Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Kur'ân-ı Kerim'de Miras Kavramı
Kur
Kur'ân-ı Kerim'de Miras Kavramı
Miras kelimesi (v-r-s ve
türevleri), Kur'ân-ı Kerim'de 35 yerde geçer. Bunların bir kısmı insanların
ölmesiyle akrabâlarına bıraktığı mirasla ilgili iken, diğer bir bölümü Allah'ın
arzının mirası, herşeyin mirasının Allah'a ait olmasıyla ilgilidir. Allah,
mü'min müstaz'afları, iman edip sâlih amel işleyenleri arza, yeryüzünün
güzelliklerine vâris kılacaktır. İnsanoğlu fânî olduğu gibi, sahip oldukları da
aslında emânettir. O yüzden, tüm arzın esas sahibi Allah'tır, her şey O'nun
mülkü olduğu gibi, yine O'na dönecek, O'na kalacaktır.
"Ana-baba ve hısımların/yakın akrabâların miras olarak bıraktıklarında
erkeklerin hissesi vardır. Kadınların da ana-baba ve hısımların bıraktıklarında
hisseleri vardır. Bunlar az olsun çok olsun farz kılınmış bir hissedir."
(4/Nisâ, 7)
"Miras taksim olunurken, varis olmayan akrabalar, yetimler ve yoksullar da
bulunursa, mirastan onlara da verin ve onlara güzel söz söyleyin."
(4/Nisâ, 8)
"Allah size evlâtlarınızın miras taksimi hususunda, erkeklerin paylarının
kızların iki katı olmasını emretmektedir. Eğer bütün çocuklar kız olup ve
sayıları ikiden fazla ise, bunların payı ölenin bıraktığı malın üçte ikisidir.
Eğer mirasçı bir tek kız ise mirasın yarısı onundur. Eğer ölen ana ve baba ile
birlikte çocuklar da bırakmışsa ana ve babanın herbirini terekeden payı altıda
birdir. Şayet ölenin çocuğu bulunmayıp da, mirasçı olarak ana ve babası
kalmışsa, ananın payı üçte birdir. Eğer ölenin kardeşleri varsa terekenin altıda
biri ananındır. Bu paylar, ölenin borçları ödenip, vasiyeti de yerine
getirildikten soma hak sahiplerine verilir. Baba ve çocuklardan, hangisinin size
fayda bakımından daha yakın olduğunu, siz bilemezsiniz. Bu, Allah tarafından
farz kılınmıştır. Şüphesiz ki Allah, her şeyi çok iyi bilen, hüküm ve hikmet
sahibidir." (4/Nisâ, 11)
"Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa, bıraktıkları mirasın yarısı sizindir.
Şayet çocukları varsa bıraktıkları mirasın dörtte biri sizindir. Bu paylar,
ölenin vasiyeti yerine getirildikten ve varsa borcu ödendikten sonradır. Eğer
siz çocuk bırakmadan ölürseniz, geriye bıraktığınız mirasın dörtte biri
hanımlarınızındır. Şayet çocuklarınız varsa, bıraktığınız mirasın sekizde biri
hanımlarınızındır. Bu paylar, yaptığınız vasiyetler yerine getirilip ve varsa
borcunuz ödendikten sonra verilir. Eğer ölen bir erkek veya kadın, erkek usül
veya fürûu bulunmaksızın mirasçı olunuyorsa, kendisinin (ona bir) erkek veya
(ana bir) kız kardeşi bulunuyorsa, bunlardan herbirinin miras payı terekenin
altıda biridir. Eğer bu kardeşler bundan daha çok iseler, bu takdirde kardeşler
mirasın üçte birini zarara uğratılmaksızın aralarında eşit olarak paylaşırlar.
Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirilip ve varsa borcu ödendikten sonra
verilir. Bunlar, Allah tarafından bir vasiyettir/emirdir. Allah her şeyi bilen
ve yarattıklarına çok yumuşak davranandır. İşte bunlar, Allah'ın koyduğu
sınırlardır. Kim, Allah'a ve Rasûlûne itaat ederse, Allah onu, altından ırmaklar
akan cennetlere koyar. Orada ebedî kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur.
Kim, Allah'a ve Rasûlüne isyan eder ve Allah'ın koyduğu sınırları aşarsa, Allah
onu, ebedi kalacağı cehennem ateşine koyar. Ve onun için alçaltıcı bir azap
vardır." (4/Nisâ, 12-14)
"Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir..."
(4/Nisâ, 19)
"(Erkek ve kadından) Her biri için, ana, baba ve akrabanın bıraktığından
(hisselerini alacak olan) vârisler kıldık. Yeminlerinizin bağladığı kimselere
(eşlerinize) de paylarını verin. Çünkü Allah her şeyi görmektedir."
