Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

SÂMİRÎ

SÂMİRÎ


SÂMİRÎ



Sâmirî, Hz. Musa'nın önderliğinde
Mısır'dan çıkan yahudilerin, Hz. Musa Tur dağında iken, altından bir buzağı
yapıp ona tapmalarına sebep olan kişidir. Hz. Musa, İsrailoğullarını Mısır'dan
çıkarıp Firavun şerrinden kurtardıktan sonra, ilahi emir gereği Tur dağına gelir
ve kırk gün kırk gece, ilahi emirleri almak üzere Tur'da kalır. Bu sırada Samiri,
İsrailoğullarının yanında bulunan zinet eşyalarını toplayıp ateşte eriterek bir
buzağı heykeli yapmış ve halka, onun tanrı olduğunu telkin etmek suretiyle
onları bu altın buzağıya taptırarak, Musa ve Harun'un hak dininden
uzaklaştırmaya çalışmıştı. Bu çirkin davranış Kur'an'da şöyle anlatılmaktadır:


?Allah buyurdu: ?Biz senden sonra
kavmini imtihan ettik ve Samiri onları saptırdı/yoldan çıkardı.' Bunun üzerine
Musa, çok kızgın ve üzüntülülü bir halde kavmine döndü: ?Ey kavmim! dedi,
?Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmamış mıydı? Ayrılış sürem mi size uzun
geldi? Yoksa Rabbinizden bir gazabın üstünüze inmesini mi istediniz ki, bana
verdiğiniz sözden caydınız?' Dediler ki:
?Biz sana olan vaadimizden,
kendi kudret ve irademizle dönmedik. Fakat biz, o kavmin (Mısır'lıların) zinet
eşyasından birtakım ağırlıklar yüklenmiş, sonra da onları atmıştık; aynı şekilde
Samiri de atmıştı.' Bu adam, onlar için,
böğürme kabiliyeti olan bir buzağı (heykeli) icad etti. Bunun üzerine, ?işte,
dediler, bu, sizin de, Musa'nın da tanrısıdır. Fakat o onu unuttu.O şeyin,
kendilerine hiçbir sözle mukabele edemeyeceğini, kendilerine ne bir zarar, ne de
bir fayda verme gücünde olmadığını görmezler mi? Hakikaten Harun, onlara daha
önce, ?Ey kavmim! demişti, siz, bunun yüzünden sadece fitneye uğradınız. Sizin
Rabbiniz, şüphesiz çok merhametli olan Allah'tır. Şu halde bana uyunuz ve emrime
itaat ediniz.' ?Biz, dediler, Musa aramıza dönünceye kadar buna tapmaktan asla
vaz geçmeyeceğiz!' (Musa döndüğünde) ?Ey Harun! dedi, sana ne engel oldu da,
bunların dalalete düştüklerini gördüğün vakit peşimden gelmedin? Emrime âsi mi
oldun?' (Harun:) ?Ey annemin oğlu! dedi, saçımı başımı yolma! Ben, senin:
?İsrail oğullarının arasına ayrılık düşürdün; sözümü tutmadın' demenden
korktum.' ?Ya senin zorun nedir, ey Samiri?' dedi. O da, ?Ben, onların
görmediklerini gördüm. Zira, o elçinin izinden bir avuç (toprak) alıp onu
(erimiş mücevheratın içine) attım. Bunu böyle bana nefsim hoş gösterdi' dedi.
Musa, ?defol! dedi, artık hayatın boyunca sen: ?bana dokunmayın' diyeceksin.
Ayrıca senin için, kurtulamayacağın bir ceza günü var. Tapmakta olduğun tanrına
da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra da onu parça parça edip denize
atacağız!' Sizin ilahınız, yalnızca, kendisinden başka ilah olmayan Allah'tır.
O'nun ilmi, her şeyi kuşatmıştır.? (Tâhâ,
85-98)

Rivayete göre, Hz. Musa'nın ?artık hayatın
boyunca sen ?bana dokunmayın!' diyeceksin? şeklindeki bedduasından sonra
Samiri, hakikaten, ağır bulaşıcı bir hastalığa yakalanmış ve ömrü boyunca
insanlardan uzak durmak zorunda kalmıştır. Samiri'nin böğüren bir buzağı yapıp,
tanrı diye taptırması, insanları etkilemesi istidracdan başka bir şey olmasa
gerektir. (İstidrac, inançsız ve azgın kişilerin sapıklıklarını arttırmak için
Allah tarafından verilen birtakım olağanüstü hallere denir.)

