Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Kur'ân-ı Kerim'de Savaş Kavramı
Kur
Kur'ân-ı Kerim'de
Savaş Kavramı
Savaş anlamına gelen "kıtâl"
kelimesi Kur'an'da 13 yerde geçer. Aynı anlamda karşılıklı savaş anlamındaki "mukatele"
kelimesi ve türevleri Kur'ân-ı Kerim'de toplam 57 yerde kullanılır. Bu
kavramların kökü olan "katl" kelimesi ve türevleri ise toplam 170 yerde ifâde
edilir. ?Harb? kelimesi ve türevlerinin geçtiği âyetlerin sayısı ise 11'dir.
Barış anlamındaki ?silm? kelimesi -farklı anlamlarda kullanılanlar hâriç- 6
yerde geçer. "Cihad" kelimesi ve türevleri ise 41 yerde kullanılır. Bunlardan da
anlaşılıyor ki, insanlığın çok uzun süre onsuz yapamadığı savaşın hukuku, sebep
ve amacı, kuralları ve ahlâkı konularında yer yer ayrıntılara da yer verilerek
Kur'an'da çok geniş bir şekilde ele alınmıştır.
Kur'an'da, Allah yolunda cihada
çağrıldıkları zaman ağır, gönülsüz davranan mü'minler kınanmakta; Allah yolunda
savaşa çıkmadıkları takdirde acı bir azâba uğrayacakları; kendilerinin götürülüp
yerlerine başka bir toplumun getirileceği ihtar edilmektedir (9/Tevbe, 38-39).
İki mü'min grup savaşa
tutuştuklarında bunlar barışa çağrılır. Bu çağrıya uymayan taraf bağî/azgın diye
adlandırılır ve hayata kast ettikleri kesinleştiğinden onlara karşı, Allah'ın
emrine teslim oluncaya kadar savaşılır (49/Hucurât, 9).
Kıtâlin, büyük zulüm olanı
peygamberlere karşı uygulananıdır. Yahûdîler, bu tür bir kıtâlin öncüsü ve
bildiğimiz tek uygulayıcısı olarak gösteriliyor ve onların bu yüzden lânet ve
zillete müstahak hale geldikleri belirtiliyor. (bkz. 2/Bakara, 91; 3/Âl-i İmrân,
21, 112, 155, 181, 183; 5/Mâide, 70)
Cihad ve kıtâl; Allah'ın adını
yüceltmek, insanların müslüman olmalarının önündeki engelleri kaldırmak ve
yeryüzünden fitne ve zulmü yok etmek üzere yapılır. Allah yolunda her çeşit
gayretin ve bu arada O'nun düşmanları ve kendi düşmanlarımızla savaş ve her
çeşit mücâdelenin adı olan cihad, Allah'ın mü'minlere kesin emridir (5/Mâide,
35; 9/Tevbe, 41; 22/Hacc, 78; 2/Bakara, 190; 4/Nisâ, 76 vd). Allah yolunda
mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin dereceleri çok yüksektir, mükâfatları
boldur (61/Saff, 10-12; 5/Mâide, 5). Mü'minler, dünyayı, içindekileri,
meskenleri cihaddan çok severlerse, Allah onlara cezâ verir (9/Tevbe, 24). Allah
(c.c.) cihad emri ile mü'minleri imtihan etmektedir (3/Âl-i İmrân, 142; 9/Tevbe,
16). Onlardan kimin Allah yolunda mücâhede ettiği, kimin çeşitli bahânelerle bu
önemli farzdan kaçtığı ortaya çıkmalıdır:
?Allah, içinizden cihad
edenleri (mücâhidleri) ve sabredenleri açığa çıkarmadan Cennete gireceğinizi mi
zannettiniz?? (2/Bakara, 218)
Bilindiği gibi cihadın eylemli
ve silâhlı olanına kıtâl denilmekle birlikte, Kur'an'da kıtâl ve mukatele
kavramlarıyla birlikte, cihad kelimesi de bazen bu anlamda kullanılır. ?Ey
Peygamber! Kâfirler ve münâfıklarla cihad et, onlara karşı sert davran.? (9/Tevbe,
73; 66/Tahrîm, 9), ?Kâfirlere itaat etme, onlara karşı olanca gücünle cihad
et.? (25/Furkan, 52). Kur'an'a göre düşmanla savaş anlamındaki silâhlı cihad,
kesin bazı taleplere karşılık vermelidir: İyi tanımlanmış bir sebep ve düşman,
kesin sınırlar ve bir savaş ahlâkı.
Savaşa giriş amaçları ve
düşman, şöylece belirtilebilir:
1) Düşman saldırısına
karşı koymak: Haksızlığa uğratılarak ve ?Rabbimiz Allah'tır? dedikleri için
yurtlarından çıkarılan mü'minlere savaş izni verilmiştir. Bu anlamda savaş,
mâbed dokunulmazlığını da sağlayıcı özelliktedir (22/Hacc, 39-41; 2/Bakara,
190-193). Savaş hazırlığı yapmak da, düşmanları korkutup müslümanlara
saldırmaları düşüncesinden caydırılmaları anlamına gelir. Ama barışa
yanaşırlarsa, bu isteğe karşılık verilir (8/Enfâl, 60-61). Düşmanca tutum içine
girmeyenlere karşı böyle bir cihad/kıtâl yükümlülüğü yoktur, böylelerine
iyilikle ve adâletle davranılır (60/Mümtehıne, 8).
2) Hıyâneti önlemek:
Medine'li Benî Kurayza yahûdileri, Medine'yi kuşattıkları sırada Mekke'lilerle
işbirliği içine girmişti. İşte bu davranışları üzerine, cizye vermelerini
sağlayıncaya kadar savaşma izni verildi (9/Tevbe, 29).
