Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

KITÂL/SAVAŞ. Kıtâl/Savaş; Anlam ve Mâhiyeti

KITÂL


KITÂL/SAVAŞ



Kıtâl/Savaş; Anlam
ve Mâhiyeti


"Kıtâl" ve "katl"in kelime
anlamı, rûhun bedenden giderilmesidir, aynen ölüm gibi. Ancak, rûhun bedeni terk
etmesi, dıştan bir etkinin sonucu sayılınca buna katl veya kıtâl, kendiliğinden
olmuş sayılınca buna mevt/ölüm diyoruz (Râgıb, Müfredât). Kur'an, hayatın önemli
olaylarından biri olan kıtâl keyfiyetini inkâr ve ihmâl etmemiş, onunla ilgili
ayrıntılı hükümler ve düzenlemeler indirmiştir. Kıtâl kaçınılmazdır.
İnsan, bir başkasını
öldürebilir mi? Öldürebilirse, bunun çerçevesi ve şartları nedir? Kur'an'ın bu
soruya verdiği cevap, şu şekilde ifâde edilebilir: Hayatına ve din gibi temel
bir hürriyetine kastedilen kişi, müdâfaa için öldürebilir. Kur'an, bu şartlarda
bir öldürmeye "Allah yolunda mukaatele" (Allah yolunda savaş) der ve onu insanın
onuru ve görevi sayar. Eğer biri veya birileri ölecekse, bunlar hayata, mukaddes
değerlere ve insan onuruna ilk saldıranlar olmalıdır. Bunun aksini düşünmek,
hayata ve insana saygı değil; beceriksizlik veya ikiyüzlülük sebebiyle, hayatın
pusuya düşürülmesine ve zulme göz yummaktır. Zulme göz yumuş da zulme ortak
olmaktır. İnsana düşen, hayata ve insanın din, fikir, haysiyet gibi fıtrî
haklarına saldıranı korumak için bahane aramak değil; hayatı ve hürriyeti
saldırıya uğrayanın yanında yer almaktır. Kur'an'ın bu noktaya dikkat çeken
beyanları çok dokunaklı ve etkileyicidir. (bkz. 4/Nisâ, 75).
Kıtâl, hayata kastedenlere
karşı, hayatı elinde tutan Kudretin bir emri olarak uygulanır. Hayata kast
etmenin ölçüsü, Kur'an'a göre, ilk öldüren olmaktır. Ve bu anlamda "bir tek
kişiyi öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir" (5/Mâide, 32). İlk öldürene
karşı çıkarken öldürmek (meşrû savunma) ve ilk öldüreni cezâlandırmak için
öldürmek (kısas), hayata kast etmek değil; hayata hizmettir:
"Ey akıl sahipleri! Kısasta
sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız." (2/Bakara,
179)
İnsanlığın ilk kıtâl olayı, iki
kardeş arasında meydana gelmiş ve bu ilk kıtâl kıskançlık, çekememe yüzünden
vücut bulmuştur. Mâide sûresi 27-31. âyetler Hz. Âdem'in iki çocuğu arasındaki
kıtâl olayını özetle şöyle vermektedir: Kardeşlerin ikisi Allah'a birer kurban
sunmuşlar; birininki kabul edilmiş, ötekisi reddedilmiştir. Bunun üzerine
kıskançlık krizine giren kardeş, kurbanı kabul edileni öldürerek toprağa
gömmüştür. Kur'an bu öldürme olayını bir hüsrân (büyük kayıp, sapma) olarak anar
ve katil kardeşi nefsinin tahrik ettiğine dikkat çeker. Kur'an'ın burada dikkat
çektiği bir husus da öldüren kardeşin sonradan pişman olduğudur.
İnsanlığın bu ilk cinâyetine
bakışta ortaya konan noktalarda cana kastın değişmez sebepleriyle şaşmaz
sonucunu açıkça görebilmekteyiz: Kıskançlık, hırs, nefsin dürtmesi ve sonuçta
hüsran ve pişmanlık...
Cana kastın yasaklığı, kişinin
kendi canına kastı için de geçerlidir. Hayat hakkını ortadan kaldırma hakkını,
kendi nefsiniz için de kullanamazsınız. Hayatı veren de, alan da Yaratıcı
Allah'tır. İnsan, hayatı devam ettirmek için her şeyi yapmaya mezun ve memurdur;
fakat Allah'ın meşrû gördüğü yollar hâriç; hayatı tehlikeye atmaya ve ortadan
kaldırmaya asla müsaade edilmemiştir. (bkz. 2/Bakara, 195; 4/Nisâ, 29). İntihar,
bir başkasını öldürmek kadar büyük bir günahtır.
Kıtâl konusunun en önemli
sorularından biri şudur: Kur'an'da savunma dışında kıtâl (İslâm'ın,
taarruz/hücum/saldırı şeklindeki savaşa izin verip bunu emretmesi) var mıdır? Bu
soruya "evet" veya "hayır" diye tek kelimeyle cevap vermek mümkün değildir
kanısındayız. Çünkü "saldırı" ve "savunma" izâfî/göreceli kavramlardır. Hangi
anlayışı esas alarak saldırı veya savunmanın tanımını ve boyutlarını
yakalayacağız? Bunun yerine Kur'an'ın şu iki ölçüsünü kullanmak daha sağlıklı
sonuçlara götürecektir. Fiilen hayata kastetmiş zâlimlere karşı kıtâle/savaşa
başvurulur ve tebliğe mâni olanlara, Allah'ın dininin hâkim olup yayılmasının
önündeki engellere karşı çıkılır. Bu karşı çıkmanın götüreceği sonuç bir
mukatele, yani savaş oluyorsa, o da göğüslenir. Zâlim olmayanlara, başkalarının
canına ve temel haklarına saldırmayanlara ve İslâmî tebliğin önünde engel
olmayanlara karşı savaş meşrû değildir. İnsanları savaş korkusunda bırakarak,
silâh zoruyla, ya da değişik baskı ve zorlamayla İslâm'a sokma yönüne gidilemez
(2/Bakara, 256). Tebliğin boyutları ve şartları bellidir. Tebliğ kendisine
ulaşan bunu kabul eder veya etmez. Ancak, tebliğin yapılmasını ve kitlelere
