Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Dâvet ve Tebliğ Usûlü .
Dâvet ve Tebliğ Usûlü
Dâvet ve Tebliğ
Usûlü
1. ?Ve kûlû kavlen sedîdâ: Hakkı ve doğruyu
söyleyin.? (33/Ahzâb, 70). Hakkın zıddı bâtıl, doğrunun zıddı yalandır. Her
hak söz, aynı zamanda doğru ve her doğru da haktır; tıpkı her bâtılın yalan ve
her yalanın da bâtıl olduğu gibi. İnsan, nerede olursa olsun hakkı haykırmak,
doğruyu söylemek zorundadır. Bu, mü'min olmanın şiarıdır. Mü'min, emin/güvenilir
olan kimse demektir. Hakkı haykıran ve doğruyu dile getiren tüm peygamberler ve
onların vârisleri bu bedeli horlanma, hakarete uğrama, alaya alınma, işkence
görme, sürülme, hapse atılma ve öldürülme biçiminde ödemişler ve bugün de
ödemeye devam etmektedirler. Değil hakkı, bâtılı söylemenin dahi bir bedeli
varken; hakkı haykırmanın bir bedeli olmasın mı? Söylediğiniz hakikat, ne kadar
büyük ve önemliyse ödeyeceğiniz bedel de o oranda büyük olacaktır. Tarih boyunca
tüm zâlim yöneticilerin gazabını, kendilerine hakkı ve doğruyu söyleyenler
celbetmiştir. Bu gerçeği Hz. Peygamber şöyle dile getirir: ?Cihadın en
erdemlisi, zâlim yöneticiye hakkı haykırmaktır.? (Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî,
İbn Mâce)
2. ?Ve kûlû kavlen ma'rûfâ: Münâsip bir
biçimde konuşunuz.? (4/Nisâ, 5, 8). Âyette geçen ?ma'rûf? iyi, güzel ve
münasip anlamlarına gelir. Bu ifade, âyette karı-koca ilişkileri bağlamında yer
almaktadır. İster karı-koca ilişkileri, ister diğer tüm insanî ilişkilerde,
konuşma stili, argümanlar ve sözcükler olaydan olaya, yerden yere ve zamandan
zamana değişiklik arzedebilirler ve arzetmelidirler de. Aslolan amaca
ulaşmaktır. Hakikat tek, lâkin bir hakikati anlatmanın yolu ve yordamı tek
değildir. Bazı insanların hadis diye naklettiği, fakat hadis olmayan
?İnsanlara akıllarının alacağı şekilde konuşun? sözü, aslında bir gerçeğin
ifadesidir. Sadece söylediğinizin doğru olması yetmez. Eğer sözünüzün
hedefini bulmasını istiyorsanız doğruyu, doğru bir zaman ve zeminde, doğru bir
üslûpla söylemek zorundasınız. İşte, âyette ?ma'rûf? olarak geçen ve
?münasip? diye çevirdiğimiz şey de budur.
3. ?Ve kul lehum fî enfusihim kavlen belîğâ:
Ve onlara kendi konumları hakkında detaylıca konuş; tesirli söz söyle.?
(4/Nisâ, 63). Âyetteki ?fî enfusihim? ifadesi, söylenecek sözün
özbenliklerine etki edebilecek söz olmasını da telmih etmektedir. Dudaktan çıkan
sözün varacağı yer, kulak kepçesidir; yürekten çıkan sözün varıp duracağı yerse
muhâtabın gönlü olacaktır. Âyetin esas vurguladığı şey, dâvete muhatap olan
insanın ilgisini yine insana, yani kendi gerçeğine çekmektir. Kendi gerçeğini
görmeyen biri, kendisiyle değil; hep ?başkaları?yla, hep ?onlar?la
ilgilenecektir. Kendisini sürekli ilgi odağından uzak tutan kimseler, verilen
hiçbir nasihati üzerlerine almazlar, hiçbir dâvetin muhatabı yerine kendilerini
koymazlar. Dolayısıyla onlar öğüt almaz, söz dinlemez ve hallerini düzeltmezler.
İşte onlar kör, sağır ve dilsiz biri gibidirler.
4. ?Fe kûlâ lehû kavlen leyyinâ: Ona yumuşak
bir üslûpla söyleyin.? (20/Tâhâ, 44) Bu İlâhî uyarı, Firavun'u uyarmakla
görevlendirilen Hz. Mûsâ ve Hârun'a yapılıyordu. Aslolan İslâm'ı insana
taşımaksa, bu uğurda meşrû olan her yöntem denenmeliydi. Bunların başında da
tatlı dil ve güler yüz geliyordu. Hz. Mûsâ ve Hârun'a bu İlâhî tâlimat
verildiğinde Firavun henüz dâvete muhatap olmamış bir ?câhil? idi. İçinde
bulunduğu küfür, bir ?küfr-i inâdî? değil; bir ?küfr-i cehlî? idi. Onun dâvet
karşısındaki tavrı netleşip küfründe direndikçe sözkonusu peygamberlerin ona
karşı takındıkları üslûp da doğal olarak değişmişti. Günümüzde müslüman
kardeşine bir doğruyu ileten, hatada gördüğü bir kardeşini uyaran kimi
müslümanların takındığı üslûp, Firavun'a dahi takınılmayacak kadar nefret
ettirici ve gaddarca olabilmektedir. Ünlüdür, Abbâsi halifesi Hârun Reşid'in,
kendisini çok uygunsuz bir üslûpla uyaran bir nasihatçiye Tâhâ sûresinin
yukarıda geçen âyetini kastederek şöyle dediği rivâyet edilir: ?Yavaş ol! Allah
senden daha hayırlısını (Hz. Mûsâ ve Hârun) benden daha şerlisine (Firavun)
gönderirken yumuşak konuşmasını emretti.?
5. ?Ve kûlû linnâsi husnâ: İnsanlara güzel
söz söyleyin.? (2/Bakara, 83) ?Ve kul li ıbâdî yekûlu'lletî hiye ahsen:
Kullarıma söyle; Sözün en güzelini konuşsunlar.? (17/İsrâ, 53)