(4/Nisâ, 33)
"Senden kadınlar hakkında fetvâ istiyorlar. De ki: 'Onlara ait hükmü size Allah
açıklıyor: Kitap'ta, kendileri için yazılmışı (mirası) vermeyip nikâhlamak
istediğiniz yetim kadınlar, çaresiz çocuklar ve yetimlere karşı âdil davranmanız
hakkında size okunan âyetler (Allah'ın hükmünü apaçık ortaya koymaktadır).
Hayırdan ne yaparsanız şüphesiz Allah onu bilmektedir."
(4/Nisâ, 127)
"(Habibim,) Senden fetvâ isterler. De ki: ?Allah, kelâle/babası ve çocuğu
olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmünü şöylece açıklar: Eğer çocuğu ve
babası olmayan bir erkek ölür, geride (ana-baba bir veya baba bir) bir tek kız
kardeşi kalırsa mirasın yarısı onundur. Eğer mirasçı erkek kardeş ise, çocuksuz
(ve babasız) ölen kız kardeşinin bıraktığının tamamını alır. Eğer aynı şartlarla
kalan kız kardeş, iki veya daha fazla ise, erkek kardeşinin bıraktığının üçte
ikisi onlarındır. Eğer erkek ve kız kardeşler birlikte mirasçı olmuşlarsa,
erkeğin hissesi iki dişinin payı kadardır. Allah size, yanılırsınız diye,
hükümlerini açıklıyor. A!/ah, her şeyi hakkıyla bilendir."
(4/Nisâ, 176) (Nisâ sûresinin 12. âyetinde geçen kardeşler, ana bir kardeşler
idi. Buradaki kardeşler ise ana-baba bir ve baba bir kardeşlerdir.)
"Hısımlar/yakın akrabâlar Allah'ın kitabına göre, birbirine (vâris olmaya) daha
evlâdır/uygundur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir."
(8/Enfâl, 75)
"Peygamber, mü'minlere kendi canlarından daha evlâdır/üstündür, yakındır.
Eşleri, onların analarıdır. Akraba olanlar, Allah'ın Kitabına göre, (mirasçılık
bakımından) birbirlerine diğer mü'minlerden ve muhâcirlerden daha
evlâdır/uygundur, yakındırlar; ancak, dostlarınıza uygun bir vasiyet yapmanız
müstesnâdır. Bunlar Kitap'ta yazılı bulunmaktadır."
(33/Ahzâb, 6)
"...Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınzdan
haberdardır." (3/Âl-i İmrân, 180)
(Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ın mülküdür. Ondan yararlananlar, hep
O'nun mülkünü birbirinden devralmaktadırlar; o halde, Allah'ın mülkünde cimrilik
etmeleri ne kadar yanlıştır! Bir gün, herkes ölecek ve mâlik olduğu şeyler
üzerindeki mülkiyetini kaybedecektir; halbuki Allah bâkîdir, mülk yine
O'nundur.)
"... Onlara (iman edip sâlip
amel işleyenlere): 'İşte size cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona
vâris kılındınız' diye seslenilir." (7/A'râf, 43)
"Önceki sahiplerinden sonra
yeryüzüne vâris olanlara hâlâ şu gerçek belli olmadı mı ki: 'Eğer biz dileseydik
onları da günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık! Biz onların kalplerini
mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitmezler." (7/A'râf, 100)
"Mûsâ kavmine dedi ki:
'Allah'tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır.
Kullarından dilediğini ona vâris kılar. Sonuç müttakîlerindir (Allah'tan korkup
günahtan sakınanlarındır)." (7/A'râf, 128)
"Hor görülüp ezilmekte olan
o kavmi de, içini bereketle doldurduğumuz yerin doğu taraflarına ve batı
taraflarına mirasçı kıldık. Sabırlarına karşılık Rabbinin İsrâiloğullarına
verdiği güzel söz yerine geldi. Firavun ve kavminin yapmakta olduklarını ve
yetiştirdikleri bahçeleri helâk ettik." (7/A'râf, 137)
"Onların ardından da
(âyetleri tahrif karşılığında) şu değersiz dünya malını alıp 'nasıl olsa
bağışlanacağız' diyerek Kitab'a vâris olan birtakım kötü kimseler geldi. Onlara,
ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar. Peki, Kitap'ta Allah hakkında
gerçekten başka bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan söz alınmamış mıydı ve
onlar Kitap'takini okumamış mıydı? Âhiret yurdu ittika edip sakınanlar için daha
hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?" (7/A'râf, 169)
"Hiç şüphesiz Biz diriltir
ve Biz öldürürüz. Ve her şeye Biz vâris oluruz." (15/Hicr, 23)
"(Zekeriyâ:) 'Doğrusu ben,
arkamdan iş başına geçecek olan yakınlarımdan endişe ediyorum. Karım da
kısırdır. Tarafından bana bir velî (oğul) ver. Ki o bana vâris olsun; Yakub
hânedânına da vâris olsun. Rabbim, onu rızâna lâyık kıl!" (19/Meryem, 5-6)
"Yeryüzüne ve onun
üzerindekilere ancak Biz vâris oluruz (her şey gider, Biz kalırız) ve onlar
ancak Bize döndürülürler." (19/Meryem, 40)
"Kullarımızdan, takvâ sahibi
kimseleri vâris kıldığımız (onlara verdiğimiz) cennet işte budur."