ulaştırılmasını engelleyenlere, engellemedeki tavırları cinsinden karşılık
verilir. Bu, kıtâl/savaş da olabilir. Bu yüzden biz kıtâli, hayata ve hürriyete,
insanın temel haklarına kastedenlere karşı çıkmak esasına oturtmayı, Kur'an'ın
temel tavrı diye anlıyoruz. Şu âyetler, bu tesbitin Kur'anî dayanağını
vermektedir:
?Kendileriyle savaşılanlara
(mü'minlere) zulme uğramış olmaları sebebiyle, (savaş konusunda) izin verildi.
Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak sûrette kadirdir. Onlar, başka değil;
sırf ?Rabbimiz Allah'tır' dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış
kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defetmeseydi,
mutlak sûrette, içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler,
havralar ve mescidler yıkılır giderdi. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım
edenlere muhakkak sûrette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, gâliptir.?
(22/Hacc 39-40)
Tesbit edilen bu ölçüler içinde
bir kıtâlin, çok yönlü bir hareketler serisine vücut vereceği açıktır.
Başlangıcı meşrû bir kıtâl devresine girildiğinde bunun içinde saldırılar ve
savunmalar ardarda gelir. Bunları birbirinden ayrı düşünemeyiz. Kur'an'ın
"müşrikleri yakaladığınız yerde öldürün, küfrün önderlerini öldürün, şeytanın
dostlarını öldürün" (9/Tevbe, 36, 12; 4/Nisâ, 76, 82; 2/Bakara, 191) âyetleri,
işte böyle bir süreç içindeki hareketlerden bazılarıdır. Konuya başlangıcı
itibarıyla ışık tutan âyetler:
"Eğer sizi öldürürlerse siz
de onları öldürün, onların sizi toptan öldürdükleri gibi siz de onları topyekün
öldürün." (2/Bakara, 191; 9/Tevbe, 36) şeklinde müslümanın kıtâl tavrını bir
cevap-hareket olarak belirlemiştir.
Şurası kesindir ki; Kur'an,
bağlılarının silâhsızlanmasına gidecek bir yola onay vermez. Böyle bir şey,
Kur'an'ın insanını, korumak ve yüceltmek zorunda olduğu değerleri savunmada
yetersiz bırakır. Kur'an'ın insanı Allah yolunda savaşacak, ezilip itilen,
yurtlarından edilen çocuklar, kadınlar, ihtiyarlar için didinecektir. Böyle bir
mukatelede/savaşta yer almak Allah'ın sevgisini kazandırır (4/Nisâ, 75-76; 61/Saff,
4). Böyle olunca, Kur'an bağlısı, her an kıtâle girebilecek halde olmak
zorundadır. Çünkü onun görevi evrensel bir görevdir. O, kendi nefsinin keyfini
yerine getirmekle işini bitirmiş olmuyor. Sırtında bir büyük emânet vardır.
Anılan değerler uğruna kıtâl
sergilerken can verenler, yani karşı-kıtâl ile öldürülenler, Kur'an diliyle,
"ölümsüz" ilân edilmişlerdir. Bu şehîdlere "ölü" demek bile yanlış ve yasaktır
(2/Bakara, 154; 3/Âl-i İmrân, 169).
İman, bir anlamda Allah uğrunda
hayır ve güzellikler için sürekli savaş halinde olmaktır (9/Tevbe, 111). Çünkü
hayat, Allah yolunda hayır savaşçılarıyla, karanlık kuvvet olan şeytanî güçler (tâğut)
uğruna savaşanların bir çarpışma alanıdır (4/Nisâ, 76). Şeytanî güçler/zâlim ve
fesatçılar sürekli tetikte ve hazır beklerken, Allah'ın askerleri aydınlık
kuvvetin pasifliği seçmesi hayata hizmet değil; ihânet olur. Bu hak savaşçıları,
yaradılış dininin egemen olduğunu, tüm dünyada İslâm'ın hâkim olduğunu görünceye
kadar hazır ve faal olmak zorundadır (2/Bakara, 193; 8/Enfâl, 39). Çünkü ona
kıtâl iznini veren kudret bunu, zulme bir karşı çıkış için vermiştir (22/Hacc,
39). O halde bu hayırlı kuvvetin pasifliğe mahkûm olması veya bahane bulmaya
çalışması, zulme destek vermek olur. Emâneti omuzlayan ve yeryüzünün halîfesi
unvanını almış bulunan (2/Bakara, 30; 33/Ahzâb, 72) bir varlığın böyle bir yola
gitmesi beklenemez. O, emâneti taşıma uğruna savaşmak zorundadır. Bu ona, çok
gelecektir (4/Nisâ, 77), ama mutlu bir gelecek ve ölümsüz bir hâtıra bırakmak
için başka yol yoktur. Bu yüzden, Kur'an'ın insanına kıtâl, nefsi onu sevmese de
bir güzel kader olarak yazılmıştır (2/Bakara, 216). Ve Peygamberin görevlerinden
biri de büyük emanetin sahibi olan iman adamını kıtâli göğüsleyecek bir coşku
içine çekmek ve onu kıtâl ruhuyla diri tutmaktır (8/Enfâl, 65). Allah yolunda
seferber olun dendiğinde, iğreti hayatın zebûnu olarak olduğu yere çakılıp
kalmak iman adamına yakışmaz. Bu yolu seçenler, rezil ve zelil olurlar ve
nihayet Allah onları siler süpürür ve yerlerine, emâneti yüklenebilecek cihad
eri başka topluluklar getirir (9/Tevbe, 38-39).
Kıtâli sevmeyen ve onu çirkin
görenler bilmelidirler ki kıtâlden kaçış fitneyi kökleştirir, yani insanlığın
dirlik ve düzenini bozar. İşte bu, kıtâlden çok daha beter bir sonuçtur. Yani,
fitne, kıtâlden daha kötü ve yıkıcıdır (2/Bakara, 119, 217).[1]

