Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

IV- Tövbenin Zamanı Ve Tövbe Etmenin Faydaları

IV



IV-
Tövbenin Zamanı Ve Tövbe Etmenin Faydaları



Günah işler işlemez hemen tövbenin
gerekli olduğunda şüphe yoktur; çünkü Allah'ın emir ve yasaklarına karsı
itaatsizlik ederek isyan etmenin az da olsa, imânı sarsacağı açıktır. Öyleyse,
tövbenin de günah işledikten hemen sonra yapılması gerekir. Zira, bu suretle
yüce Allah'ı hemen hatırlayan kimse, bu vesileyle imânına dönmüş ve onu
kuvvetlendirme gayretine girişmiş olur. Nitekim Yüce Rabb'imiz "Onlar fena
birşey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar,
günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim
vardır. Onlar yaptıklarında bile bile direnmezler" (Âl-i İmrân, 3/135) ve "Kim
tövbe edip güzel, yararlı işler işlerse, şüphesiz o, Allah'a gereği gibi yönelip
tövbe etmiş olur" (en-Nisa, 4/17) buyurmaktadır.

Görülüyor ki, kötülükleri
çoğaltacak işler yapılır yapılmaz veya günah işlenir işlenmez hemen yüce
Rabb'imizi anıp O'na yönelmemiz, O'na iltica edip günahlarımızı affetmesi için
O'na yönelmemiz, yaptığımız bu kötü işlerden dolayı O'ndan utanıp korkmamız
gerekmektedir. Ayrıca bu yaptığımız şeylerde ısrar edip direnmemek lâzımdır.
Eğer böyle yaparsak, hem günahlarımız bağışlanır, gönlümüz rahat ve huzura
kavuşur, hem de bu anlayış ve inanç sebebiyle başka kötü birşey yapmaktan uzak
dururuz. İşte bizde hasıl olan bu şuur ve kuvvetli imân, bizi isyan etmekten ve
tekrar günah işlemekten alıkoyacaktır ve böylece bir daha tövbe etmeye de
ihtiyaç duymayacağız. Ancak Allah katında daha da yüksek derecelere ulaşmak
için, şükreden bir kul olarak O'na sığınıp yalvaracağız. Günahın hemen akabinde
tövbe edip ısrar etmemenin zorunlu olmasındaki fayda ve hikmetler açıkça
görüldüğü gibi kısaca şunlardır:

Bir defa, günahlara dalarak yüce
Yaradanını unutmuş olan kul, tövbe etmekle Allah'ın hatırlamış ve O'nun
emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınmayı zorunlu bir vazife bilerek,
bu şuur içerisinde Allah'a olan inancını yeniden kuvvetlendirmek suretiyle, bu
inancının gereği olan iş ve davramşları da yerine getirmeye başlamıştır. ikinci
olarak, bu kul, işlemiş olduğu günahlarına bakarak, "Ben Allah'ın kötü kulu
oldum" düşüncesiyle ümitsizliğe kapılarak daha fazla günah işlemekten kurtulur,
bu yeni ümit ve inançla Rabb'ine daha fazla bağlanıp yaklaşarak emirlerini
yerine getirmeye ve yasak ettiklerinden kaçınmaya son derece gayret gösterir.
Çünkü insanoğlu geleceğe dönük olan ümit ve hayalleriyle hayatını devam
ettirmektedir. Bu ümit ve hayalleri yıkılmış bir insanın, dünyanın çeşitli
dertleri ve zorlukları altında hayatını sürdürmesi gittikçe zorlaştığı için, ya
devamlı olarak başkalarına zararlı olmakta veya kendi canına kıymaktadır. Pekâlâ
bilinir ki, insanları hayata bağlayan unsurların başında ümit ve inanç
gelmektedir. İşte tövbe eden kişi yitirdiği bu ümit ve inancını yeniden
kazanarak hayata bağlamakta ve yaşayışında ortaya çıkan acı ve tatlı durumlara
katlanma konusunda yerine göre sabredip, yerine göre mutlu olmasını
başarabilmekte ve başkalarına da her bakımdan faydalı olmaya çalışmaktadır.
Nitekim yüce Rabb'imiz bu hususu şöyle müjdelemektedir: "Onların hareketlerinin
karşılığı Rab'lerinden bağışlanma ve içlerinde ırmaklar akan, temelli
kalacakları Cennetlerdir. Böyle yapıp davrananların mükafatı ne güzeldir" (Âl-i
İmrân, 3/136).

Görüldüğü gibi yüce Rabb'imiz
gereği gibi tövbe edenlerin tövbesini kabul edip onları mükafatlandıracağını,
böyle davrandıkları takdirde yarınlarından emin ve güvenli olacaklarını,
yitirdikleri ümitlerini yeniden ele geçireceklerini açıkça haber vermektedir.
Rabb'imizin böyle bir mükafatına kavuşmak, insanı hayata bağlayan ne büyük bir
mutluluktur.

İste bu bakımlardan tövbe etmenin
insan hayatındaki rolü pek büyüktür. Onu yeniden hayata bağlayan, ona ümit ve
yaşama isteği veren, onu Allah'ına yöneltip inanç ve imânını kuvvetlendiren, onu
toplum içinde, Allah'tan korkup Peygamberini seven ve onların istediği gibi
hareket eden kullarıyla birlikte mutlu olarak güven içinde yasamaya sevkeden,
doğru dürüst bir insan olarak herkesin hakkını gözeten ve kendi hakkettiğine
razı olan, haksızlığa uğramalarına sebep olduğu kişilere haklarını iâde edip
onlarla helallaşarak onların dostluğunu kazanan bir kişi haline gelmesi, tövbe
etmesiyle mümkün olmaktadır.

Yine bu cümleden olarak yüce
Rabbimiz, tövbesi kabul edilmeyenler hakkında da şöyle buyuruyor: "Yoksa
kötülükler yapıp yapıp da nihayet ölüm kendilerine gelip çatınca, "şimdi tövbe
ettim " diyenler ile kâfir olarak ölenlerin tövbesi makbul değildir. İşte onlara
elem verici azap hazırlamışızdır? (en-Nisa, 4/18).

Bu ayetten anlaşıldığına gòre,
kötülükleri işlemeye devam etmek suretiyle günahlarını çoğaltıp duran ve bu
durumda iken ölüm kendisine gelip çatınca, "Yarabbi, işte şimdi tövbe ettim"
diyen kimse ile inkârcı bir kişi olduğu halde tövbe ederek imân etmeden ölen
kimseler aynı değerdedirler ve bunların tövbeleri Allah tarafından kabul
edilmez. Bunların her ikisi de Allah'ın şiddetli azabıyla karşı karşıya
kalacaklardır, fakat çekecekleri azabın derecesi belki birbirinden farklı
olacaktır.

Ölüm anı kendisine gelip çatıncaya
kadar tövbesini geçiktirip tövbe etmeyenin kâfir olarak ölenle bir tutulması,
kanaatımızca şu sebebe dayanmaktadır: Ölümün gelip çatması, ahiret hallerinin
ilkidir. Pek kısa bir süre sonra ruhunu teslim edip ahirete göçecek ve iyi veya
kötü bir iş yapmaya ne fırsatı, ne de gücü olacaktır. Bunun böyle olduğunu haber
veren pek çok ayet vardır. Meselâ, "Onlardan birine ölüm gelince, "Rabb'im beni
geri çevir, belki yapmadan bıraktığımı tamamlar iyi iş işlerim" der. Hayır, bu
söylediği sadece kendi lâfıdır..." (Mü'minun, 23/99-100) buyurulmaktadır.
Ayrıca: Mü'min, 40/185; Yûnûs, 10/90-91; Münafıkun, 63/10 ayetleri de bu
mânadadırlar. Bu manada çeşitli hadis-i şerifler de vardır. Meselâ Ebû Eyyûb, Hz.
Peygamber'den şöyle bir rivayette bulunuyor: "Yüce Allah kulunun tövbesini, ölüm
anında boğazında hırıltı başlamadıkça, kabul eder".

İşte yüce Allah, böyle bir durumda
tövbeyi kabul etmeyeceğini, bunun dışındaki hâl ve durumlarda tövbeyi kabul
edeceğini haber vermektedir. Öyleyse, tövbeyi geciktirmek, bu bakımdan hiç de
doğru değildir. "Allah 'a göre şu kimseler bir tövbesi makbuldur ki, cahillikle
bir kötülük yapıp hemen ardından dönerler..." (en-Nisa, 4/17) ayetinde
belirtildiği gibi günahların hemen arabinde tövbe etmek inananların lehine
olmakta ve böyle bir tehlike söz konusu olmamaktadır. Pekalâ bilindiği gibi,
ölümün ne zaman ve nerede gelip çatacağı bizce malum değildir. Bundan dolayı
tövbe konusunda acele etmek yine insanların yararınadır.

Cihat TUNÇ