Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Ma'rûf Nedir? .

Ma



Ma'rûf Nedir?



?Ma'ruf', ?arafe' fiilinden türemiştir ve
?ma'rifet' kavramıyla yakından ilgilidir. ?Arafe'; herhangi bir şeyi görünümüne
bakarak duyularla kavramak, eserini düşünerek onu demektir ki ?inkâr'ın
karşıtıdır. Ma'rifet ve irfan, bir şeyi derinden derine düşünerek idrak etmek,
anlamak olduğuna göre, ?ma'rûf'; derinlemesine düşünen aklın ve İslâm'ın
(şeriatın) güzel gördüğü, güzelliği anlaşılıp kabul edilmiş fiil, söz ve
davranışlardır.

Şeriat (İslâm) fiillerin ve davranışların bir
kısmını güzel bir kısmını kötü saymıştır. Çirkin olan şeyleri haram, güzel olan
şeyleri ise helâl (mubah) olarak değerlendirmiştir. Gerçek ?ma'rifet' ehli
kimseler, neyin çirkin neyin güzel olduğunu o şeylere ait özelliklere bakarak
tanıyabilirler. Çünkü onlar ?selim akıl' sahibidirler. Ancak insan aklı bütün
ma'rûf olan şeyleri mutlak manada kavraması mümkün olmadığı için Kur'an, neyin
iyi neyin kötü olduğunu haber vermiştir.

?Ma'rûf' diye bilinen güzel davranışlar ve
fiiller, insanlar arasında uzun süre yaşayarak ?örf/urf' haline gelirler. İyi
düşünen akıl sahipleri, iyi ve güzel davranışları tanırlar ve onları yaşatırlar.
Bu yüzden peygamberler halk arasında yaşayan güzel ?örfleri' olduğu gibi
bırakmışlar, kandırmamışlardır. İslâm hukukunda ?örf' bir delildir.

İşte ?ma'rûf', böylesine iyiliği ve güzelliği
bilinen, tecrübe edilen, faydası görülen, akıllı insanlarca hoş görülen söz,
davranış ve geleneklerin tümüdür. Bu bir anlamda Hak kavramının bir başka
ifadesidir. Ma'rûf, yalnızca bir ahlâk kavramı değildir. Yani yalnızca
davranışları nitelendirmek için kullanılmaz. Peygamberlerin insanları dâvet
ettiği hidâyet aynı zamanda ?ma'rûf' olan bir şeydir. Peygamberlerin insanları
sakındırdıkları dalâlet ise aynı zamanda bir ?münker'dir.

Ma'rûf ve onun zıddı olan münker insan hayatının
her sahasını kapsar. Ma'rûf, Peygamberimizin uygulamasını emrettiği, şeriatın ve
selim aklın ölçülerine uygun, hayatın her alanını kuşatan Allah'ın rızâsıdır.
Münker ise tam bunun zıddıdır. Birçok İslâm âlimi ?ma'rûf'u, İslâm'ın
emrettikleri, münkeri ise, Allah'ı inkâr ve O'nun yasakladıkları şeklinde
anlamışlardır. Ma'rûfa uymak; Allah'a itaat ve O'nun emirlerine uymak; münker de
bunun karşıtıdır.

İslâm'ın getirdiği şeriat; her emri, ilkesi ve
prensibiyle ma'rûf, ona aykırı her türlü anlayış, fiil, gelenek ve yönetim tarzı
münkerdir. Bu gibi tanımlar ma'rûfun genel tanımı içerisindedir. Şüphesiz Hak
din olan İslâm her açıdan ma'rûftur. Onun ilkeleri, prensipleri, haram ve helâl
ölçüleri güzeldir. Ancak, ma'rûf kavramı bir değişkenlik anlamını da içerisine
almaktadır. İnsanların toplum hayatında, zamanın akışı içerisinde güzel
gördükleri, ?örf' haline getirdikleri fiiller ve davranışlar, Islâm'a da aykırı
değilse, din onu tavsiye ediyor. Hatta birçok problemin çözümünde ona baş
vurulması gerektiğini öğütlüyor. Kur'an, bu şekilde birçok davranış biçimi
hakkında belli bir ölçü koymamış ve bunları ?ma'rûfla yapın' demiştir. Meselâ
babaların çocuklarını bakıp yetiştirmeleri ?ma'rûf'a uygun olarak istenir.
Buradaki ?ma'rûf' elbette zamanın şartlarına, içinde bulunulan duruma ve eldeki
imkânlara uygun olan demektir.

