Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Kader ve Tevekkül
Kader ve Tevekkül
Kader ve Tevekkül
?Tevekkül?, öteden beri amaçlı ve tek taraflı
yorumlara konu olmuş bir kavramdır. Bunun nedenini, yalnızca tevekkül
sözcüğünün verdiği esnek anlamda değil, bu anlamın insanlar tarafından çarpık
algılanmasında aramak gerekir. Çünkü tevekkülü, kimileri kasıtlı, kimileri
de kasıtsız olarak yanlış yorumlamışlardır. Böylece bu kavram hakkında ikisi
yanlış, biri ise doğru olmak üzere üç ayrı düşüncenin var olduğunu
söyleyebiliriz.
Bu çarpık yorumlardan birincisi, İslâm'a ve
Kur'ân'a karşı önyargılı olanlara aittir. Daha çok şartlanmışlık etkisiyle
İslâm'a karanlık bakanlara göre tevekkül, kelimenin tam anlamıyla; "her şeyi
boşvermişlik demektir. Bu da tembel, miskin, amaçsız ve idealsiz insan
tipinin hayat anlayışıdır. Bu anlayışın kaynağı ise Dindir." Tabiatıyla
dinden İslâm'ı amaçlamaktadırlar.
Bu görüşün doğruluk derecesini anlayabilmek için
Kur'ân-ı Kerim'i incelemek yeterlidir. Gerçekte de Kur'ân-ı Kerim, bütün emir
ve yasaklarıyla ve birçok öğütleriyle müslüman kişiye aktif, hareketli,
dinamik ve üretken olması için ruh vermektedir. İslâm'ın ahlâk değerlerinden
ilham alarak yola çıkan müslümanların tarihte elde ettikleri başarılar ve
zaferler, sanat ve bilim alanında gerçekleştirdikleri eserler de onların
tevekkül anlayışının böyle olmadığını ayrıca kanıtlamaktadır. Tevekkülü, her
şeyi boşvermek gibi yorumlayanların yanıldığını kanıtlayan bir gerçek de
onların bu kavramı yorumlarken hiç bir kaynağa dayanmamış olmalarıdır.
Nitekim:
?Bu kelimenin mânâsı: Her şeyi kadere ve kısmete
bağlayarak gayret harcamadan tam bir tevekkül içinde yaşamak demektir? (Meydan
Larousse, Tevekkül Maddesi, H. Rahmi Gürpınar'dan naklen) diyen bir yazar bu
tanımı neye dayanarak yaptığını açıklamamıştır, Çünkü açıklayamamıştır.
Ayrıca bu tanımda şöyle bir çelişki vardır: "Her şeyi kadere bağlamak"
ile "gayret harcamadan yaşamak" birbirinden farklı şeylerdir. Çünkü her şeyi
kadere bağlamak sanıldığı gibi boşvermişlik değil, bilakis Allah'ın ezelde her
şeyi bildiğine inanmaktır. Bu ise, imanın şartlarındandır. Dolayısıyla Allah
(c.c.)'ın ezelde her şeyi bildiğine inanmayan insan zâten mü'min değildir.
"Gayret harcamadan yaşamanın" ise "her şeyi kadere bağlamak"la hiç bir
ilişkisi yoktur. Bu olsa olsa bazı kimselerin bilgisizlikten kaynaklanan
kişisel görüşüdür. Kişisel görüşlerin ise Kur'ân'ın evrensel değerlerini
anlatmak için bir kaynak ya da bağlayıcı bir kanıt olamayacağı açıktır.
Tevekkül konusundaki yanlış görüşlerden ikincisi
ise bazı mistiklere aittir. Bu görüşün temeli, eski stoacı Yunan
filozoflarından Antistenes ve Sinop'lu Diogenes'in düşüncelerine kadar
dayanmaktadır. Roma döneminde de Epiktetos'un ihyâ ettiği bu düşünce İslâm'ın
gelişinden sonra bazı tasavvufçular tarafından benimsenmiştir. ?Kinizm? denen bu
felsefenin zâten adı üstündedir. Çünkü kinik yaşam tarzı, köpek gibi yaşamak
demektir. Bu anlayışa göre: Nasıl ki köpeğin, çalışmak gibi bir gâilesi, bir
endişesi ve geleceğe dönük bir amacı ve ideali yoksa -sözde- insan da böyle
olmalıdır; Mutluluk böyle bir yaşam tarzıyla ancak elde edilebilir. Tabiatıyla
bir kısım tasavvufçular Helen kökenli maddeci filozofların bu görüşünü İslâm
toplumuna sunabilmek için onu kendilerince İslâmlaştırmış ve bunu da tevekkül
kavramını yorumlayarak yapmışlardır.
