Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Önemli İlaç.
Önemli İlaç
Önemli İlaç
Hükümdarın biri bir vezirine bir sebepten dolayı
kızmış, hapse atılmasını ve sadece katıksız kuru ekmek verilmesini emretmiş.
Günler geçtiği hâlde vezirden herhangi bir
şikayet ve yalvarma gelmeyince merak eden hükümdar, zindana adamlar göndermiş,
nasıl olup da tahammül edebildiğini, feryat ve figana düşmediğini anlamak
istemiş. Gidenler sormuşlar, ?Büyük sıkıntı içindesin. Elin, ayağın
zincirlerle bağlı olduğu hâlde yine de yüzün sararıp solmamış, sıhhatin
sarsılmamış. Hayret doğrusu? Ne yaptın da kendini böyle koruyabildin??
Vezir şöyle cevap vermiş:
- Altı tane ilacım var. Onları kullanıyorum.
Hayretle sormuşlar:
- Nedir onlar? Hani nerede?
Vezir açıklamış:
- Birinci ilacım: Tevekküldür. Yani Allah'a
dayanıp, O'na güveniyorum.
İkinci ilacım: Kadere rızadır. Yani Allah'ın
takdirlerine boyun eğiyorum, itiraz etmiyorum, çırpınıp üzülmüyorum.
Üçüncü ilacım: Meşakkate sabırdır.
Dördüncü ilacım: Ye'se (ümitsizliğe)
düşmemektir. Yani yılıp yıkılmıyorum, kendimi kapıp koyvermiyorum.
Beşinci ilacım: Müteselli olmak. Yani benden
daha kötü durumda olanları düşünüp, bu halime hamd ediyorum.
Altıncı ilacım: Ümittir. Yani bir gün olup
buradan nasılsa çıkacağım, diye ümit ile yaşıyorum, moralimi yüksek tutuyorum.
Allah Teâlâ hepimizi Kur'an'dan ve sünnetten
kaynaklanmayan ilimden sakındırsın (amin).
Günümüzde sabır sadece manevî nedenle
gösterilmez, insanlar artık menfaatleri bekleyip sonuçta alacakları mükâfat
için sabrediyorlar. Manevî anlamda sabır sadece birbirine güvenen insanlar
arasında oluyor. Diğer sabredenlerin sonuçta sadece maddî çıkar için
bekledikleri söylenebilir ve bu da genel olarak doğrudur.
Rabbimiz bize gerçek çileler, meşakkatler ve
işkenceler yolunda sabır ve tahammülle, başımız dik olarak yürümeyi nasip
eylesin. Zalimler zulümlerini arttırdığı müddetçe Bilallerin, Yasirlerin,
Ammarların, Sümeyyelerin, Maşitelerin, Zinnûrelerin, Zeynep Gazalîlerin soyu
devam etmektedir.
Sabredeceğimiz şu dört hususa dikkat etmeliyiz:
1. İlim yolunda sabretmek.
2. Amellerimiz yolunda sabretmek.
3. Allah'a davet konusunda sabretmek.
4. Davet ettiğimiz kimselerin eziyetlerine karşı
sabretmek.
?En güzel bir şekilde karşılık ver.?[1]
ayeti gereği öfkesini yenenler ve insanları affedenler olabilmek için, ?Affa
sarıl. Ma'rufu emret ve cahillerden yüz çevir.?[2]
emrini yerine getirmek için onların kötülüklerine iyilikle karşılık vermek
gerekir.
Halktan bir kimse, bilhassa akraba ve arkadaş
gibi sende büyük hakkı olan bir kimse, söz ile veya davranışlarıyla sana bir
kötülük yaptığı zaman ona iyilikle karşılık ver; şayet o seninle ilişkilerini
keserse, sen yeniden kur. Sana zulmederse, onu affet. Gıyabında veya yanında
senin aleyhine konuşursa sen karşılık verme, onu bağışla ve yumuşak sözlerle
karşılık ver. Seni bırakır, konuşmayı keserse, onunla hoş konuş, ondan selâmı
esirgeme. Sen kötülüğe iyilikle karşılık verirsen, bundan büyük bir fayda
doğacaktır.
?Aranızda düşmanlık olan kimse sana sıcak bir
dost gibi olur.?[3]
Ancak bu güzel haslete hoşlanmadığı şeylere karşı sabredenler ve nefislerini
Allah'ın sevdiği şeylere mecbur edenler nail olurlar. Ölümü hatırlamak, nefis
hastalıklarının ilacıdır. Abdülkadir Geylani Hazretleri ?el-Fethu'r-Rabbânî?
adlı eserinde (s. 246) şöyle der:
?Yıllarca, gece gündüz Allah'ı hep hatırımda
tuttum. O'nu hatırlamakla felah buldum. Nefsimi ancak ölümü hatırlayarak
dizginledim.?
Salihlerden biri şöyle demiştir:
?Bu insanlara şaşarım: Cesedi yiyen (toprak)
için ağlarlar, fakat kalbi yiyen (günahlar) için ağlamazlar. Oysa ikincisi daha
büyük bir felâkettir.?
İbn Teymiye (rah.a.) şöyle demiştir: ?Kalp için
zikir, balık için su gibidir. Balığı sudan çıkarırsanız hâli nice olur??
İbn Kayyim de ?el-Vâbilü's-sayyib? adlı
kitabında şöyle der:
?Zikir, kalbin ve ruhun gıdasıdır. Zikirsiz
kalan kul, azıksız kalan kimse gibidir. Zikir şeytanı kovar. Allah'ı razı eder.
Kalbi ve yüzü aydınlatır. Kalpten gam ve kederi giderir, bir sevinç ve ferahlık
meydana getirir. Allah'ı zikreden kimse heybet elbisesini kuşanır, yüzü hoş,
sözü tatlı olur. Allah'a karşı muhabbet ve takva duyar ve her işinde O'na
dayanır.?
Zikir ayrıca Allah'ın, kulu zikretmesini sağlar.
Nitekim Kur'an'da ?Siz beni anın ki ben de sizi anayım.?[4]
buyurulmuştur.
Zikrin sadece şu son faydasının insana
kazandırdığı şeref ve fazilet yeter. Bundan başka zikir, kalbi gaflete karşı
uyanık tutar ve insanı hatalardan alıkor. Ameller içinde en basiti olduğu hâlde
karşılığında terettüp eden mükâfat başka amellere verilmemiştir. Buharî ve
Müslim'in Hz. Ebû Hüreyre'den rivayet ettiklerine göre, Allah'ın Resülu
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
?Her kim günde yüz defa «Lâ ilahe illallahu
vahdehu lâ şerike lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr»
derse, Allah on köle azat etmiş gibi sevap verir, kendisine yüz iyilik yazılır,
yüz kötülüğü de silinmiş olur. O gün akşama kadar şeytanın vesvesesinden de
korunmuş olur. Daha fazla amel edenler hariç hiç kimse bundan daha faziletli bir
amelle Allah'ın huzuruna gelemez.?[5]
Yine burada ?Ashâb-ı Kehf?i (rıdvanullahi
aleyhim ecmain) anmak gerekiyor. Ashâb-ı Kehf, Kur'an-ı Kerim'in ?Kehf? sûre-i
celilesinde yer alır. Bu kıssayı yazmakta yarar görüyorum.
[6]
[1]
Nahl, 16/125
[2]
A'raf, 7/199
[3]
Fussilet, 41/34
[4]
Bakara, 2/152
[5]
Buharî, Daavât, 11/201; Müslim, Zikr, 17/16
[6]
Fatma Keskin, Sabır, Misyon Yayınları.