Ma'rûfun değişmezleri veya evrensel ilkeleri
vahiy tarafından verilir; ancak detay ve alt ayrımlar akla, zamanın gelişimine
bırakılır. İnsan zihni ve aklı gayret göstererek akla ve İslâm'ın ilkelerine
aykırı olmayan ma'rûfları bulmaya çalışacaktır. Kur'ân-ı Kerim, ?ma'rûf'un
emredilmesini istemektedir. ?Sizden, hayra çağıran, ma'rufu emreden ve
münkerden sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.?
(3/Âl-i İmrân, 104)

İnsanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet
(topluluk) ma'rufu emredenlerdir. (3/Âl-i İmrân, 110). Mü'min erkekler ve mü'min
kadınlar birbirlerinin velisidirler (dostudurlar). O yüzden onlar birbirlerine
ma'rûfu emrederler (9/Tevbe, 71). İyi insanlar yeryüzünde iktidar sahibi
olurlarsa; iyiliği (ma'rufu) emrederler, münkerden sakındırırlar (22/Hacc, 41).
Peygamberimiz buyuruyor ki: ?Nefsimi kudret elinde tutan ve Zat'a (Allah'a)
yemin olsun ki, ya ma'rufu emreder ve münkerden sakındırırsınız veya Allah'ın
kendi katından genel bir belâ göndermesi yakındır. O zaman yalvar yakar
olursunuz da duânız kabul edilmez.? (Tirmizî, Fiten 9, Hadis no: 2169)

Şüphesiz ki ma'rûfu emretmek amacına göre, uygun
bir ortamda, uygun bir yöntemle, en güzel bir şekilde ve sonuç almak üzere
yapılmalıdır. (2)

Arapça'da "aklın ve dinin hoş gördüğü şey,
ihsan, iyilik" anlamına gelen ma'rûf kelimesi, Kur'ân-ı Kerim'de 30'a yakın
yerde kullanılmıştır. Kullanımın tamamına yakın bir kısmında harfi tarif almış
olarak, "el-ma'rûf" şeklindedir. Anlaşılıyor ki, kullanım sırasında sıradan kimi
örf olan şeyler değil, çerçevesi ve içeriği ile belli ve belirgin bir kavram
ifade edilmektedir. Bu kavramın mâhiyetini Kur'an-ı Kerim, bize, apaçık bir
biçimde bildirir. Nitekim; ?Sizden, hayra da'vet eden, emr-i bi'l-ma'rûf ve
nehy-i ani'l-münker yapan (iyiliği emredip kötülüğü men eden) bir topluluk
bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.? (3/Âl-i İmrân, 104); ?Siz,
insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; emr-i bi'l-ma'rûf
ve nehy-i ani'l-münker yapar ve Allah'a iman edersiniz. Ehl-i kitap da iman
etseydi, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler
var; (fakat) pek çoğu fâsıktır/yoldan çıkmışlardır.? (3/Âl-i İmrân, 110);
"(Onlar) ellerindeki Tevrat ve İncil'de yazılı bulacakları ümmî nebi olan O
Rasûl'e uyanlardır. O kendilerine ma'rûfu emrediyor, onları kötülükten
nehyediyor, onlara temiz şeyleri helâl, murdar şeyleri de haram kılıyor.
Üzerlerindeki ağır yüklerini, sırtlarındaki zincirleri indiriyor. İşte, O'na
iman edenler, O'nu tazim edenler, O'na yardım edenler ve O'nunla birlikte
indirilen Nur'a tâbi olanlar var ya, onlar selâmete erenlerin ta kendileridir"
(7/A'râf, 157) anlamındaki âyet-i kerimeler, birarada alındığında, ma'rûfu
tanımamıza imkân sağlayıcı bir aydınlık getirmektedir. Buna göre ma'rûf,
insanlara peygamberler eliyle getirilen ve her peygamberin gelişiyle birlikte
bir bölümü de değişebilen, insanları birleştirici ve ateşten kurtarıcı günlük
uygulamalar bütünüdür. Öyle ki, inanmış olmak bile (burada kitap ehli anılarak
belirtiliyor), ancak ma'rûfa uymak ve onu emretmekle mümkün görünüyor. Gerçekten
de, Tevbe suresinin 71 ve 112. âyetlerinde müminlere has davranışlar olarak
namaz, zekât, Allah ve Rasûlüne itaat, tevbe, ibâdet, hamd, seyahat, rükû ve
secdeyle birlikte ma'rûfun emredilmesi ve kötülüğün nehyi de zikredilmekte; Hz.
Lokman'ın oğluna olan nasihatındaysa, bu uygulama namazla birlikte anılmaktadır
(31/Lokman, 17). A'râf sûresinin 199. âyetinde kolaylığı tutma ve câhillerden
yüz çevirmeyle birlikte anılan ma'rûfu emretmek, "Eğer kendilerine yeryüzünde
bir iktidar verirsek, onlar, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, ma'rûfu
emreder, kötülükten nehyederler; bütün işler Allah'a dönecektir" (22/Hacc,
41) anlamındaki âyette hâkimiyet durumundaki üç temel uygulamadan biri olarak
anılacak ölçüde önem taşımaktadır.