3) Zulüm ve fesâdı
önlemek: Mekke'nin fethinden sonra, müşriklerin zulüm ve fesatlarının önlenmesi
için, fitnenin ortadan kaldırılmasının ve yalnız Allah'ın dininin geçerli
olmasının sağlanması istenmiştir (2/Bakara, 191-193; 9/Tevbe, 36). Bu savaşın
amacı, gönüllü veya gönülsüz olarak ihtidâlarını sağlamaktı.
4) Yardım amaçlı savaş:
?Size ne oldu da Allah
yolunda ve ?Rabbimiz! Bizi, halkı zâlim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından
bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla' diyen zavallı erkekler,
kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz? (Buna hakkınız yok!) İman edenler
Allah yolunda savaşırlar, kâfirler ise tâğut (bâtıl dâvâlar ve şeytan) yolunda
savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın
düzeni ve tuzağı zayıftır.? (4/Nisâ, 75-76)
Savaş ahlâkına gelince,
özellikle şu hususlar belirtilebilir: Düşmanca tutum içine girmeyenlere karşı
savaşılmaz, iyilikle ve adâletli davranılır (60/Mümtehıne, 8). Zulmedenlerden
başkasına düşmanlık yoktur. Savaştan vazgeçip barışa yanaşanların taleplerine
uyulur (2/Bakara, 192-193; 8/Enfâl, 60-61). Amacına ulaşmış savaşa son verilir
(9/Tevbe, 29). Savaşta saldıranlara karşı aynı ölçüde karşılık verilir, aşırı
gitmek yasaktır (2/Bakara, 190, 194; 16/Nahl, 126; 42/Şûrâ, 40-41). Cihadda teme
şart, amacının çağrı, savunma ve uygulama açısından, din ve onun yüksek
değerleri olmasıdır.[1]
Kur'an'da; mü'minlere savaşta
kâfirlerle karşılaştıkları zaman onların boyunlarını vurmaları (öldürmeleri),
onları sindirip savaşta gâlip gelince bağlayıp esir etmeleri, savaştan sonra
esirleri ya bir iyilik ve ikram olarak veya fidye karşılığında serbest
bırakmaları emredilmektedir (47/Muhammed, 4-6). Allah dilese müslümanların
çarpışmasına gerek kalmadan kâfirleri yener, tepeler. Fakat Allah böyle yapmayı
dilememiş, insanları birbirleriyle denemek, imtihan etmek istemiştir.
Mü'minlerin, kâfirler karşısında dayanıp dayanamayacaklarını, Allah yolunda
savaşıp savaşmayacaklarını sınamak istediği için iki zümrenin çarpışmasını
takdir buyurmuştur. Eşyanın tabiatına uygun olan da budur. Yüce Allah bu
sûretle, mü'minlerin başarıya ulaşacaklarını ortaya çıkarır. ?Savaşta
kâfirlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun! (öldürün)? (47/Muhammed,
4) âyeti mü'minleri, kâfirlerle savaşmaya teşvik etmektedir. Fakat savaşılması,
boyunlarının vurulması emredilen kâfirler, kendi halinde bulunan, kendi inancına
göre yaşayan zararsız kâfirler değil; hem inkâr eden, hem de müslümanlara
saldıran, Allah yoluna engel olan kâfirlerdir. Bu âyetten iki âyet önceki,
sûrenin ilk âyeti olan ?İnkâr edip Allah yoluna engel olanlar?
(47/Muhammed, 1) mealindeki âyet bunu ortaya koymaktadır. Âyetlerin, Mekke
müşrikleri hakkında nâzil olduğunu düşünürsek, savaşılması emredilen kâfirlerin,
müslümanlara saldıran ve İslâm'ın yayılmasına engel olan kâfirler olduğunu
anlarız. Kur'an'ın temel cihad emri, yalnız saldırganlara karşı savaşmaktır.
Savaş, saldırı ve haksızlığın kalkması içindir: ?Fitne (yani saldırı,
işkence, baskı ve haksızlık) kalmayıncaya kadar onlarla savaşın!? (2/Bakara,
190) buyurulmaktadır. Her kâfir ile savaşmak, Kur'an'ın emri değildir.
Saldırmayan insanlara saldırmak, Kur'an'ın prensiplerine aykırıdır. Kendi
vicdânî kanaatine göre yaşayan, İslâm dâvetine engel olmayan kimselere saldırmak
haramdır. ?Çünkü Allah, saldırganları sevmez.? (2/Bakara, 190).
Kur'an, Allah ve Rasûlüyle
(İslâm dâvâsıyla) savaşa girenlerin şiddetli azâba uğratılacağını beyan
etmektedir (5/Mâide, 33). Bu âyetin ışığında, Allah ve Rasûlüne karşı savaşmak,
Allah'ın emirleri doğrultusunda kurulmuş sosyal ve hukukî nizama karşı savaş
ilân etmek demektir. Bu açıdan İslâm devletinde eşkıyalık, kundakçılık, cinâyet
ve tahripçilik toplumda hukuk ve düzen noktasında problem meydana getirdiğinde,
yetkililer suçlulara, el ve ayak kesme de dâhil, örnek teşkil edecek caydırıcı
cezâlar verebilir.
İç savaşla ilgili olarak,
mü'min gruplar arasında çıkabilecek böyle bir problem konusunda Kur'an şöyle
demektedir:
?Eğer mü'minlerden iki grup
birbirleriyle savaşır/vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şâyet biri ötekine
saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer
dönerse artık aralarını adâletle düzeltin ve (her işte) adâletli davranın.
Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever.? (49/Hucurât, 9).
Bu âyet, müslümanlar arasında
çıkacak silâhlı çatışmanın çözümü kurallar getirmektedir.