İslâm'da savaş, zorla
insanları dine sokmak için değil; savunma ya da düşmana misliyle mukabele için
yapılır. Kur'an'ın genel içeriğinden anlaşılan budur. ?...Onlarla
çarpışırsanız, yahut onlar İslâm olurlar (müslüman olur veya teslim olurlar)?
(48/Fetih, 16) âyeti, bu anlayışa aykırı değildir. Burada savaşılması
emredilen kavim, düşman olan kâfirlerdir. Onları öyle bırakmak müslümanlar için
tehlikelidir. Tehlikeyi bertaraf etmek için onlarla savaşmak gerekir. Düşmanın,
savaşa neden olan tutumlarına son vermesiyle savaş da sona erer. Bu da düşmanın
müslüman, yahut teslim olması veya barış yapılmasıyla olur. Hudeybiye barışı
bunun en güzel örneğidir. Peygamber (s.a.s.) müslüman olmayan müşriklerle barış
yapmıştır. ?Barış, Araplardan başkası hakkındadır, Araplarla barış olmaz,
mutlaka onların müslüman olmaları gerekir' diye Kur'an'da bir hüküm yoktur.[2]
Ağırlık ve meşakkatiyle doğru
orantılı olarak Kur'an, mü'minler arası hiyerarşide cihada büyük önem vermiştir
(4/Nisâ, 95). Zira cihad; fiilî bir iman olmanın ötesinde, kişinin makam, mevkî,
mal, can gibi en değerli varlıklarını ortaya koyduğu bir olgudur. Cihadın
"amellerin zirvesi" (Buhârî, Hacc 4, Cihad 1; Tirmizî, Fezâilü'l-Cihad 22) ve
"Allah katında en değerlisi" (Buhârî, Edeb 1) olarak tavsif edilmesi, ayrıca
işin (dinin) teslimiyetle başlayıp namazla ayakta durması ve cihadla kemâle
ermesi de (Tirmizî, İman 8, Fezâilü'l-Cihad 22) buna dayanmaktadır. Nitekim
birtakım iman sahipleri, bu ağırlık ve meşakkatten dolayı nifaka düşmüştür
(4/Nisâ, 154; 9/Tevbe, 45 vd.). Canla cihad, yani kıtâl, müstekbirlerin
müstaz'aflar üzerindeki tahakkümüne son verme teşebbüsüdür (4/Nisâ, 75).
Muhârebe; Allah ve rasûlülüyle
fiilî mücâdeleyi ifâde etmekle birlikte (9/Tevbe, 107), bir âyette, nebevî
otorite tarafından sağlanan asayişin -yol kesmek sûretiyle- bozulması bağlamında
kullanılmıştır (5/Mâide, 33). Kur'an ayrıca, fâiz yasağından sonra hâlâ fâiz
alıp verenlerin Allah ve Rasûlüyle savaşmakta olduklarını belirterek fâiz
alışverişini, -bir amel zaafı olduğu düşünülse de- imansızlık olarak görmüştür
(2/Bakara, 278-279). Bu âyet, "Şâyet mü'minseniz, geri kalan fâizi bırakın!"
hitâbıyla son bulmakta ve 279. âyet de "Bunu yapmayacak olursanız Allah
ve Rasûlü ile savaşa girdiğinizi bilmiş olun!" diyerek bu emre uymamanın
imansızlıkla eş değer olduğunu ifâde etmektedir.[3]

