Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Kur'an'da Rükû.

Kur



Kur'an'da Rükû

Rükû kelimesi Kur'ân-ı Kerim'de
13 yerde geçer. Allah'ın huzurunda saygıyla eğilme, ibadet etme ve özellikle
namaz kılma anlamında kullanılır.
"...Rükû edenlerle beraber
rükû edin." (2/Bakara, 43)
"Ey iman edenler! Rükû edin;
secdeye kapanın; Rabbinize ibâdet edin; hayır işleyin ki felâha (kurtuluşa)
eresiniz." (22/Hacc, 77)
"(Allah'la alış veriş
yapanlar:) Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar(Allah için
cihad edenler, seyahat edenler), rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredip
kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanları, o mü'minleri
müjdele!" (9/Tevbe, 112)
"Sizin velîniz (dostunuz)
ancak Allah'tır, Rasülü'dür, iman edenlerdir; onlar ki rükû ederek (Allah'ın
emirlerine boyun eğerek) namazı kılar, zekâtı verirler." (5/Mâide, 55)
"Muhammed Allah'ın rasülüdür.
Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında
merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün."
(48/Fetih, 29)
"O gün, (hakikatleri) yalan
sayanların vay haline! Onlar, kendilerine 'rükû edin (Allah'ın huzurunda
eğilin)' denildiği vakit rükû edip eğilmezler." (77/Mürselât, 47-48)
"Biz, onların boyunlarına
halkalar geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları
yukarı kalkıktır." (36/Yâsin, 8)
İnsanlar zaman zaman ya
putlarının, ya krallarının (yöneticilerinin), ya da kendilerine geçimlik veren
kişi veya makamların önünde boyun bükerler, iki büklüm olurlar. Hatta kimi
kralların önünde secdeye kapanır gibi eğilirler veya el-etek öperler. Bu her ne
kadar o kişinin bulunduğu makama bir saygı gibi yorumlansa bile, işin özü
yönünden yanlış bir şeydir ve Allah'tan başkasına boyun eğmenin göstergesidir.
Böyle bir durumda önünde yerlere kadar eğilinen kişi ne o kadar yücedir, ne de
onların önünde yerlere kapanan insan o kadar aşağıdır.
İnsan ancak Yüce Allah'ın
önünde bu kadar küçük bir pozisyona düşebilir. Bu da bir ibadetin, Allah'ı büyük
tanımayı böylece ortaya koymanın göstergesidir. Yoksa Allah Teâla (cc) kulunu
çok değersiz, âdi ve sürünmesi gereken bir varlık olarak değerlendirmiyor. Bunun
aksine rukû' ve secde edenler Allah katında yüce dereceler elde ederler. Namaz
kılan mü'min, kıyamda Allah'a hamdettikten sonra ?Allahü ekber-Allah en
büyüktür' diyerek rukû'ya varır. Rukû', Allah'a ta'zimin (O'nu büyük saymanın)
ileri bir aşamasıdır. Rukû' ile mü'min, zayıflığını, kul olduğunu, âcizliğini
ortaya koyar, Allah'a karşı hürmetini gösterir.
Konumuzla ilgili olan âyette şu
emirler veriliyor: ?Namazınızı kılın, zekâtınızı verin ve rukû' edenlerle
beraber rukû' edin.? (2/Bakara, 43). ?Ey iman edenler! Rukû' edin, secde
yapın, Rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.? (22/Hacc,
77). Allah'ın önünde rukû' etmek mü'minlerin en önemli ayırt edici
özelliklerindendir. Kur'an bunu şöyle açıklıyor: ?O mü'minler namazlarını
kılarlar, zekâtlarını verirler ve onlar rukû' edenlerdir.? (5/Mâide, 55)