Allah, kendi yolunda cihad
etmeyi emretmekte; bu yolda canlarıyla ve mallarıyla çalışanları övmektedir
(8/Enfâl, 72; 9/Tevbe, 41). Allah yolunda mücâdele eden mücâhidlerin dereceleri,
evlerinde oturanlardan daha yücedir (4/Nisâ, 95). Peygamberlerle beraber Allah
yolunda yılmadan, gevşemeden mücadele eden sabırlı Rabbânîleri Allah sever
(3/Âl-i İmrân, 146). Allah yolunda cihad edenler ?şehid' olurlar ve onlar
ölmezler, Allah katında diridirler (2/Bakara,154; 3/Âl-i İmrân, 169).
?Size karşı savaş açanlara,
Allah yolunda olarak savaşın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları (haddi
aşanları) sevmez. Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün.
Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne çıkarmak adam öldürmekten
daha kötüdür. Onlar sizinle savaşmadıkça, Mescid-i Haram'da siz de onlarla
savaşmayın. Eğer onlar (orada) size karşı savaş açarlarsa, derhal onları
öldürün. Böyledir kâfirlerin cezâsı. Eğer onlar (savaştan) vazgeçerlerse (şunu
iyi bilin ki) Allah ğafûr ve rahîmdir. Fitne tamâmen yok oluncaya ve din de
Allah için tatbik edilinceye kadar onlarla savaşın. Fitne çıkarmaktan
vazgeçerlerse zâlimler (ve aşırılar hâriç hiç kimseye) düşmanlık ve saldırı
yoktur. Haram aya karşılık, haram aydır. İşlenen suçlara karşılık da kısas
vardır. Kim size saldırırsa siz de ona mukabele bilmisil olacak kadar saldırın
(ileri gitmeyin). Allah'tan korkun. Bilin ki Allah muttakîlerle (takvâ
sahipleriyle) beraberdir. Allah yolunda infak edin/harcayın. Kendi ellerinizle
kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun
(güzel davranın), çünkü Allah muhsinleri/dürüstleri sever.? (2/Bakara,
190-195)
?Ey iman edenler! Hep birden
barışa girin (barışçı olun). Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, sizin
apaçık düşmanınızdır.? (2/Bakara, 208)
?Hoşunuza gitmediği halde
savaş size yazıldı (farz kılındı). Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir
şeyden hoşlanmamanız mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyden
hoşlanmanız da mümkündür. Allah bilir, halbuki siz bilmezsiniz. Sana haram aydan
ve onda savaşmanın doğru olup olmadığından soruyorlar. De ki: Haram ayda
savaşmak büyük bir günahtır. Ancak (insanları) Allah yolundan çevirmek, Allah'ı
inkâr etmek, Mescid-i Haram'ın ziyâretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak;
bunlar Allah katında daha büyük günahlardır. Fitne de adama öldürmekten daha
büyük bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye
kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim, dininden döner de kâfir
olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da âhirette de geçersiz
sayılmıştır. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar. İman edenler,
hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler; şüphesiz bunlar, Allah'ın
rahmetini umarlar. Allah ğafûr ve rahîmdir.? (2/Bakara, 216-218)
?Allah yolunda savaşın ve
bilin ki Allah, her şeyi işitir ve bilir.? (2/Bakara, 244)
?Mûsâ'dan sonra, Benî
İsrâil'den ileri gelen kimseleri görmedin mi, ne yaptılar? Kendileri için
gönderilmiş bir peygambere: ?Bize bir hükümdar gönder ki başımıza geçsin de
Allah yolunda savaşalım' dediler. ?Size savaş yazılır/farz kılınır da ya
savaşmazsanız!?' dedi. ?Yurtlarımızdan çıkarılmış, çocuklarımızdan
uzaklaştırılmış olduğumuz halde neden savaşmayalım?' dediler. Üzerlerine savaş
yazılınca, içlerinden pek azı hâriç geri dönüp kaçtılar. Allah zâlimleri iyi
bilir.? (2/Bakara, 246)
?... Eğer Allah insanlardan
bir kısmı ile diğerlerini defetmeseydi (savup hizaya getirmeseydi), elbette
yeryüzünde nizam bozulurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa lütuf ve keremi ile
muâmele etmiştir.? (2/Bakara, 251)
?Şâyet (fâiz hakkında
emredilenleri) yapmazsanız, Allah ve Rasûlü tarafından ilân edilmiş bir harp ile
karşı karşıya olduğunuzu iyi bilin. Eğer tevbe edip fâizcilikten vazgeçerseniz,
sermâyeniz sizindir. Böylece haksızlık etmezsiniz ve haksızlığa da
uğramazsınız.? (2/Bakara, 279)
?Kâfirlere de ki: ?Yakında
mağlûp olacaksınız ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası ne kötü bir kalma yeridir!
(Bedir'de) Karşı karşıya gelen şu iki grubun halinde sizin için önemli bir ibret
vardır: Bir grup Allah yolunda çarpışıyor; diğeri ise kâfirdi. Bunların gözüne
ötekiler iki misli görünüyordu. Allah dilediğini yardımı ile destekler. Elbette
bunda basîret sahipleri için büyük bir ibret vardır.? (3/Âl-i İmrân, 12-13)
?Onlar size, incitmekten
başka bir zarar veremezler. Sizinle savaşa girecek olsalar, size arkalarını
dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.? (3/Âl-i İmrân, 111)
"Yoksa Allah içinizden cihad
edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi
sandınız?" (3/Âl-i İmrân, 142)
?Nice peygamberler vardı ki,
beraberinde Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda
başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler; boyun eğmediler.
