Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
k- Çiftçi, ziraatçı olmalıdır.
k
k- Çiftçi,
ziraatçı olmalıdır.
Toprağa attığı tohumu, diktiği fidanı, ektiği
ekini sabırla ürüne dönüşmesini bekleyecek, aceleci olmayacaktır. Tedricîliği
prensip kabul edecek, ektiği ekinin veya diktiği fidenin gerekli bakımını
yapacak, sulayacak, etrafında biten ayrık otları, zarar vericileri temizleyecek
ve ürün elde etmek için görevini yapıp sebeplere yapıştıktan sonra, duâ edip
Allah'ın rahmetini beklemeye başlayacaktır. İnsana yatırımın en pahalı yatırım
olduğu ve çokça ıskartaya çıkacağı bilinciyle moralini hiç bozmayacak. "Tohum
saç, bitmezse toprak utansın. Ustada kalırsa bu öksüz yapı, onu sürdürmeyen
çırak utansın!" diyecek.
Konfeksiyonculuk, işportacılık, çığırtkanlık,
politikacılık, propagandacılık, misyonerlik, reklamcılık, pazarlamacılık,
lejyonerlik, emir kulluğu gibi meslekler de yasak mesleklerdir.
Tartışmadan, münâkaşadan kaçınmaya çalışmalı,
tebliği bir boks maçına çevirmemeliyiz. Bizim bütün gayretimize rağmen,
münâkaşaya mecbûren çekiliyorsak, yine inisiyatifi elden bırakmamalı,
ağırlığımızı ve olgunluğumuzu kaybetmemeliyiz. Tebliğ için en uygun ortam
kollanmalı, bir boksör gibi, karşımızdakinin en zayıf ânını kollayarak indirici
darbeyi o zamana saklamalıyız. En son söylememiz gereken sözü en başta
söylememeliyiz. En son yıkacağımız put, muhâtabımızın nefis putu olmalıdır.
Kişinin nefsini açık ve ağır biçimde suçlayarak işe başlarsak, muhâtabımız, o
putun dayanağı olan diğer putları da savunmuş olacaktır. Ama, nefis putunu ilk
anda görmezden gelir, hatta yanlışa ve abartıya kaçmaksızın onun güzel tarafları
öne çıkartılıp övülürse, diğer putlar daha rahat alaşağı edilecek, en sonunda
dayanaksız kalan nefis putu, kendiliğinden devrilecektir. Her sarayın açık bir
kapısı vardır. Kilitli kapıları kırarak oradan girmek olgun insana yakışmaz.
Tekrarın, ısrarın, kontrolün, tâkibin önemi
büyüktür. Reklâmın etkisi, biraz da tekrardan olmaktadır. Yasak savma cinsinden
söylenilip geçilmemeli, en tesirli olacak şekilde ve en güzel usûlle tebliğ
yolları aranmalıdır. Müjde, kolaylık yolları ihmal edilmemelidir. Akla hitap
edildiği kadar, hatta ondan daha çok duygulara, gönle hitap edilmeli. İlgi ve
ilişki sürdürülmeli. Kıssa ve mesel, hikmet ve mev'ızeler gerektiği oranda
sıklıkla kullanılmalı.
Dâvetçi; Sağlam iman sahibi, yeterli ilmî
birikimi olan; dini, insanı, psikolojiyi, çağı ve dünyadaki fikir akımlarını,
insanların münkerleri niçin işlediği gibi konuları iyi bilip tahlil
edebilmelidir. Yüzmesini bilmeyen kişinin, başkasını boğulmaktan kurtarmasının
mümkün olmadığı bir gerçektir. İnsanlara ayna olmalı, kendi yanlışlarını bizim
temiz ahlâkımızda/aynamızda görüp düzeltebilmesine vesile olabilmeliyiz.
Sevilmeyen bir insanın tebliği fayda getirmez. Gerekli maddî imkânlara sahip
olunmalı, hiç değilse elindekilerle yetinen kanaatkâr ve gözü tok olmalı ve öyle
bilinmelidir ki, tebliğ karşılığında hiçbir ücret ve karşılık beklememiş ve
almamış olsun. Sabır ve azim sahibi olunmalı, ümitsizliğe yer vermemelidir.
Kendisi ümitvar olduğu gibi, başkasına da umut bahşedebilmelidir. Allah'ın
rahmetinden ümidini ancak kâfirlerin kestiği unutulmamalıdır. Şefkat ve
merhamet, af ve müsâmaha sahibi olunmalıdır. Adam kazanma gayreti içinde,
zorluklara göğüs geren, fedâkâr ve sevecen tavırlar sergilenmelidir. Tevâzu
sahibi ve olgun bir şahsiyet, karakter sahibi bir kişi ancak tebliğde mesâfeler
kat edebilir. Dış görünüşü temiz, elbisesi düzgün, temiz ve güleryüzlü olmalı,
neticeyi âhirette bekleyen ve yapıştığı sebepleri bereketlendirmesi ve başarı
için Allah'a duâ etmelidir tebliğci.
Muhâtabın anlayıp anlamayacağı hesaba
katılmadan, ilk elde hemen her şeyi anlatmak da doğru olmaz. Fikrî seviyesi
hesaba katılmadan, hazmedemeyeceği ağır konuları gündeme getirmek, fayda yerine
zarar verebilir. İhtilâflı konuların, dinin teferruat sayılabilecek
ayrıntılarını tebliğ olarak öne çıkartırsak dini zorlaştırmış oluruz. İyiliği
emretmek, ancak ümmetin, üzerinde ittifak ettiği şeylerde olmalıdır. Ümmetin,
üzerinde ihtilâf ettiği şeyleri tebliğ etmek, kimseye şart değildir. Bu görevi,
yumuşak huylu, sabırlı ve anlayışlı kimseler yapabilir.
