Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Çoklukla Övünenler
Çoklukla Övünenler
Çoklukla Övünenler:
"(Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi
tutkuyla oyalayıp kendinizden geçirdi. Öyle ki ziyaret edip saydınız kabirleri."
(102/Tekâsür, 1-2). İlk âyette geçen
ve aynı zamanda sûrenin de adı olan "tekâsür", çokluk yarışı yapmak,
çoklukla övünmek anlamındadır. Kur'an'da bu deyim, insanın niteliğe karşılık
niceliği öne çıkarışını kınamak için kullanılmaktadır. Seviyesiz, onuru düşük
bir hayatın temsilcileri mal ve evlât çokluğu ile böbürlenmeyi ve hayatı böyle
bir çoklukta öne geçmenin bir yarış arenası haline getirmeyi esas alırlar.
İnsanoğlunun bu yarışı, mezarlıkları ve ölüleri sayacak kadar ileri götürdüğünü
söyleyen Kur'an, bunun en büyük aldanışlardan biri olduğuna dikkat çeker.
Tekâsür, çokluk anlamına gelen "kesret"
teriminden türetilmiştir. Onun üç anlamı vardır: Birincisi, insanın en fazla
kesret/çokluk elde etmek için çalışmasıdır. İkincisi, insanların bolluk elde
etmek için birbirleriyle yarışması ve birbiri üzerine çıkmaya çabalamasıdır.
Üçüncüsü, insanların birbirlerine karşı kibirli davranmalarının bolluk
dolayısıyla olmasıdır. Tekâsür, yani "çoklukla yarış" insanların yaşamını
öylesine derinden etkilemiştir ki, onlar, daha önemli şeylerden gâfil
olmuşlardır. Onlar, hayat seviyeleri yükselsin diye kendilerini o kadar
kaptırmışlardır ki, insanî seviyelerini düşürmeyi bile göze almışlardır. Çok
fazla servet elde etmek isterken bunun hangi yolla olacağını düşünmeden bu
isteklere tutulmuşlardır. Onlar, çok fazla güç, en büyük askerî kuvvet ve en
gelişmiş silahları elde etmek isterler. Bu yolda birbirleriyle yarış
içindedirler. Fakat onlar, bütün bunların, Allah'ın arzında zulüm yapmak ve
insanlığın felâketini hazırlamak anlamına geldiğini düşünmezler. Kısaca "tekâsür",
insanları ve toplumları içine çeken sayısız şekillerdedir. Artık gece gündüz
dünyadan, ondan faydalanmaktan ve dünyevî lezzetlerden başka bir şey düşünmeye
meydan kalmamıştır.
İkinci âyette geçen "sonunda kabirleri
ziyâret ettiniz" deyiminde üç anlam muhtemeldir: İlkine göre, "siz ölünceye
kadar mal ve evlât çoğaltmakla meşgul oldunuz" demektir. Kabirleri ziyâret
etmek, ölüp kabre gömülmek anlamındadır. İkincisine göre, "kabirleri ziyâret
etmek", kabirlerdeki ölüleri anmaktır, kabirlerde olan ölülerle övünmek, onları
ziyâret etmek şeklinde ifade edilmiştir. Bazı kimseler ölen atalarıyla
övünürler. Âyetin anlamı, çokluk övünme sizi o kadar oyaladı ki, ölüleri anacak,
onlarla övünecek kadar ileri gittiniz. Üçünscüsüne göre, "kabirleri ziyâret
ettiniz" deyimi, fiilen kabirlere gittiniz, demektir. Bazı kimseler övünmek için
kabirlere gider, adamlarının kabirlerini göstererek "işte şu, şu bizim kabirdir"
demek sûretiyle oradaki ölülerle övünürlerdi. Bir rivâyete göre Ensar
kabilelerinden Hârise oğullarıyla, Hâris oğulları birbirine karşı övünmüşler,
biri diğerine: "Sizin içinizde falan, falan gibisi var mı?" demiş, ötekiler de
böyle söyleyip her kabile, ötekine karşı sağ olan adamlarıyla övündükten sonra
sıra mezarlıktaki ölüleri saymaya kadar gelmiş: "Haydi kabristana gidelim"
demişler. Mezarlıktaki ölüleri göstererek: "Sizde falan, falan gibi var mı?"
diye birbirlerine karşı övünmüşler, Allah bu âyeti indirmiş.
Âyette gerçekten kabirleri ziyâret kast edilmiş
olsa da, burada kötülenen ziyâret, ölülerle övünmek için yapılan ziyârettir.
Ölüleri rahmetle anma ve âhireti düşünmek için kabirleri ziyâret kötü değil; tam
aksine, sünnettir. Çünkü kınanan kabir ziyâreti, kişiyi âhiretten gaflete
düşüren ziyârettir. Özetle, âyetlerde insanların mal ve evlât çoğaltmak için
birbirleriyle yarışa girmeleri ve ölünceye kadar ömürlerini bu tutku ile
geçirmeleri kınanmakta ve yakında, kendilerine haber verilen âhiret
sorumluluğunun gerçek olduğunu kesin olarak bilecekleri ve o gün, kendilerine
verilmiş olan dünya nimetlerinin hesabının sorulacağı vurgulanmaktadır.
Sanki bir uyarış çığlığı, yüksek bir yerden
olanca sesiyle ve sesinin keskinliğiyle bağırmaktadır: "Ey uykuya dalmış olan
mahmur gözlüler, ey mallarıyla çocuklarıyla ve dünya hayatıyla aldananlar, ey
bulundukları duruma kapılıp kalanlar, ey böbürlenip gururlandıkları şeyleri her
ikisinin de bulunmadığı dar bir çukura atıp gidenler... Uyanın, kendinize
gelin!" (9)