Allah sabredenleri sever.? (3/Âl-i İmrân, 146)
?İki ordunun karşılaştığı
gün sizin başınıza gelenler, Allah'ın dilemesiyle olmuştur ki, bu da, mü'minleri
ayırdetmesi ve münâfıkları ortaya çıkarması için idi. Bunlara: ?Gelin, Allah
yolunda çarpışın; yahut karartınızla düşmana gözdağı olun' denildiği zaman,
?Harbetmeyi bilseydik, elbette sizin peşinizden gelirdik' dediler. Onlar o gün,
imandan çok kâfirliğe yakın idiler. Ağızlarıyla, kalplerinde olmayanı
söylüyorlardı. Halbuki Allah, onların gizledikleri niyeti çok iyi bilir.
(Evlerinde) Oturup da kardeşleri hakkında, ?bize uysalardı öldürülmezlerdi'
diyenlere, ?eğer doğru sözlü insanlar iseniz, canlarınızı ölümden kurtarın
bakalım!' de. Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın! Bilakis onlar
diridirler; Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli
bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek
ve henüz kendilerine katılmamış olan şehid kardeşlerine de hiçbir keder ve korku
bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.? (3/Âl-i İmrân, 166-170)
?Bir kısım insanlar
mü'minlere, ?düşmanlarınız size karşı toplandılar; aman sakının onlardan!'
dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha artırmış ve ?Allah bize yeter.
O ne güzel vekîldir' demişlerdir.? (3/Âl-i İmrân, 173)
?Rableri, onların duâlarını
kabul etti. (Dedi ki:) Ben, erkek olsun kadın olsun -ki hep birbirinizdensiniz-
içinizden, çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım. Onlar ki,
hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, Benim yolumda eziyete uğradılar,
çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, Ben de onların kötülüklerini örteceğim ve
onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükâfat, Allah
tarafındandır. Allah, mükâfatın en güzeli kendi nezdinde olandır.? (3/Âl-i
İmrân, 195)
?Ey iman edenler! İhtiyatlı
davranın; bölük bölük savaşa çıkın, yahut (gerektiğinde) topyekün savaşın.?
(4/Nisâ, 71)
?O halde, dünya hayatını
âhiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda
savaşır da öldürülür veya gâlip gelirse Biz ona yakında büyük bir mükâfat
vereceğiz.? (4/Nisâ, 74)
?Size ne oldu da Allah
yolunda ve ?Rabbimiz! Bizi, halkı zâlim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından
bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla' diyen zavallı erkekler,
kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz? (Buna hakkınız yok!)? (4/Nisâ,
75)
?İman edenler Allah yolunda
savaşırlar, kâfirler ise tâğut (bâtıl dâvâlar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O
halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın düzeni ve tuzağı
zayıftır.? (4/Nisâ, 76)
?Kendilerine ?ellerinizi
savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin' denilen kimseleri görmedin mi?
Üzerlerine savaş yazılınca içlerinden bir grup insanlardan, Allah'tan korkar
gibi, yahut daha fazla bir korku ile korkmaya başladılar da; ?Rabbimiz! Savaşı
bize niçin yazdın! Bizi, yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet
savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?' dediler. Onlara de ki: ?Dünya menfaati
önemsizdir, Allah'tan korkanlar için âhiret daha hayırlıdır, size kıl kadar
haksızlık edilmez. Nerede olursanız olun, ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam
kalelerde olsanız bile!...? (4/Nisâ, 77-78)
?Artık Allah yolunda savaş.
Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Mü'minleri de teşvik et.
Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini
önler). Allah'ın gücü daha çetin ve cezâsı daha şiddetlidir.? (4/Nisâ, 84)
?Ancak, kendileriyle
aranızda antlaşma bulunan bir topluma sığınanlar, ne sizinle ne de kendi
toplumlarıyla savaşmak (istemediklerin)den yürekleri sıkılarak size gelenler
müstesnâ. Allah dileseydi onları başınıza belâ ederdi de sizinle savaşırlardı.
Artık onlar sizi bırakıp bir tarafa çekilir de sizinle savaşmazlar ve barışı
size bırakırlarsa bu durumda Allah size, onların aleyhinde bir yol(a girme
hakkı) vermemiştir. Hem sizden hem de kendi toplumlarından emin olmak isteyen
başkalarını da bulacaksınız. Bunlar her ne zaman fitneye götürülseler ona baş
aşağı dalarlar (daldırılırlar). Eğer sizden uzak durmaz, sulh işini size bırakıp
ellerini çekmezlerse onları yakalayın, rastladığınız yerde öldürün. İşte onlar
üzerine sizin için apaçık yetki verdik.? (4/Nisâ, 90-91)
"Ey iman edenler! Allah
yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin. Size selâm verene, dünya
hayatının geçici menfaatine göz dikerek 'sen mü'min değilsin' demeyin. Çünkü
Allah'ın nezdinde sayısız ganimetler vardır. Önceden siz de böyle iken Allah
size lutfetti; o halde iyi anlayıp dinleyin. Şüphesiz Allah bütün
yaptıklarınızdan haberdardır. Mü'minlerden -özür sahibi olanlar dışında-
oturanlarla malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah,
malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün
kıldı. Gerçi Allah hepsine de güzellik (cennet) vaad etmiştir; ama mücâhidleri,
oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır. Kendinden dereceler,
bağışlama ve rahmet vermiştir. Allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir."