Cihad, bir amaca varmak için
tüm gayretini seferber etmek demektir. Cehd, olabilecek tüm gayretini harcayarak
çalışabileceği kadar çalışmak demektir. Cehdin Kur'an peceresinde üç görünümü
vardır: Mücâhede, ictihad ve cihad. Tüm diğer gayretlerin (cehdlerin) hareket
noktası ve belirleyici ölçüsü bireyin iç dünyasındaki cehdin yani mücâhedenin
başarısına bağlı bulunmaktadır. Mücâhedede başarıyı elde edememiş gayretler,
insana, aldanış ve hüsrandan başka bir şey kazandıramaz. İctihad da, cehdin
ilmî, fikrî, düşünsel alandaki görünümüdür. Tüm gayretini seferber ederek bilim
ve düşünce üretmek demektir. Bu üretimi yapan bilim ve düşünce adamına müctehid
denir. Bu üretim, iç dünyası arınmış Allah'tan hakkıyla korkan bireyin faâl
olduğu değerler alanında vücut bulur. Bunun içindir ki, mücâhede
gerçekleşmemişse ictihad da gerçekleşemez.
Cihad; cehdin üçüncü belirişi,
insanı insan yapan değerlerin çiğnenmesi durumunda başvurulan her türlü kavga ve
savaşın adıdır. Şartları doğmuş bir savaş, insanın yolunu tıkayan engelleri
aşmanın olmazsa olmaz şartıdır. Bütün mesele, savaşın şartlarının doğup
doğmadığının iyi belirlenmesi ve seyrinin Kur'anî ruha uygun biçimde
ayarlanmasıdır.[4]

