Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Bazı müşterek görüşme âdâbı kaybolduğunda ne yapılmalıdır?.
Bazı müşterek görüşme âdâbı kaybolduğunda ne yapılmalıdır
Bazı müşterek görüşme âdâbı kaybolduğunda ne
yapılmalıdır?
Daha önce ifâde edilen görüşme edeplerine
müslüman erkek ve kadının önem vermesi ve bunlara bağlı kalması gerekir. Fakat
herhangi bir yerde bu âdabın tamamı ya da bir kısmı kaybolduğu zaman yapılması
gereken davranış ne olmalıdır?
Edeplerin kaybolduğu ölçüde bozulma olur;
görüşme ve bir araya gelmelerde müslüman erkek ve kadının duyacakları
rahatsızlık olur, günahlara kapı açılır, şeytana dâvetiye çıkarılabilir. Bazı
edeplerin kaybolması durumunda müslümanın, mevcut maslahatı ve muhtemel
bozulmayı kıyaslayarak, hangisi daha ağır basıyorsa ona göre hareket etmesi
gerekir. Bu konuda ölçü, nefis ve hevâ, çevre ve özgürlük anlayışı değil; İlâhî
sınırlar ve takvâ bilinci, hayırda yardımlaşma olmalıdır.
Görüşme ortamından ve sosyal ilişkilerden
kaçınmak, müslümana çeşitli zorluklar getiriyorsa, müslüman erkek ve kadının
zorluğu kaldıracak şekilde, zarûret miktarı mevcut durumu kabul etmesi, kesin
haram olan sınırlara geçmemek şartıyla kolaylığı ve ruhsatı tercih etmesi
gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: ?Allah dinden sizin üzerinize bir zorluk
kılmadı.? (22/Hacc, 78).
Müslüman kadın veya erkeğin bir sosyal ortamda
bulunması, hayra götürüyor veya şerden uzaklaştırıyorsa, Allah'a tevekkül ederek
orada bulunmaları, bazı yanlışları düzeltmek için çaba göstermeleri gerekir.
Bazı müslümanlarda, cehâlet veya zarûretten
dolayı bazen görüşme âdâbına aykırı davranma olabilir. Mü'minlerin kardeşleri
hakkında dikkatli olmaları, Allah'tan sakınmaları, dillerini kötü sözlerden
korumaları ve asılsız iftiradan uzak durmaları gerekir. Bu hususta ifk hâdisesi
bir ibrettir. Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyuruyor: ?Çünkü siz bu iftirayı,
dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi
ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz.
Halbuki bu, Allah katında çok büyük (bir suç)tur. Onu duyduğunuzda: ?Bunu
konuşup yaymamız bize yakışmaz, hâşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır' demeli değil
miydiniz?? (24/Nûr, 15-16). Rasûlullah da: ?Kişinin her duyduğunu
söylemesi, kendisine günah olarak yeter? (Câmiu's-Sağîr, hadis no: 4358)
buyurmaktadır.
Asılsız zinâ iftirası, kişinin kendi istek ve
arzularına uyarak insanları suçlamasıdır. Bu da bazı müslümanların görüşme
âdâbına riâyet etmemelerinden kaynaklanır. Çoğu zaman yapılması gereken, zâhire
bakmakla yetinip görüşme âdâbına riâyet etmeyenlere itibar etmemek ve onları
şer'î âdâba sarılmaya çağırmaktır. Allah gizli olanları en iyi bilendir. Aynı
zamanda, hata yapmakta olan müslümanları kendilerini düzeltmeleri ve ellerinden
geldiği kadar töhmetli yerlerden uzak durmaları konusunda uyarıyoruz. (21)
İslâm'ın tesettür (33/Ahzâb, 59; 24/Nûr, 31) ve
gözleri sakınma (24/Nûr, 30) emrinin hikmeti, kadının toplum hayâtında ve
yabancı erkeklerle şu veya bu şekildeki ilişkileri içindir. Bir başka deyişle,
kadın zarûret dışında erkeklerle beraber olmayacaksa, ona tesettürün emredilmesi
ve erkeklerin de gözlerini sakınmaları emri gereksiz olacaktır.
Haremlik-selâmlık hayâtı yaşayan ve birbirleriyle hiç ilişki ve görüşmeleri
olmayan kadın-erkek için bu emirlerin bir anlamı olmaz. Bütün bunlarla birlikte,
müslüman bir âile, evlerinde haremlik-selâmlık uygulayabilir, ev sahibi erkek,
bunun kendi hanım veya kızları ve misâfir erkekler açısından daha ihtiyatlı
olduğu anlayışında olabilir; buna kimsenin bir şey diyeceği olamaz. Ama, bunu
İslâm'n emri olarak görüp göstermek istemesi önemli bir yanlış ve dine bir
iftiradır, bir bid'attır; hiçbir müslümanın bu hakkı yoktur.
Günümüzde İslâmî hassâsiyetleri olan nice
müslüman âile, kadın-erkek misafirlerini ayrı odalarda kabul etmekte, ya da eş
veya kızlarını misafir erkeklerin bulunduğu salona almamaktadır. Bunu yapan
müslümanlar hiçbir şekilde kınanamaz. Özellikle, kadının gerekli tesettürü ve
mahrem erkeklerle görüşmede "dişiliğiyle değil; kişiliğiyle" yer almayı
beceremediği ve her iki cinsin hayâ, edep ve takvâ sınırlarına sahip olmada
ciddî problemlerin olduğu ve karşı cinslerin müslümanca oturup konuşma örfü
oluşturulamadığı yer ve durumlarda haremlik-selâmlık uygulaması, belki daha
ihtiyatlı ve takvâya yakın kabul edilebilir. Ama bu konu, tâviz meselesi gibi
ele alınmamalı, özellikle ihtiyaç olduğunda veya uzak da olsa akrabaların
kadın-erkek birbirlerini hiç tanımayacakları, ya da ev sahibi bayanların ?hoş
geldin!? demelerinin bile sakıncalı olduğu anlayışı vermemeleri, meşrû kıyâfet
ve tavır içinde insanî ilişkiler gerektiğinde gösterilebilmelidir. Akrabaların
birbirleriyle darılmaları, ya da müslümanların yakınlarındaki hatta yaşlı
erkeklerden bile hanımlarını kıskandıkları ve onlara kuşkuyla baktıkları imajı
vermenin de vebali unutulmamalı, kaş yapayım derken göz çıkartılmamalıdır.
Kadın ile erkek el ele
vererek toplumun meselelerini birlikte çözmeye başladıkları an, Kur'ân-ı
Kerim'in amaçladığı hedef gerçekleşmiş olacaktır: Mü'min erkekler ile mü'min
kadınlar birbirlerinin velîleri/dostlarıdır; iyiliği emreder, kötülükten
alıkorlar. Gerçek bir İslâm toplumunun ancak bu şekilde gerçekleştirilebileceği
hiçbir zaman unutulmamalıdır.