(4/Nisâ, 94-96)
?... Sulh (dâima)
hayırlıdır...? (4/Nisâ, 128)
?Ey Mûsâ! Onlar orada
bulundukları müddetçe biz oraya asla girmeyiz; şu halde sen ve Rabbin gidin
savaşın; biz burada oturacağız' dediler. Mûsâ: ?Rabbim, ben kendimden ve
kardeşimden başkasına hâkim olamıyorum; bizimle bu fâsık/yoldan çıkmış toplumun
arasını ayır' dedi. Allah: ?Öyleyse orası onlara kırk yıl yasaklanmıştır; (bu
müddet içinde) yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Sen de fâsık/yoldan çıkmış
toplum için üzülme' dedi.? (5/Mâide, 24-26)
?Allah ve Rasûlüne karşı
savaşanların ve yeryüzünde (hak) düzeni bozmaya çalışanların cezâsı, ancak ya
acımadan öldürülmeleri, ya asılmaları, yahut el ve ayaklarının çaprazlama
kesilmesi, yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki
rüsvaylığıdır. Onlar için âhirette de büyük azap vardır.? (5/Mâide, 33)
"Ey iman edenler! Allah'tan
ittika edin/korkun. O'na vesile/yaklaşmaya yol arayın ve O'nun yolunda cihad
edin ki kurtuluşa eresiniz." (5/Mâide, 35)
"Ey iman edenler! Sizden kim
mürted olur/dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve Kendisini seven,
mü'minlere alçakgönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum
getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın
kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın,
dilediğine verdiği lutfudur. Allah'ın lutfu ve ilmi geniştir." (5/Mâide, 54)
?Yahûdiler: ?Allah'ın eli
bağlıdır (sıkıdır) dediler. Hay dediği yüzünden eli bağlanası ve lânet olası!
Bilakis, Allah'ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun ki sana
Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttırır.
Aralarına, kıyâmete kadar (sürecek) düşmanlık ve kin soktuk. Ne zaman savaş için
bir ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa) Allah onu söndürmüştür. Onlar
yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar; Allah da bozguncuları sevmez.? (5/Mâide,
64)
?... Gerçekten şeytanlar
dostlarına, sizinle mücâdele etmeleri için telkin ederler. Eğer onlara uyarsanız
şüphesiz siz de Allah'a şirk/ortak koşanlardan olursunuz.? (6/En'âm, 121)
?Hatırlayın ki, siz
Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, 'Ben peşpeşe gelen bin melek ile size
yardım edeceğim' diyerek duânızı kabul buyurdu. Allah bunu (meleklerle yardımı)
sadece müjde olsun ve onunla kalbiniz yatışsın diye yapmıştı. Zaten yardım
yalnız Allah tarafındandır. Çünkü Allah mutlak gâliptir, yegâne hüküm ve hikmet
sahibidir. O zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya
daldırıyordu; sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden
gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için
üzerinize gökten bir su (yağmur) indiriyordu. Hani Rabbin meleklere: 'Muhakkak
Ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun; Ben kâfirlerin yüreğine
korku salacağım; vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına!' diye
vahyediyordu. Bu söylenenler, onların Allah'a ve Rasûlüne karşı gelmelerinden
ötürüdür. Kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse, bilsin ki Allah, azâbı şiddetli
olandır. İşte bu yenilgi size Allah'ın azâbı! Şimdilik onu tadın! Kâfirlere bir
de cehennem ateşinin azâbı vardır. Ey mü'minler! Toplu halde kâfirlerle
karşılaştığınız zaman onlara arkanızı dönmeyin (Korkup kaçmayın). Tekrar
savaşmak için bir tarafa çekilme veya diğer bölüğe ulaşıp mevzî tutma durumu
dışında, kim öyle bir günde onlara arka çevirirse muhakkak ki o, Allah'ın
gazabını hak etmiş olarak döner. Onun yeri de cehennemdir. Orası, varılacak ne
kötü yerdir! (Savaşta) Onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları;
attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı (onu). Ve bunu, mü'minleri güzel
bir imtihanla denemek için (yaptı). Şüphesiz Allah işitendir, bilendir. Bu
böyledir. Şüphesiz Allah, kâfirlerin tuzağını bozar." (8/Enfâl, 9-18)
"Fitne ortadan kalkıncaya ve
din tamâmen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse
şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür." (8/Enfâl, 39)
"Ey iman edenler! Herhangi
bir topluluk ile (savaş için) karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok
zikredin ki başarıya erişesiniz." (8/Enfâl, 45)
"Allah katında, yürüyen
canlıların en kötüsü kâfir olanlardır. Çünkü onlar iman etmezler. Onlar,
kendileriyle antlaşma yaptığın, sonra her defasında hiç çekinmeden ahitlerini
bozan kimselerdir. Eğer savaşta onları yakalarsan, ibret almaları için onlar ile
(onlara vereceğin cezâ ile) arkalarında bulunan kimseleri de dağıt."
(8/Enfâl, 55-57)
"Onlara (düşmanlara) karşı
gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın,
onunla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin
bilmediğiniz, Allah'ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda
ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız. Eğer
onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah'a tevekkül et, çünkü O
işitendir, bilendir." (8/Enfâl, 60-61)
"Ey Peygamber! Mü'minleri
savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire)
gâlip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye gâlip
gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. Şimdi Allah, yükünüzü
hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi
bulunursa, (onlardan) iki yüz kişiye gâlip gelir. Ve eğer sizden bin kişi
olursa, Allah'ın izniyle (onlardan) iki bin kişiye gâlip gelirler. Allah
sabredenlerle beraberdir." (8/Enfâl, 65-66)
?İman edip de hicret
edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhâcirleri)
barındırıp yardım edenler var ya, işte onların bir kısmı diğer bir kısmının
velîleridirler. İman edip de hicret etmeyenler ise, onlar hicret edinceye kadar
size onların mirasından hiçbir şey yoktur. Eğer onlar din hususunda sizden
yardım isterlerse, sizinle aralarında sözleşme bulunan bir kavim aleyhine
olmaksızın (o müslümanlara) yardım etmek üzerinize borçtur. Allah
yapacaklarınızı hakkıyla görmektedir.? (8/Enfâl, 72)
?İman edip de Allah yolunda
hicret ve cihad edenler; (muhâcirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte
gerçek mü'minler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.?