Tevekkül hakkındaki bu anlayışın yabancı
kaynaklardan sızdığı, İslâm'daki tevekkülün ise bu olmadığı noktasında İslâm
âlimleri görüş birliği içindedirler. Tevekkül kavramının en doğru anlamını
Kur'ân-ı Kerim vermektedir. Bunu, özellikle şu âyetten çok iyi anlıyoruz:
?Eğer kaba, katı yürekli olsaydın (dava arkadaşların) çevrenden dağılacak
gideceklerdi. Öyle ise onları bağışla, onlar için Allah'dan af dile (Bir iş
için) karar verdiğinde Allah'a tevekkül et.? (3/Âl-i İmrân, 159)
Bir iş için karar vermek, o konuda gerekli
önlemleri almak ve ön hazırlıkları yapmakla olur. Bu zâten doğal bir şeydir.
Nitekim insanların, işlerine güçlerine gitmeden önce yanlarına birtakım
kanıtlayıcı belgeler almaları, araç ve gereçler, ihtiyaç duydukları para,
malzeme, silâh, ilâç, koruyucu madde, yiyecek ve içecek gibi şeyleri
taşımaları, iş yerlerinde güvenlik önlemleri almaları hep bu gerçeği
kanıtlamaktadır. Herhangi bir konuda karar veren aklı başında bir insanın, o
işten beklenen sonucu alabilmek için gerekli ön hazırlıkları yapmış olması en
mantıklı şeydir.
Dikkat edilecek olursa, yukarıda sözü edilen
âyet-i kerimede iki önemli nokta vardır. Bunlardan birincisi karar vermek,
ikincisi ise Allah'a tevekkül etmektir. Ancak ?tevekkül etmek? âyet-i
kerimedeki ifade içinde karar vermeye, (hatta bir anlamda önlem almaya
bağlanmış) ve ondan sonra söz konusu edilmiştir. Bu da kişinin boş yere, gaflet
içinde ve bilinçsiz oalarak Allah'a tevekkül edemeyeceğini kanıtlamaktadır.
İnsan elbette ki önce bir şey planlamış olmalı ve bunun için birtakım
hazırlıklar yapmış, önlemler almış olmalıdır ki gerisini Allah Teâlâ'ya
bırakması bir anlam ifade etsin. Bu ölçüler içindeki gerçek tevekkülün aykırı
şekline ise ?tevâkül? denir.
İnsanın bu dünyadan nasibini alabilmesi için
sebeplere sarılması konusunda ilâhî öğüt vardır (28/Kasas, 77; 53/Necm, 40;
67/Mülk, 15). Ancak Allah
Teâlâ mü'min kişiye, alacağı bütün önlemlerden ve yapacağı bütün
hazırlıklardan sonra yine de işini O'na havâle etmesini emretmiş, ?Eğer
mü'minseniz Allah'a tevekkül ediniz.? (5/Mâide, 23)
buyurmuştur. Çünkü şu bir gerçektir ki, insan ne kadar tedbirli ve
hazırlıklı olursa olsun Allah eğer dilerse onun bütün tedbirlerini ve
hazırlıklarını boşa çıkarıp işini gücünü altüst edebilir; Bunu, hikmetinin ve
takdirinin bir sonucu olarak yapabileceği gibi, kendine ve aldığı önlemlere
güvenen gâfil insana bir ceza olarak da yapabilir. Şu halde yapılacak bütün
hazırlıklardan ve alınacak bütün tedbirlerden sonra Allah'a tevekkül etmek
İlâhî bir emirdir. Mü'minin, gaflet içinde olmadığının da ayrıca kanıtıdır.
İşte Kur'ân'ın bize öğrettiği ve öğütlediği tevekkül budur. (5)