Kendilerini Mısır'daki Firavun zulmünden
kurtarmış olan öz peygamberle-rinden, tapınmak için bir put isteyen
İsrailoğullarına, Hz. Musa'nın mikatta bulunduğu sırada O'nun yokluğundan
yararlanarak, istemiş oldukları putu yapan, bu yaptığı puta tapınmağa çağıran ve
çağrısında da başarıya ulaşıp kavmini puta tapındıran Samiri, eğer sıradan bir
yontucusu, yapımcısı olsa, belki de üzerinde durmak gerekmeyecekti.

Samiri'nin yaptığı altın buzağı, sıradan bir put
değildir. Onun yapılışına ortam hazırlayan olaylardan tutunuz da, yapımındaki
katılıma, altından dökülmüş olmasından, böğürmesine kadar farklı özellikler
vardır. Taptaze bir kurtuluş mucizesinin hemen ardından ortaya çıkmış, Kurtarıcı
peygamber'in uyarılana karşın bağlılarının ölümü göze almışçasına bağlılıklarını
sürdürmesine kadar nice nitelikleri vardır bu putun. İşte bu özellikleridir ki,
hem altın buzağıyı, hem üreticisi olan Samiri'yi kıyamete kadar sürecek
bir zaman parçasında ibret olsun diye anılacak bir yere oturtmuş; Kur'an-ı Kerim
içinde dile getirilen bir sonuç doğurabilmiştir. İşte Samiri, böyle bir putun
üreticisi olarak çok özel bir kimlik belirtir ve bundan ötürü de bir tağut
olarak göze çarpar.

Bütün tağutlar gibi Samiri de, bu cüretli
atağını yaparken her imkânı kollamış ve çok iyi değerlendirmiş olarak, halkın
ihtiyaçlarını takip edip onları puta taptırmakta başarılı olmuştur. Ondaki bu
kullanım cüretkârlığı o kadar ileridir ki, Hz. Musa'yı bile, kendince çok
tutarlı gerekçelerle din ögesini kullanarak tatmine kalkışmıştır.Yaptığı işi,
?Allah'ın elçisi? ile ilişkilendirmiş, bir peygamber karşısında bile, kendi
sapıklığına güya ilahî bir delil getirmekten çekinmemiştir. Nitekim, olayı
anlatırken ?Allah'ın elçisinin bastığı yerden avuçladım ve eriyen madene
attım.? (Tâhâ, 96) der. Yaptığı işin Allah'ın elçisi ile ilgisini
belirtirken hem kendini savunmuş olur, hem de belki Hz. Musa'yı da bu elçi
ifadeleriyle kendi putuna katılmaya dâvet etmiş olur. Acaba, Hz. Musa'yı, bu
elçi hikâyesiyle kandırıp, din adını kullanarak, kendisinin karşısında teslim
bayrağı çektirebilir miyim, diye düşünür. Evet, masum bir savunma edası içinde
oynanan oyun budur. Bir peygamber karşısında bile, tevhid dinini tebliğ eden,
tüm putlara karşı çıkan Allah'ın elçisine bile din istismarına kalkışmak. Tam
tağutça bir oyun. Günümüz tağutlarının da sık sık sahneledikleri bir oyundur bu.
Ve bu oyunun piri/duayeni de Samiri. Din adına insanları putlara çağıran bir
istismarcı. Samiri'nin temel kimliği budur.

Altın buzağı, buzağı tutkunu İsrailoğullarına
Samiri'nin eliyle uzatılmış; Hz. Musa tarafından da yakılıp denize dökülmüştür.
Yetmemiş; bir kez de, İsrailoğuLlarına kendi elleriyle kestirilmiştir. ?Bir
vakit de, Musa, kavmine ?Allah size bir sığır kesmenizi emrediyor'demişti...?
(Bakara, 67-71) Buna karşılık, yüreklerden tam anlamıyla silinmemiş,
yüreklerden silinmesi için yeni bir kuşağın, genç neslin ortaya çıkmasına gerek
duyulmuş, bunu sağlama yolunda da, kırk yıl boyunca Tih'de şaşkın şaşkın bir
dolaşma sürdürülmüştür. Ancak, bundan sonradır ki, İsrailoğulları, Yüce Allah'ın
kendilerine vadetmiş olduğu ?mukaddes belde'ye ve nimetlere kavuşmuş, yeryüzünün
mirasına hak kazanmışlardı.

Altın buzağı, bir bakıma, Allah'ın söz vermiş
bulunduğu ?hükümranlık' ve nimetlerinin karşıtı bir seçenek olarak işlev
görmüştür. İnsanlar, onu seçtikçe öbürünü ele geçirememiş, ancak ondan tümüyle
vazgeçtiklerinde vadedilenlere erişmişlerdir.

[1]









[1]
Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 292-294.