(8/Enfâl, 74)
?Eğer antlaşmalarından sonra
yeminlerini bozarlar ve dininize saldırırlarsa, küfrün önderlerine karşı
savaşın. Çünkü onların yemin (diye bir şey)leri yoktur. (Onlara karşı
savaşırsanız) umulur ki küfre son verirler. (Ey mü'minler!) Verdikleri sözü
bozan, Peygamber'i (yurdundan) çıkarmaya kalkışan ve ilk önce size karşı savaşa
başlamış olan bir kavme karşı savaşmayacak mısınız? Yoksa onlardan korkuyor
musunuz? Eğer (gerçek) mü'minler iseniz, korkmanız gereken yalnızca Allah'tır.
Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları rezil
etsin, sizi onlara gâlip kılsın ve mü'min toplumun gönüllerine şifâ versin,
kalplerini ferahlatsın. Ve onların (mü'minlerin) kalplerinden öfkeyi gidersin.
Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Çünkü Allah her şeyi bilendir, hüküm ve
hikmet sahibidir. Yoksa siz, Allah sizden cihad edenlerle Allah, Peygamber ve
mü'minlerden başkasını kendilerine sırdaş edinmeyenleri bilmeden (siz böyle bir
imtihan geçirip iyiler ve kötüler müstehakını almadan başı boş) bırakılacağınızı
mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.? (9/Tevbe, 12-16)
?(Ey müşrikler!) Siz
hacılara su veren ve Mescid-i Haram'ı onaran kimseyi, Allah ve âhiret gününe
iman edip de Allah yolunda cihad edenlerle bir mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar
Allah katında eşit değillerdir. Allah zâlimler topluluğunu hidâyete erdirmez.
İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad
edenler rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de
işte onlardır.? (9/Tevbe, 19-20)
?De ki: ?Eğer babalarınız,
oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabânız, kazandığınız mallar,
kesâda uğramasından korktuğunuz ticâret, hoşlandığınız meskenler (evler,
konaklar, köşkler) size Allah'tan, Rasûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten
daha sevimli ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin.' Allah fâsıklar
topluluğunu hidâyete erdirmez.? (9/Tevbe, 24)
?Kendilerine Kitap
verilenlerden Allah'a ve âhiret gününe iman etmeyen, Allah ve Rasûlünün haram
kıldığını haram saymayan ve hak dini (kendine) din edinmeyen kimselerle,
küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.? (9/Tevbe, 29)
?...Müşrikler nasıl sizinle
topyekün savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşın ve bilin ki Allah
takvâ sahipleriyle, (din düşmanlarına karşı korkaklık göstermekten) sakınanlarla
beraberdir.? (9/Tevbe, 36)
?Ey iman edenler! Size ne
oldu ki, ?Allah yolunda savaşa çıkın!' denildiği zaman yere çakılıp
kalıyorsunuz? Âhiret (hayatına) dünya hayatını tercih mi ediyorsunuz? Fakat
dünya hayatının faydası âhiretin yanında pek azdır. Eğer (size emrolunan bu
savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek acıklı bir azap ile cezâlandıracak ve
yerinize sizden başka (emirlerine itaat edecek) bir kavim getirecek; siz (savaşa
çıkmamakla) O'na hiçbir zarar veremeyeceksiniz. Çünkü Allah her şeye kadirdir.?
(9/Tevbe, 38-39)
?(Ey mü'minler!) Gerek
hafif, gerek ağır (kolay-zor, binekli-yaya, kuvvetli-zayıf, zengin-fakir,
ihtiyar-genç) olarak hep birlikte savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla
Allah yolunda cihad edin. Eğer anlıyorsanız, bu sizin için daha hayırlıdır.?
(9/Tevbe, 41)
?Allah'a ve âhiret gününe
iman edenler, mallarıyla canlarıyla savaşmaktan (geri kalmak için) senden izin
istemezler. Allah takvâ sahiplerini çok iyi bilir. Ancak Allah'a ve âhiret
gününe iman etmeyen, kalpleri şüpheye düşüp kuşkular içinde bocalayanlar
(savaştan geri kalmak için) senden izin isterler. Eğer onlar (savaşa) çıkmak
isteselerdi, elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların
davranışlarını çirkin gördü ve onları (böyle cihad gibi güzel bir amelden) geri
koydu; onlara, ?oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!' denildi. Eğer
içinizde (onlar da savaşa) çıksalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları
olmazdı ve mutlaka fitne çıkarmak isteyerek aranızda koşarlardı. Halbuki
içinizde de onlara iyice kulak verecekler vardır (bunları kuşkulandırıp büyük
bir fitne çıkarabilirlerdi). Allah zâlimleri gâyet iyi bilir.? (9/Tevbe,
44-47)
?De ki: Siz bize iki
güzelliğin (şehidlik veya gâziliğin) birinden başkasını mı bekliyorsunuz?
Halbuki biz size Allah'ın ya kendi katından veya bizim elimizle bir azap
eriştirmesini bekliyoruz. Haydi bekleyin durun; biz de sizinle beraber
bekleyenleriz.? (9/Tevbe, 52)
?Ey Peygamber! Kâfirlere ve
münâfıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer
cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!? (9/Tevbe, 73)
?Allah'ın Rasûlüne muhâlefet
etmek için (savaştan) geri kalanlar (münâfıklar, sefere çıkmayıp) oturmaları ile
sevindiler; mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler ve
(savaşa çıkmak isteyenlere de); ?bu sıcakta sefere çıkmayın' dediler. De ki:
?Cehennem ateşi daha sıcaktır (ona nasıl dayanacaksınız?)' Keşke anlasalardı!?