(19/Meryem, 63)
"Onun (kâfirin) dediğine Biz
vâris oluruz (malı ve evlâdı Bize kalır); kendisi de Bize yapayalnız gelir."
(19/Meryem, 80)
"Zekeriyâ'yı da (an). Hani
o, Rabbine şöyle niyaz etmişti: 'Rabbim! Beni yalnız bırakma! Sen, vârislerin en
hayırlısısın (her şey sonunda Senindir)." (21/Enbiyâ, 89)
"Andolsun Zikir'den sonra
Zebur'da da: 'Yeryüzüne sâlih/iyi kullarım vâris olacaktır' diye yazmıştık."
(21/Enbiyâ, 105)
"İşte, asıl bunlar
(kurtuluşa eren gerçek mü'minler) vâris olacaklardır; (Evet) Firdevs'e vâris
olan bu kimseler, orada ebedî kalıcıdırlar." (23/Mü'minûn, 10-11)
"Biz onları (Firavun ve
kavmini), bahçelerden, pınarlardan, hazinelerden ve değerli bir yerden çıkardık.
Böylece, bunlara İsrâiloğullarını mirasçı yaptık." (26/Şuarâ, 59)
"(İbrâhim duâsında dedi:)
Beni, Naîm cennetinin vârislerinden kıl." (26/Şuarâ, 85)
"Süleyman Dâvud'a vâris oldu
ve dedi ki: 'Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her şeyden (nasip)
verildi. Doğrusu bu, apaçık bir lütuftur." (27/Neml, 16)
"Biz ise, o yerde
müstaz'aflara (güçsüz düşürülenlere) lütufta bulunmak, onları imamlar/önderler
yapmak ve onları (mukaddes topraklara) vâris kılmak istiyorduk." (28/Kasas,
5)
"Biz refahından şımarmış
nice memleketi helâk etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek
az oturulabilmiştir. Onlara Biz vâris olmuşuzdur." (28/Kasas, 58)
"Allah, onların yerlerine,
yurtlarına, mallarına ve ayak basmadığınız topraklara sizi mirasçı yaptı.
Allah'ın her şeye gücü yeter." (33/Ahzâb, 27)
"Sonra Kitab'a, kullarımız
arasından seçtiklerimizi vâris kıldık (Kitab'ı onlara verdik). Onlardan
(insanlardan) kimi kendisine zulmeder, kimi mûtedildir/ortadadır, kimi de
Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazilet budur."
(35/Fâtır, 32)
"Onlar (takvâ sahibi
cennetlikler): 'Bize verdiği sözde sâdık olan ve bizi, dilediğimiz yerinde
oturacağımız bu cennet yurduna vâris kılan Allah'a hamdolsun. İyi amelde
bulunanların mükâfatı ne güzelmiş!' derler." (39/Zümer, 74)
"Andolsun ki Biz Mûsâ'ya
hidâyeti verdik ve İsrâiloğullarına, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk
rehberi olan Kitab'ı miras bıraktık." (40/Mü'min, 53)
"Onlar, kendilerine ilim
geldikten sonra, sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler.
Eğer belli bir süreye kadar Rabbinden bir (erteleme) sözü geçmiş olmasaydı,
aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlardan sonra Kitab'a vâris kılınanlar da
onun hakkında derin bir şüphe içindedirler." (42/Şûrâ, 14)
"Onlara (âyetlere iman eden
ve müslüman olanlara) altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının
istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve kendilerine: 'Siz orada ebedî
kalacaksınız, işte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur.
Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz' denilir." (43/Zuhruf,
71-73)
"Onlar (Firavun ve kavmi)
geride nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar, zevk ve sefâsını
sürdükleri nice nimetler bırakmışlardı. İşte böylece Biz de onları başka bir
topluma miras bıraktık." (44/Duhân, 28)
"Size ne oluyor ki, Allah
yolunda infak edip harcamıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası
Allah'ındır..." (57/Hadîd, 10)
"Hayır! Doğrusu siz yetime
ikram etmiyorsunuz, yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Haram
helâl demeden mirası yiyorsunuz. Malı aşırı biçimde seviyorsunuz." (89/Fecr,
17-20) (Câhiliyye devrinde Araplar, mirastan kadınlara, çocuklara ve yetimlere
pay vermezlerdi.)