2/120)
"Sana gelen ilimlerden sonra onların
keyiflerine uyarsan, o takdirde sen mutlaka zalimlerden olursun."
(Bakara: 2/145)
Rasülüllah'a "ilim" diye gelen,
Allah'ın yolu ve İslamî emirlerden "şeriat" kıldıklarıdır. Farz-ı muhal, yahudi
ve hıristiyanların heveslerine uysan, o takdirde zalimlerden olursun. Hitab
Rasülüllah'a, maksat ümmetinedir. Bu ayette, bâtıllarında ısrarcı olan heva ve
heveslerine tâbi olan bâtıl ehline korkutma ve tehdit vardır. Mü'minler
bilmeliler ki, sağlıklı bir gerekçeyle de olsa, insanların hevâlarına uymak,
insanları bâtıl tehlikelere düşüren ve Hak yolu terk ettiren büyük bir zulümdür.
"Kimler benim hidayetime uyarsa, artık
onlara bir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir."
(Bakara: 2/38)
Bu ayetin tefsirinde İbn-i Kesir şöyle
der: "Yani kendisiyle kitapların indirildiği, peygamberlerin gönderildiği şeye
yönelenlere, ahiret hallerinden karşılaşacaklarında korku; dünya işlerinden
kaçırdıklarına da üzüntü yoktur." Allah'ın hidayetiyle yol bulanlar, ne
gelecekten korkarlar, ne de kaçırdıklarına üzülürler. Çünkü hidayete tâbi olmak,
onlara hayırları kazanma yollarını kolaylaştırır, dünya ve ahiret saadetini
va'deder. İstikameti bu olana, her karşılaşacağı ve her rastladığı yahut
kaybettiği kolaylaşır. Çünkü o bilir ki, Allah, onun takipçisidir.
"...Benden size hidayet geldiğinde,
kim benim hidayetime uyarsa o, sapmaz ve sıkıntıya düşmez. Ama kim beni anmaktan
yüz çevirirse, onun için dar bir geçim, sıkıntılı bir hayat vardır."
(Tâhâ: 20/123-124).
Hidayetine (Kur'an) tâbi olanlar
hakkında Allah'ın âdeti, dünyada rahat bir yaşantıyla (bereketli, bol bir geçim)
faydalandırmasıdır.
"Erkek veya kadın, mü'min olarak kim
iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel, hoş bir hayatla yaşatırız. Ve mükâfatlarını
elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz."
(Nahl: 16/97)
Allah'ın hidayetine uyanın durumu,
salih amel işlemekle beraber mü'minliktir. Yoksa, Allah'ın hidayetine tâbi olmuş
sayılmaz. Onun yaşadığı "tertemiz hayat" ise, herhangi bir sıkıntının olmadığı
bir hayattır. Çünkü bu, İbn-i Kesir'in de tefsirinde dediği gibi, hangi yönden
olursa olsun, bütün rahatlık şekillerini kapsar. Kaldı ki, sıkıntı, Kur'an'a
uyan kimsenin kendisiyle faydalandığı temiz yaşantıya aykırıdır. Öyle ise,
"sapma"nın giderilmesi gibi, "sıkıntı" da ondan bu dünyada giderilmiştir.
Zira, Allah'ın hidayetine uyan kimse, O'nun rızasını gözetir. Allah'ın kendisi
için taksimine de, azımsamadan kanaat eder. Çünkü o Allah'ın kendisine
bahşettiği din nimeti sayesinde bahtiyardır, mutludur, rahat ve geniş bir
yaşantı içindedir. Allah'ın, onu İslam'la nimetlendirmesinden sonra, onun,
dünyaya ve dünyanın geçici metâına (faydasına) değil de, Allah'ın yanında olana
yönelmesi, eline geçince terk etmeksizin ve kaybedince üzülmeksizin bu hususta
hırslı olmaması, kesinlikle onun rahat bir yaşantı ve temiz bir hayat içinde
olması demektir.
Allah'ın hidayetinden yüz çevirenler hakkındaki
âdetullah geçim sıkıntısıdır, sıkıntılı bir hayattır. "Ama kim beni anmaktan
yüz çevirirse, onun için sıkıntılı bir hayat, dar bir geçim vardır." (Tâhâ:
20/124) Allah'ın zikrinden maksat, O'nun Kur'an'ı ve dini İslam'dır. Yüz
çevirmekten maksat ise Kur'an ve İslam'ı terk etmek, ona uymamak ve hidayeti
başkasından ummaktır. Allah'ın hidayetinden yüz çeviren için, dünyada geçim
sıkıntısı vardır. Çünkü ayette
geçen "dank" kelimesi darlık ve şiddet demektir. Bu da dünyaya ve dünya
metaının artmasına şiddetli arzu ve
ihtiras, azalmasından korku şeklindedir. Öyle ki, iç huzuru, gönül ferahlığı
diye bir şey yoktur. Aksine, hidayetten, doğru yoldan saptığı için, görünüşte
nimet içinde olsa da, dilediğini yiyip, dilediğini giyse ve dilediği yerde
otursa da göğsü dar ve sıkıntılıdır.
Çünkü Allah'ın hidayeti, kalbini mamur
etmedikçe ne saadeti ne de rahat bir geçimi fark edemez. Bu, dünyadaki durum.