(9/Tevbe, 81)
?Allah'a iman edin, Rasûlü
ile beraber cihad edin' diye bir sûre indirildiği zaman, onlardan servet sahibi
olanlar, senden izin istediler ve ?bizi bırak, oturanlarla beraber olalım'
dediler. Geride kalan kadınlarla beraber olmağa râzı oldular, çünkü onların
kalplerine mühür vuruldu (dolayısıyla cihadda olan hikmet ve gâyeyi) onlar
anlayamazlar. Fakat Peygamber ve onunla beraber iman edenler, mallarıyla
canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar (dünyada zafer, âhirette cennet)
onlarındır ve onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.? (9/Tevbe, 86-88)
?Allah ve Rasûlü için
(insanlara) öğüt verdikleri takdirde; zayıflara, hastalara ve (savaşta)
harcayacak bir şey bulamayanlara (savaşa katılmamalarından ötürü) bir günah
yoktur. Zira iyilik edenlerin aleyhine (kınanmasına) bir yol yoktur. Çünkü Allah
çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. Kendilerini bindirip sevk etmen için
sana geldiklerinde, ?sizi bindirecek bir binek bulamıyorum' deyince, harcayacak
bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözleri yaş dökerek dönen kimselere
de (sorumluluk yoktur). Sorumluluk ancak, zengin oldukları halde, senden izin
isteyenleredir. Çünkü onlar geri kalan kadınlarla beraber olmaya râzı oldular.
Allah da onların kalplerini mühürledi, artık onlar (savaştan geri kalmanın
sonucunun ne olacağını) bilemezler. (Seferden) Onlara döndüğünüz zaman size özür
beyan edecekler. De ki: ?(Boşuna) özür dilemeyin, size asla inanmayız. Çünkü
Allah, sizin haberlerinizden (aleyhimizde çevirdiğiniz dolaplardan çoğunu) bize
bildirmiştir. (Bundan sonraki) amelinizi Allah da görecektir, Rasûlü de. Sonra
görüleni ve görülmeyeni Bilen'e döndürüleceksiniz de yapmakta olduklarınızı size
haber verecektir. Onların yanına döndüğünüz zaman size, kendilerinden (onları
cezâlandırmaktan) vazgeçmeniz için Allah adına yemin edecekler. İşte o zaman
onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar murdardır. Kazanmakta olduklarına (kötü
işlerine) karşılık cezâ olarak varacakları yer cehennemdir. Onlardan râzı
olmanız için size yemin edecekler. Şâyet onlardan râzı olsanız bile Allah
fâsıklar topluluğundan asla râzı olmaz.? (9/Tevbe, 91-96)
?Allah mün'minlerden
mallarını ve canlarını onlara (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır.
Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. (Bu,)
Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha
çok sözünü yerine getiren kim vardır? O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış
verişten dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kurtuluştur.? (9/Tevbe,
111)
?Mü'minlerin hepsinin toptan
(savaş için) sefere çıkmaları doğru değildir. Onlardan her topluluktan bir grup
dinde (dinî ilimlerde) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (savaştan)
döndüklerinde (onları Allah'ın azâbı ile) korkutmak için geride kalmalıdır.
Umulur ki, dikkatli olurlar. Ey iman edenler! Kâfirlerden size yakın olanlara
karşı savaşın ve onlar (savaş ânında) sizde bir sertlik bulsunlar, (onlara karşı
şiddetli ve çetin olun, sakın gevşeklik ve korkaklık göstermeyin). Biliniz ki
Allah takvâ sahipleriyle, (korkaklıktan) sakınanlarla beraberdir.? (9/Tevbe,
122-123)
?Biz rasülleri, sadece
müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kâfir olanlar ise, hakkı bâtıl ile
ortadan kaldırmak için mücâdele verirler. Onlar, âyetlerimizi ve uyarıldıkları
şeyleri alaya almışlardır.? (18/Kehf, 56)
?Kendileriyle savaşılanlara
(mü'minlere) zulme uğramış olmaları sebebiyle, (savaş konusunda) izin verildi.
Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak sûrette kadirdir. Onlar, başka değil;
sırf ?Rabbimiz Allah'tır' dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış
kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defetmeseydi,
mutlak sûrette, içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler,
havralar ve mescidler yıkılır giderdi. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım
edenlere muhakkak sûrette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, gâliptir.?
(22/Hacc 39-40)
?Allah uğrunda, O'na
yaraşacak şekilde hakkıyla cihad edin. Sizi O seçti; din husûsunda üzirinize
hiçbir zorluk yüklemedi...? (22/Hacc, 78)
?Kâfirlere boyun eğme ve
bununla (Kur'an ile) onlara karşı olanca gücünle büyük cihad ile cihad et, büyük
bir savaş ver!? (25/Furkan, 52)
?Cihad eden, ancak kendisi
için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnîdir, hiçbir şeye
muhtaç değildir.? 29/Ankebût, 6)
?Bizim uğrumuzda cihad
edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah,
muhsinlerlerle/iyi ve güzel davrananlarla beraberdir.? (29/Ankebût, 69)
?De ki: ?Eğer ölümden veya
öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size asla faydası olmaz!' (Eceliniz
gelmemiş ise,) o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok değildir. De ki: Allah
size bir kötülük dilerse, O'na karşı sizi kim korur, ya da size rahmet dilerse
(size kim zarar verebilir)? Onlar, kendilerine Allah'tan başka ne bir dost
bulurlar ne de bir yardımcı. Allah, içinizden (savaştan) alıkoyanları ve
dostlarına, ?bize katılın' diyenleri gerçekten biliyor. Zaten bunların sadece
pek azı savaşa gelir.? (33/Ahzâb, 16-18)
?Mü'minler, düşman
birliklerini gördüklerinde, ?işte Allah ve Rasûlünün bize vaad ettiği! Allah ve
Rasûlü doğru söylemiştir' dediler. Bu (orduların gelişi), onların ancak
imanlarını ve Allah'a bağlılıklarını arttırmıştır. Mü'minler içinde Allah'a
verdikleri sözde duran nice erler/yiğitler var. İşte onlardan kimi, sözünü
yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehidliği) beklemektedir.
Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.? (33/Ahzâb, 22-23)
?Allah, o inkâr eden
kâfirleri hiçbir şey elde etmeden öfkeleriyle geri çevirdi. Allah ('ın yardımı)
savaşta mü'minlere yetti. Allah güçlüdür, mutlak gâliptir.? (33/Ahzâb, 25)
?(Savaşta) İnkâr eden
kâfirlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onlara iyice vurup
sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir alın). Savaş sona erince de artık ya
karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin. Durum şu ki, Allah dileseydi,
onlardan intikam alırdı. Fakat sizi bibirinizle denemek ister. Allah yolunda
öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmaz.?
(47/Muhammed, 4)
?İman etmiş olanlar ?Keşke
cihad hakkında bir sûre indirilmiş olsaydı!' derler. Ama hükmü açık bir sûre
indirilip de onda savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık olanların, ölüm
baygınlığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Korktukları
başlarına gelsin! (Onların vazifesi) İtaat ve güzel sözdür. İş ciddiye bindiği
zaman Allah'a sadâkat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı
olurdu.? (47/Muhammed, 20-21)
?Andolsun ki içinizden cihad
edenlerle sabredenleri belirleyinceye kadar ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar
sizi imtihan edeceğiz.? (47/Muhammed, 31)
?Sakın gevşemeyin. Üstün
olduğunuz halde barışa dâvet etmeyin. Allah sizinle beraberdir. O amellerinizi
asla eksiltmez.? (47/Muhammed, 35)
?Köre vebâl yoktur, topala
da vebâl yoktur, hastaya da vebâl yoktur (Bunlar savaşa katılmak zorunda
değildir). Kim Allah'a ve peygamberine itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar
akan cennetlere sokar. Kim de geri kalırsa, onu acı bir azâba uğratır.?
(48/Fetih, 17)
?Eğer kâfirler sizinle
savaşsalardı, arkalarına dönüp kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da
bulamazlardı. Allah'ın, öteden beri süregelen kanunu budur. Allah'ın kanununda
asla bir değişiklik bulamazsın.? (48/Fetih, 22-23)
?Eğer mü'minlerden iki grup
birbirleriyle savaşır/vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şâyet biri ötekine
saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer
dönerse artık aralarını adâletle düzeltin ve (her işte) adâletli davranın.
Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever. Mü'minler ancak kardeştirler.
Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki merhamet
olunasınız.? (49/Hucurât, 9-10)
?(Gerçek) Mü'minler, ancak
Allah'a ve Rasûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda
mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler/savaşanlardır. İşte doğrular ancak
onlardır.? (49/Hucurât, 15)
?Ne oluyor size ki, Allah
yolunda infak edip harcamıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mîrâsı
Allah'ındır. Elbette içinizden fetihten önce infak eden ve savaşanlarla, daha
sonra infak edip savaşanlarla bir değildir. Onların derecesi, sonradan infak
eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel
olanı vaad etmiştir. Allah'ın yaptıklarınızdan haberi vardır.? (57/Hadîd,
10)
?Onların (Münâfıkların)
kalplerinde sizin korkunuz, Allah'ın korkusundan fazladır. Böyledir, çünkü onlar
anlamayan bir topluluktur. Onlar müstahkem şehirlerde veya duvarlar arkasında
bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları ise
çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır.
Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.? (59/Haşr, 13-14)
?Allah, sizinle din uğrunda
savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve âdil
davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adâletli olanları sever. Allah, yalnız
sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız
için yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa, işte
zâlimler onlardır.? (60/Mümtehıne, 8-9)
?Allah, kendi yolunda
kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak savaşanları sever.? (61/Saff, 4)
?Ey iman edenler! Sizi acı
bir azaptan kurtaracak ticâreti size göstereyim mi? Allah'a ve Rasûlüne iman
iman eder, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda savaşırsınız. Eğer
bilirseniz ki bu sizin için daha hayırlıdır. İşte bu takdirde O, sizin
günahlarınızı bağışlar, sizi zemîninden ırmaklar akan cennetlere, Adn
cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.
Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan yardım/zafer ve yakın bir fetih.
Mü'minleri bunlarla müjdele.? (61/Saff, 10-13)
?Ey Peygamber! Kâfirler ve
münâfıklarla savaş, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir.
O gidilecek yer ne de kötüdür!? (66/Tahrîm, 9)
?Hoşunuza gitmediği halde
savaş size yazıldı (farz kılındı). Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir
şeyden hoşlanmamanız mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyden
hoşlanmanız da mümkündür. Allah bilir, halbuki siz bilmezsiniz.? (2/Bakara,
216).
Savaş aslında sevilen, hoşa
giden bir şey değildir. Fakat bazen insan, savaşmak zorunda kalır. Bu türlü
savaşa nefis müdâfaası denir. İslâm'ın emrettiği cihad'a gelince, onda iki
güzelden biri vardır: Şehid olup cennete gitmek veya ganîmet alıp zengin olmak.
Cihad, hiçbir zaman bir saldırı değildir. Çünkü önce İslâm'a dâvet yapılır,
kabul eden müslüman olur; İslâm'ı kabul etmeyenden vergi (cizye) istenir. Bunu
da kabul etmezse, ancak o zaman onlarla savaşılır. Savaştaki sırrı, tüm
kapsamıyla biz bilemeyiz, onu Allah bilir. Bazı toplumlar cezâya müstahak
olunca, Allah onları çeşitli belâlarla cezâlandırır. İşte onlardan biri de
savaştır. Nitekim bir âyette: ?Allah insanları birbiriyle def/sevk etmeseydi
yeryüzünde nizam bozulurdu? (2/Bakara, 251) buyurulmuştur.
[1]
Vecdi Akyüz, Kur'an'da Siyasî Kavramlar, s. 490-491