İnsan, ihsânın kölesidir. Tebliğci bunu
unutmamalı, gücü ve imkânı ölçüsünde ikramlarda bulunmalı, hiç değilse
güleryüzünü ve tatlı dilini, ikrâm olarak sunabilmelidir. Muhâtabının sözünü
kesmemeli, onu sonuna kadar dinleyebilmelidir. Kendisi konuşurken,
karşısındakinin sıkılma ihtimalini gözönünde bulundurmalı, gönülden gelen bir
dinleme yoksa konuşmanın faydası olmayacağını unutmamalıdır. Az ve öz konuşmalı,
sözleri dikkatli seçmeli, kırıcı ve gereksiz tartışmalara yol açıcı ifadelerden
kaçınmalıdır. Dile hâkim olmalı, hitâbet tekniğine ve insan psikolojisine uygun
şekilde hitap edebilmelidir.
Tebliğ ederken yumuşak olmak, tedrîcîlik ve
neticeyi Allah'ın tâyin edeceğini bilerek, esas sonucu âhirette beklemek gibi
esaslar, misyoner tavrına yol açmamalı. Bir yüzüne tokat vururlarsa diğer yüz
çevrilmemeli. Zulmetmek de, zulme uğramak da, zulme rızâ göstermek de İslâm'da
yasaklanmıştır. Dâvâ ve dâvet için her yol mubah değildir. Amaç gibi araçlar da
meşrû olmalıdır. İnatçı, alaycı müstekbir kâfirlerle karşılaşınca, bilinçli
şekilde kibirli ve müslümanları aşağılayan kimselere muhâtap olunca; gereken
tâvizsiz tavır, ölçülü sert yaklaşım dinin ve dindarın izzeti açısından tercih
edilmelidir. Televizyon kanallarının reyting derdiyle sık sık başvurduğu
tartışma programlarında müslüman konuşmacılar, kendilerini hor gören kişileri
hep hoşgören tavırlar takınıyorlarsa, bilinsin ki, din bunu emrediyor diye bu
tavır yapılmıyor, dine rağmen yapılıyor. "Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin
için hayat vardır. Umulur ki, prensiplere uyar da kendinizi korursunuz."
(2/Bakara, 179) "(Hakkı aramayan inatçı) Kâfirlere ve münâfıklara karşı cihad
et, onlara karşı sert davran..." (9/Tevbe, 73; 66/Tahrîm, 9). Kibirliye ve
zâlime karşı tevâzu, onun kibrini ve zulmünü artırır.
Tebliğci, hakkı tanıtmak için muhâtaplarının
özel zamanlarını fırsat bilmelidir. Hastalığında ziyâret, yakınlarından birinin
ölümü için tâziye, düğününü tebrik, bayram ve benzeri günleri tebliğ için
değerlendirmelidir. Sıkıntılı, dertli durumlarında sabır tavsiyesi ve
hastalığında ziyaret edip Allah'tan şifâ talebi ile birlikte, bu durumların
tebliğe kapıların açık olduğu zamanlar olduğunu bilerek, bu fırsatları Allah
için değerlendirmelidir.
Tebliğ için câmiler, toplantı salonları, seminer
ve dersler, arkadaşlık ve komşuluklar, spor karşılaşmaları gibi her şey fırsat
bilinmeli ve o imkânlardan yararlanılmalıdır. Bilgisayar, internet, CD, disket,
kaset, gazete, dergi, kitap, radyo, pankart, afiş, bildiri, tebrik kartları,
mektup, telefon, faks gibi araçları meşrû şekilde tebliğ için kullanabiliriz.
"Öncelikle neler tebliğ edilmeli, tebliğe
nereden başlamalı?" sorusuna cevap olarak şunu söyleyebiliriz: "Kur'an nereden
başlamışsa oradan, peygamber nelere öncelik vermiş ise onları." Kur'an ve
Rasûlullah ilk olarak şirkin çirkinliğini, tevhidin önemini vurgulamış,
öncelikle Allah'a kulluğa ve tâğutların egemenliğinden kurtulmaya çağırmıştır.
Tebliğcinin öncelikleri de bunlar olmalıdır.
Herkese, özellikle misafiri ve ziyaretçisi
gelmeyen, adam yerine konulmayan garip ve kimsesizlere, fakir mahalle
sâkinlerine dâvet ulaştırılmalıdır. Peygamberimiz başta olmak üzere, hemen her
peygamberin tebliğlerine ilk olumlu cevap verenler; köleler ve fakirler
olmuştur. Ayakkabımızı boyatırken boyacıya, tıraş olurken berbere, alışveriş
ederken bakkala, müsâit ortam varsa çekinmeden tebliğ ulaştırılmaya
çalışılmalıdır. Evimiz, akrabâlarımız, iş arkadaşlarımız, samimiyet
kurduklarımız; tebliğde öncelemek zorunda olduğumuz kimselerdir. Bununla
birlikte tebliğ; kime yapılmalıdır? Herkese. Nerede? Her yerde. Ne ile, nasıl?
Meşrû her araç ile ve meşrû her yöntemle.