Cihad, cidâl ve kıtâl.
Birbirine yakın gibi görünürler ama aralarında belirgin farklar var. Kıtâlde
savaşmak, katledip öldürmek esas. Cidâl, bir üstünlük kavgası, menfaat
çekişmesi, gâlibiyet mücâdelesi. Cihad ise gayret etmek, olanca gücünü ve
kuvvetini sarf etmek mânâsına geliyor. Fakat cihadda bir şart var ki onu
diğerlerinden net biçimde ayırır; "fî sebîlillâh" yani Allah yolunda, Kur'an
nâmına ve İslâm uğrunda olma şartı. "Savaş ve cidâl" ancak bu şartın
gerçekleşmesi halinde "cihad" olurlar.
?Ey iman edenler! Sizi acı
bir azaptan kurtaracak ticâreti size göstereyim mi? Allah'a ve Rasûlüne iman
eder, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda savaşırsınız. Eğer bilirseniz
ki bu sizin için daha hayırlıdır.? (61/Saff, 10-11).
Demek ki cihad ve savaşta
birinci gâye, âhiretimiz için bir ticâret yapmak. Cihadın ve savaşın bazı külfet
ve maşakkatleri olsa da bunlar insanın o acıklı azaptan kurtulması yanında hafif
kalırlar. Yolumuzu aydınlatmak için malımızı yakmak, cehennemde yanmamak için
canımızı incitmek, birtakım zorluklara, sıkıntılara katlanmak gerek. Demek canla
cihad başkalarını öldürüp cehenneme göndermek için değil; nefsimizi ve diğer
nefisleri cehennemden kurtarmak için yapılır. Yanmaktan kurtulan hamiyetli
insanların yapacağı ilk iş, başkalarının imdâdına koşmak değil midir? Cihad, bu
yönüyle, insan kurtarma savaşının adıdır. Eğer birtakım insanların hak ve
hakikate ermesine bir başka grup engel oluyorsa bunlarla savaş etmek de cihaddır.

Savaşta maksat ne olmalıdır? Bu
sorunun cevabını iki maddede özetleyebiliriz: "Bize saldıran yahut saldırıya
hazırlanan düşmana karşı kendimizi müdâfaa etmek" ve "zâlim devletlerle
savaşarak, insanlığa hürriyet ve hidâyet yolunu açmak." "Dinde zorlama
yoktur." (2/Bakara, 256) Ancak, cennet yolunu zorla kapamak isteyenlerle de
savaştan başka çare yoktur. Bu savaşta başarı sağlandıktan sonra kişi inancında
serbest bırakılır. Dilerse İslâm'ı kabul eder, dilerse kendi dininde yaşamaya
devam eder. İkinci yolu tercih ederse cizye verir. Bu vergi, savaşlara
katılmamanın ve İslâm ülkesinde her türlü can ve mal güvenliği içinde yaşamanın
bedelidir.
Canla cihadda, kıtâlde hedef,
öldürmek değil; diriltmek olmalı. Ölü kalpleri diriltmek, sönük fikirleri
aydınlatmak, donuk hissiyatlara can vermek. İnsanları yurtlarından etmek değil;
onlara ebediyet yurdunu kazandırmak olmalı. Bu diriliş hareketinin önüne
çıkanlar ölümü hak etmiş olurlar. Çokların hayat bulması için, belli bir
azınlığın ölmesi gerekiyorsa buna da "evet" dememiz gerek. Aksi halde çoğunluğa
zulmetmiş oluruz. Elmalılı Hamdi Yazır, savaşı, ıslah harbi ve ifsâd harbi diye
ikiye ayırır ve mü'minlere emredilen harbin ıslah harbi olduğunu beyan eder.
Cihada çıkan mü'minleri de "azaba hak kazanmış bir kavme Hakk'ın azâbını tatbik
etmeye memur bir el" olarak görür. O halde, savaşı bir ibâdet anlayışıyla yapmak
ve bu ibâdetin kurallarına en ince ayrıntılarına kadar uymak gerekiyor.
"Antlaşma yaptığınızda
Allah'ın ahdini yerine getirin." (16/Nahl, 91) emrine uyulacaktır. "Size
savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın. (Allah'ın koyduğu) Sınırları aşmayın.
Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez." (2/Bakara, 190) fermânına kulak
verilecek, his ve hevese kapılmaktan, aşırı gitmekten sakınılacaktır. Kadın,
çocuk, ihtiyar gibi savaşa iştirak etmeyenlere ilişilmeyecektir. Ve böyle nice
kurallara aynen uyulacaktır. Aksine hareket edenler sorumlu olurlar; tıpkı diğer
ibâdetlerde olduğu gibi.[5]









[1]
Kur'an'ın Temel Kavramları, s. 296-302




[2]
İzzet Derveze, et-Tefsîru'l-Hadis, 10/20




[3]
Murat Sülün, K.K.Açısından İman-Amel İlişkisi, s. 330, 334





[4]
İslâm Nasıl Yozlaştırıldı, s. 134-135




[5]
Alâaddin Başar, Nurdan Kelimeler, c. 2, s. 161-162.