Ahiretteki duruma gelince, ceza konusundaki
sünnetullah, Allah'ın ayetlerine ve hidayetine gözlerini yumduğu için kıyamet
günü kör olarak haşredilecektir.
"Kim beni anmaktan yüz çevirirse, onun için
sıkıntılı bir hayat, dar bir geçim vardır.
Kıyamet günü, onu kör olarak
haşrederiz." (Tâhâ: 20/124)
Allah'ın hidayetinden, ayetlerinden
gözünü yuman, onu unutmuş ve terk etmiş demektir. Dünyada Allah'ın ayetlerini
görmezlikten geldiği gibi, yaptığına uygun olarak ahirette körlük hali içinde
terk edilecektir. Çünkü ceza, yapılanın cinsinden olur.
Hidayetinden (Kur'an) yüz çevirene, Allah,
şeytanı kendisinden ayrılmayan, kötü amelini süsleyen, hak yolundan alıkoyan ve
ona doğru yolda, hidayet üzere olduğunu telkin eden arkadaş kılar.
"Kim Rahman'ın zikrini görmezlikten gelirse, ona
bir şeytanı saldırırız; artık o, onun arkadaşı olur. O şeytanlar bunları yoldan
çıkardıkları halde bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar."
(Zuhruf: 43/36-37)[1]
"O cennet ehlinin kalplerinde olan hased ve kini
çıkarırız. Oturdukları yerlerin
altlarından ırmaklar akar. Şöyle derler: 'Allah'a hamd olsun ki, bizi hidayeti
ile buna kavuşturdu. Eğer Allah bize hidayet etmeseydi kendiliğimizden bunun
yolunu bulamazdık" (A'râf:
7/43)
Görülüyor ki, hidayete, doğru yola
gitmek için, Allah'ın bize müdahale etmesi gerekiyor.
"Hidayeti, dua ve niyazla Allah'tan
isteyin. Çünkü hidayet edici O'dur."
(İbrahim: 14/21)
İbrahim peygamber şöyle dedi:
"Rabbim bana hidayet etmemiş olsaydı, muhakkak sapıklar topluluğundan
olacaktım." (En'âm: 6/77)
Peygamberimiz'in getirdiği Kur'an'ın bizzat
kendisi hidayet olduğu içindir ki, onun tebliğcisi de rehber oluyor.
"Gerçekten bu Kur'an, insanları en
doğru yola hidayet eder, rehberlik eder."
(İsrâ: 17/9)
Peygamberimiz de rehberlik görevinin
kendisine Allah tarafından verildiğini ifade etmiştir:
"Allah, beni, âlemlere rahmet ve
rehber olarak gönderdi."
"Allah'ın benimle gönderdiği hidayet
ve ilim, bol yağmura benzer. Bu yağmur bir toprağa düşer ki, onun bir kısmı suyu
kabul eder de çayır ve bol ot yetiştirir. Bir kısmı da kurak olur. Suyu tutar da
Allah onunla halkı faydalandırır. Ondan içerler, sulanırlar, ekin ekerler. Bu
yağmur, başka bir çeşit toprağa da isabet eder ki, düz ve kaypaktır. Ne suyu
tutar, ne de çayır bitirir. Allah'ın dinini anlayıp da, Allah'ın benimle
gönderdiğinden faydalanan ve bunu bilip başkasına bildiren kimseye karşı başını
kaldırmayan ve Allah'ın benimle gönderdiği hidayetini kabul etmeyen kimse
böyledir."[2]
"Vallahi, senin hidayetinle (hidayete vesile
olmanla) bir tek kişiye hidayet verilmesi, senin için kıymetli develerden
müteşekkil sürülerden daha hayırlıdır."[3]
Sahâbeler, Peygamberimiz'e müracaat ederek: "Ey
Allah'ın Rasülü, Taiflilerin okları bizi yaralayıp parçaladı.
Aleyhlerine Allah'a bir bedduada
bulunuverseniz!" dediler. Aleyhissalatü Vessalam: "Allah'ım Taiflilere
hidayet ver!" buyurdular.[4]
Arayıp yönelmek bizden; yolu gösterip
istikametimizde yardım Rabbimizdendir.
"Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette
yollarımıza eriştireceğiz.
Allah, şüphesiz iyi davrananlarla beraberdir."
(Ankebut: 29/69).
"İhdina's-sırata'l müstakim: Bizi
dosdoğru yola ilet"
(Fâtiha: 1/6)
Allah Teala, irade-i cüz'iyyesini hidayete, hak
yola dönmek için kullanan ve iyi hal gösteren kullarına hidayeti, aydınlık yolu
gösterir. Bir kimse, hidayeti yüce Allah'tan istemeli ve bu hali ömür boyu
korumak için, sâlih amel işlemelidir.
[5]
[1] A.
Zeydan, İlâhî Kanunların Hikmetleri (Sünnetullah), s. 44 vd.
[2] Buhâri,
Kitabu'l-İlm: 20; Müslim, Fedâil: 15.
[3] S.
Buhâri, Ashabu'n-Nebî: 9; Müslim, Fedâilu'l-Ashâb: 34; Ebû Dâvud, İlim: 10.
[4]
Tirmizî, Menâkıb 3937.
[5] Ahmet
Kalkan, Kur'an Kavramları.