Mü'minler rukû' ve secde
ederek, Allah'ın lütfunu ve rızâsını isterler. Onlar, Allah'ın huzurunda rukû'ya
vararak, hem kendi nefislerine, hem de bütün insanlara âdeta şöyle derler:
"Allah'tan başka hiç bir kimsenin, makamın ve çıkarın önünde eğilmek mü'min
kullara yakışmaz. Çünkü böylesine bir hürmet ancak Allah'a yapılır. Insanın
böylesine tezellül göstermesi (kendi makamını aşağı/küçük görmesi) ancak
Allah'ın Rabliği önünde olabilir." Yeryüzünde nice insan; yöneticilerinin, büyük
saydıkları kimselerin, liderlerinin, menfaatlerinin ve hatta heykellerin önünde
akılsızca eğilir, iki kat olurlarken; Allah'ın huzurunda rukû' yapmaktan, secde
etmekten kaçınırlar.?O gün yalanlayanların vay haline! Onlara, Allah'ın
huzurunda rukû' edin denildiği zaman, rukû' etmezler.? (77/ Mürselât, 47-48)
(2)
Namazla mi'râca çıkan, Allah'ın
huzurundaki müslüman, başka hiç bir şeyin önünde eğmediği başını Allah'ın
huzurunda eğer, iki kat olur, rükûa varır. Başını Hakka eğen mü'min,
dostunu düşmanını bilmiştir. İzinde, yolunda, esaslarında başını vereceği
dostunu tanımıştır. Kâfirlerin Kur'an'da belirtilen özelliklerinden biri de
onların rükû etmediği, Allah'a boyun eğme-dikleridir (77/Mürselât, 47-48).
Müslüman, rükû ile onlardan ayrılır, O'na itaat etmeyenlerden uzaklaşır ve rükû
edenlerin safında yer alarak, cemaatin/ümmetin bir ferdi olur; rükû edenlerle
beraber Allah'a boyun eğer.
Namazda rükûa vararak Allah'ın
huzurunda başını eğen mü'min, Rabbına şükür için tesbihâta başlar, "sübhâne
Rabbiye'l azîm" der. Rükû eden mü'min, Allah'ın vahyinin dışında hiçbir şeye
eğilmeyeceğini, sadece O'na kulluk edeceğini rükû ile ispatlamış olur. Allah'tan
başka bir güç, bir otorite, bir tâğut önünde eğilmeyeceğini bu ameli ile
göstererek, rükû etmeyenlerden, tâğutlardan uzaklaşır; sadece kendisi için rükûa
vardığı Rabbine yakınlaşır. Rükû eden mü'min, Allah'ın insan dışındaki
kullarının ibadetine de katılmış, onlarla uyum içine girmiş olur. Bütün dört ve
daha fazla ayaklı mahlûkatın ibadet şeklini de yerine getirmiş olur; çünkü
onların Allah'a ibadet şekli devamlı rükû eder vaziyettedir. Onlar, namazdaki
rükû gibi devamlı iki büklüm bekliyorlar ve Allah'ın yapılarına verdiği
özellikle O'na kulluk yapıyor, tesbih ediyorlar.
Rükû halindeki tesbihinden
Rabbi o kadar memnun olur ki, kulunun ağzından sıhhatli bir haber çıkar: "Semiallahü
limen hamideh" (Allah, kendisine hamd edenin hamdini duyar, kabul eder.) Ne
güzel bir müjde, ne güzel bir haber. Rükûdan başını kaldıran mü'min, hamdinin
kabul edildiğini öğrenir öğrenmez, "Rabbenâ leke'l hamd" (Ey Rabbimiz, hamd
sadece sana mahsus-tur" der. Artık kendisinden geçmiş, ruhunu kaplayan bir
huzurun içine dalmış, daha fazla ayakta duracak mecali kalmamıştır; tattığı
hazdan olduğu yere yığılır kalır, secdeye kapanır. Secde, şükrün son haddidir.
Dünyadan tamamen soyulmanın gerçek ânı, mi'racın yansımasıdır. Şeytanı deliye
çeviren bir amel, beşeri Âdem gibi adam eden haldir secde."Secde et ki
(Allah'a yaklaşa-sın." (96/Alak, 19) (3)