KITÂL/SAVAŞ. Kıtâl/Savaş; Anlam ve Mâhiyeti
Barış ve Savaş. Barış; İslâm'ın Temel Hedefi ve İnsanlararası İlişkilerin Temeli
1- Haksızlığa Uğramak
2- Fitneyi Önlemek, Tevhîdi/Allah'ın Birliğini Ortaya Koymak
Hangi Kâfirlerle Savaşmadan İyi Geçinilebilir?.
Kur'ân-ı Kerim'de Savaş Kavramı
Tefsirlerden İktibaslar
Hadis-i Şeriflerde Savaş.
İslâm'da Savaşın Sebebi ve Amacı İslâm'da Kıtâlin Sebebi; Kurtarıcı Merhamet
Yeryüzündeki Savaşların Sebebi
Bir Savaşçı, Bir Komutan Olarak Rasûlullah.
Düşmanlık ve Dostluk; Tevhidin Gereğidir, İmanın Dışa Yansımasıdır
Her Din ve İdeolojinin Dostluk ve Düşmanlık Anlayışı Kendine Hastır
Düşmanın Silâhıyla Silâhlanmak
Cihad ve Mücâhede.
Cihad Saldırı mıdır?.
Cihadın Amacı ve Kapsamı
Cihadın Fazileti
Neye Karşı Cihad?
Mücâhede
Mücâhid
Mücâhidlerin Özellikleri
Gazve ve Seriyye.
Seriyye
Kıyâm..
Nefr (Seferberlik)
Ribat ve Murâbıt Ribat
Murâbıt
Râbıta
Hadis-i Şeriflerde Murâbıtların Fazileti
Mü'min Toplumlar Arası Savaş.
Savaş ve Barış Dünyası (Dâru'l-Harb ve Dâru'l-İslâm)
İslâm'ın Savaş Prensipleri
a- Savaştan Önce
b- Savaş Alanında
Esirler
Savaş Esirleri Konusunda Kur'an'ın Direktifi
Düşman Uyruğu Altında Bulunanlar ve Bunların Malları
Savaşın Sona Erişi
Güvenlik (Savaşta Eman Verme)
Allah'a Karşı Savaşan Rejimler
Terör ile Cihad Arasındaki Fark.
Terör Silâh Olarak Kullanılan Kaypak Bir Kavram
Terör ile Cihadın Birbirine Karıştırılması
İfsâd Huzuru Bozma ve Terör
Fesadın Tek Etkeni İnsanlardır
İfsada Karşı Islahat
Fesad Karşısında Mü'minlerin Görevleri
Gerçek Islahatçılar Aynı Zamanda İnkılapçıdırlar
İnsan Hakları İhlâlleri Şeklindeki Fesat
Fesâdın Görüntüleri Tuğyân
Kendisi Bozgunculuk Çıkardığı Halde Sâlihlere Bozgunculuk İsnad Etmek
İnsanları Bölme
Bilim Yoluyla Fesad
Ahlâk Yoluyla Fesad
Ekonomi Yoluyla Fesad
Politika Yoluyla Fesad
Fikir Yoluyla Fesad
Teknoloji Yoluyla Fesad
Medya Yoluyla Fesad
Ve En Büyük Fesad Yolu; Düzen
Fesatçılara Verilen Ceza
Konuyla İlgili Lügatçe. Anarşi
Cenk
Cengâver
Cihad
Cihad Emîri
Dârulharb
Dârulİslâm
Dârussulh
Fanatik
Fesat
Fetih
Fitne
Fundamentalizm
Harb
Harb Emîri
Harbî
Harb-i Umûmî
Katliâm
Kıtâl
Köktencilik Veya Köktendincilik
Muhârebe
Muhârip
Mutaassıp
Mücâhid
Müdâfaa
Radikalizm
Savaş
Savaş Hali
Savaş İlânı
Savaş Suçları
Savaş Tazminatı
Savaş Tipleri
Sınırlı Savaşlar (Limited War)
Topyekün Savaşlar (Total War)
İç Savaş (İnternal Warfare)
Gerilla Savaşı (Guerilla Warfare)
Psikolojik Savaş (Psychological Warfare)
Soğuk Savaş (Cold War)