Nitekim, Allah'ın Rasûlü de, İslâm dininin sekiz
esası olarak, "Şirk/ortak koşmaksızın Allah'a ibâdet, namaz, zekât, oruç,
hac, ma'rûfu emredip münkerden nehyetmek ve cihad"ı sayar (bu, Bezzâr
rivâyeti olup; Hâkim, sekizinci sırada cihad yerine "ev halkına selâm"ı
zikreder) ve bunlardan birini terkedenin dininin bir parçasını terkettiği
hüsranda olduğu ve tümünü bırakanın da İslâm'a sırt dönmüş olacağı haberini
verir (el-Münzirî, Terğîb ve Terhîb, Terc. A. Muhtar Büyükçınar, A. Arpa, D.
Pusmaz, A. Yücel İyiliği emir ve kötülükten nehiy bölümü 28 Sayılı Hadis;
Tirmizi'de, Birr ve Sıla 13); "küçüğümüze şefkat, büyüğümüze saygı
göstermeyen, ma'rûfu emretmeyen ve kötülükten sakındırmayan bizden değildir"
buyurularak, konunun önemi vurgulanır. Ma'rûfun emir ve kötülüğün nehy
edilmesinin terkinin duâların kabulüne engel olacağı (İbn Mâce, Fiten 20), bunun
Yüce Allah'ın cezâ göndermesine yol açacağı ve duâların kabulünü önleyeceği
(Tirmizi, Fiten, 9) hususları da, yine Peygamberimiz Efendimizin bildirdikleri
arasındadır.

Ma'rûfun emri ve münkerin nehyi, farzlar
arasında zikredilmiş ve özellikle Mu'tezile olaya çok büyük bir önem atfederek,
onu, dinin beş esası arasına almıştır. Şu var ki, sünnilikte gerek ma'rûf ve
gerekse münkerin şer'an öğretilmiş ve tasrih edilmiş olmasının gerektiğine
inanılırken; Mu'tezile, belirleyici öğenin akıl olduğu görüşünde bulunmuş (N.
Çağatay, İ A. Çubukçu, İslâm Mezhepleri Tarihi, 112); Şia ise, belirlemenin hem
şer'an, hem aklen olabileceği kanaatini öne sürmüştür (Kâşif'ul-Gıta, Caferî
Mezhebi, terc. A. Gölpınarlı, 69).(3)

EMR-İ Bİ'L-MA'RÛF VE NEHY-İ ANİ'L-MÜNKER ..
Emr-i Bi'l-Ma'rûf ve Nehy-i Ani'l-Münker; Anlam ve Mâhiyeti
Ma'rûf Nedir? .
Münker
Din, Münkerleri Hoş Görmez
Kur'ân-ı Kerim'de Emr-i Bi'l-Ma'ruf
Hadis-i Şeriflerde Emr-i Bi'l-Ma'rûf
Tebliğ .
Tebliğ Görevi ve Tebliğ Metodu
Sanat ve Tebliğ .
Dâvet; Hakka Çağrı
Dâvetin Alanı
Dâvetin Metodu
Dâî/Dâvetçi
Vaaz .
Nasihat
Olumsuz Anlamıyla Nasihat
Din Nasihattır
İrşâd .
Hisbe Teşkilâtı ve Muhtesib .
Muhtesib .
Sözü, İnsanları Allah'a Çağırmakla Güzelleştirebiliriz .
Dâvet ve Tebliğ Usûlü .
Sözlerin En Güzeli Olan Kitap'ta ?En Güzel Söz? Diye Tanımlanan ?Dâvet?in Usûlü
Rasûlullah ve Güzel Söz
Tebliğcinin Meslekleri a- Tebliğci, doktor olmalıdır.
b- İtfaiyeci olmalıdır.
c- Cankurtaran olmalıdır.
d- Asker ve polis olmalıdır.
e- Hoca, vâiz, müezzzin, hatip, öğretmen olmalıdır.
f- Psikolog ve pedagog olmalıdır.
g- Aşçı ve garson olmalıdır.
h- Tiyatrocu, aktör olmalıdır.
i- Terzi olmalı.
j- Şoför olmalıdır.
k- Çiftçi, ziraatçı olmalıdır.
Başkalarına İyiliği Emredip Kendisini Unutmak .
Başkasına İyilikle Emredip Kendisini Unutmak Akılla Bağdaşmaz .
Örnek Olmak; Hâl Diliyle Emr-i Bi'l-Ma'rûf
Peygamberlerin ve Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Özlerinin Sözlerine Uygunluğu .
İlim, Başkalarına Aktarmak İçin Değil; Öncelikle Yaşamak İçin  Öğrenilmelidir
Emr-i Bi'l-Ma'rûf, Muhatâpları Kurtarmasa Bile, Yerine Getirenleri Kurtarır
İyiliği Emretmek Konusunda Âyet-i Kerimeler
Konuyla İlgili Bazı Hadis-i Şerif Kaynakları
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar