Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Tevbenin Gerekleri Tevbenin Geçmişe Yönelik Gerekleri
Tevbenin Gerekleri
Tevbenin Gerekleri
Tevbenin Geçmişe
Yönelik Gerekleri:
Geçmişle ilgili tevbenin sahih
olmasının şartı, ergenlik çağından itibaren geçmiş yılları, ay ve günleri göz
önüne getirerek, yapmış olduğu günahları ve terk ettiği farzları hesap etmek,
ibadetleri kaza ederek yeniden yapmaktır. Namaz konusunda tevbe: Bülûğ
zamanından itibaren terk ettiği veya riyâ ile, yahut kabul olmayacak başka kusur
ile kıldığı namazları yeniden kılmak, yani kaza etmekle tevbe gerçekleşir.
Oruç da böyledir, tutmadığı Ramazan oruçlarını hesaplayarak onları kaza
eder. Zekâta gelince; Nisâba mâlik olduğu günden itibaren servetini ve
ödemediği zekâtları hesab ederek zekâtını öder. Hac için de tevbe aynı
şekilde gerçekleşir. Şayet, bir zaman hac farz olmuş ve yapmamış, sonradan iflâs
etmişse, bu hac üzerine borçtur. Haccetmesi gerekir. Parası yetmiyorsa, yetecek
kadar servet teminine çalışmalıdır. Bütün farz ibadetlerini kontrol edip
eksiklerini tamamlayarak bu konularda tevbe gerçekleşir.
Günahlara gelince: Bâliğ
olduğu andan itibaren, gözü, kulağı, dili, midesi, eli, ayağı ve diğer âzâlarına
varıncaya kadar hepsi ile ömrü boyunca, küçük büyük yapmış olduğu bütün
günahları göz önüne alır. Bu günahlar, şayet başkasını ilgilendirmeyip kendisi
ile Rabbi arasındaki kusurlarsa, kul hakkı ile ilgili olmayan bu günahların
hepsinden pişmanlıkla tevbe eder. Bunların küçük büyük hesabını yapar ve
karşılıklarında birer iyilik/sevap yapmağa çalışır. Rasülullah'ın "Nerede ve
ne halde olursan ol, Allah'tan kork ve kötülüğün ardından bir iyilik yap ki, onu
yok etsin." (Tirmizî) emrine uymuş olur. Kur'an da bunu tavsiye
etmektedir: "Şüphesiz iyilikler, kötülükleri yok eder." (11/Hûd, 141)
Zira hastalık, zıddı ile tedavi edilir. İsyan sebebiyle kalbi kaplayan her
zulmet, ancak onun zıddı olan nur ile temizlenir. Bunun gibi her kötülük kendi
cinsinden ve zıddı olan bir iyilikle mahvedilmelidir. Cezanın amel cinsinden
olması gerektiğinden, hangi çeşit günah işlendiyse o türden sâlih ameller
işlenmelidir. Zamanında tutulmayan Ramazan orucunun keffâretinin namazla değil;
yine oruçla olduğu gibi; bir günahın keffâreti/örtülmesi de, o cins bir
amelle/ibadetle olacağının bilinmesi gerekmektedir. İşte, kendisi ile Allah
arasında olan günahlarını affettirmek, yani tevbe etmek için bir mü'minin takip
edeceği yol budur.
Kul hakkı: Kul hakkıyla
ilgili günahlarda hem Allah hakkı, hem de kul hakkı vardır. Çünkü Allah,
zulümden, başkalarının hakkını çiğneyip onların hakkına riâyetsizlikten men
etmiştir. Kul hakkı ile karışık olan Allah hakkı, yukarıda belirtildiği gibi
pişmanlık ve kötülükleri terk ederek onların zıddı olan iyilikler yapmakla
ödenir. Meselâ, kötülüklere karşılık iyilik, gasb gibi para ile yapılan suça
karşılık helâl servetinden sadaka, gıybet ve dedikodulara karşı medhu senâda
bulunmak ve bildiği iyilikleri söylemek gibi iyiliklerde bulunmakla olur. Bütün
bunları yapmakla yalnız Allah'a karşı vazifesini yapmış olsa da, kul hakları
yerinde durmaktadır. Bu hakları sahiplerine iâde etmedikçe kurtulamaz. "Kimin
yanında, kardeşinin (maldan, candan veya namustan yana) yenmiş bir hakkı varsa,
ondan, kendi iyiliklerinden alınıp kardeşine verileceği gün gelmeden önce, daha
şimdiden helâIlik alsın!" (Buhârî, Mezâlim 10, Rikak 48; Ahmed bin Hanbel,
II/506). Kul hakları; can, mal, namus ve izzet-i nefisle ilgilidir. Can ile
ilgili olan adam öldürmektir. Şayet hata ile adam öldürmüş ise, hemen
mirasçılarına teslim olmak gerekir. Onlar dilerse affeder, dilerse kısasa kısas
isterler. Borçtan ancak bu sayede tevbe etmiş, kurtulmuş olur. Bu konuda bir
diğer hadis-i şerif de şöyledir: "Yanında din kardeşinin ırzı, malı ve makamı
bakımından bir hakkı bulunup da, bu hak kendisinden alınmadan ondan helâllik
isteyen kimseye Allah merhamet etsin! Çünkü âhirette ne bir dinar, ne bir dirhem
vardır. Eğer o kimsenin iyilikleri varsa, kardeşinin hakkı onun iyiliklerinden
alınır. Eğer iyilikleri yoksa, o zaman da üzerinde hakkı olan kardeşinin
günahlarının bir kısmı ona yüklenir." (Tirmizî, Kıyâmet 2, IV/613)
Şayet kul hakkı, alışverişteki
çeşitli hileler, aldatma, kusuru gizleme, işçinin ücretini vermeme, borcunu ve
ödemesi gerekeni gerektiği gibi yerine getirmeme, hırsızlık ve gasb yolu ile
başkasının malını zimmetine geçirme gibi şeylerde ise, bunları servetinden
ayırıp ödemesi şarttır. Bu ödemelere riâyet etmezse zâlimlerden olur.
Ödenmeyen kul hakkının âhiretteki ödeme şekli çok ağır olacaktır. O yüzden
mü'min, en küçük ayrıntıya kadar kendisini hesaba çekmeli ve bunu büyük hesap
gününden önce yapmalıdır. Ömrü müsait olduğu takdirde kötülük ettiği müddet
kadar iyilik ederek Allah hakkını ve kul hakkını ödemeye ve kendini affettirmeye
çalışmalıdır. Malını helâl yoldan kazanıp daha fazla infak etmenin para ve mal
konusundaki günahlara keffâret için gerekli olduğunu ispatlamalıdır.
Gönül yıkma cinayetine gelince;
gerek yüzünde, gerek gıyabında ağır sözler söylemek ve kalp kırıcı davranışlarda
bulunmak gibi hususlarda hak sahiplerini bulup onlardan helâllık alır. Şayet
ölmüş olanlar varsa, kıyamette onlara verilmek üzere, sevabını onlara
bağışlayarak hayır ve hasenât yapar. Kendilerini bulup da gönül hoşluğu ile
helâllaştığı kimselerin kendisinde bir hakkı kalmaz. Fakat, üstü kapalı bir
helâllaşma kâfi gelmez; onun hakkındaki bütün kusurlarını kendisine açıklaması
lâzımdır. (10)