Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Hadis-i Şeriflerde Murâbıtların Fazileti
Hadis
Hadis-i Şeriflerde
Murâbıtların Fazileti:
Ribat yapmanın faziletini
Peygamberimiz bildirmektedir. Câbir b. Abdullah (r.a.) diyor ki: Peygamberimiz
(s.a.s.) bize şöyle dedi: ?Size, yaptığınız zaman hatalarınızı giderecek,
günahlarınızı örtecek bir şeyi (ameli) haber vereyim mi?? ?Evet? dedik.
Buyurdu ki: ?Zorluğuna rağmen abdestinizi imkân ölçüsünde alınız, mescidlere
doğru adımlarınızı artırınız, bir namazdan sonra da diğer namazı bekleyiniz.
İşte böyle yapmak sizin için ribat'tır.? Bunu üç defa söyledi.? (Müslim,
Tahâre 40, hadis no: 250).
?Bir gündüz ve gece ribat
yapmak (Allah yolunda nöbet beklemek) bir aylık nâafile oruç ve namazdan daha
hayırlıdır. Ölse bile bu işlediği amelin sevabı kesilmez. Bununla rızıklanır,
kabir azâbından da emin olur.? (Buhârî, Cihad 73; Müslim, İmâre 163, hadis
no: 1913; Nesâî, Cihad 39).
?Kim Allah (c.c.) yolunda
bir murâbıt olarak ölürse, kendisine, işlemekte olduğu sâlih amelinin sevâbı
(sanki ölmemiş gibi verilmeye) devam edilir. Rızkı da sürekli olarak verilir.
Kabirdeki hesaba çekicilerden emin olur. Allah (c.c.) onu kıyâmet günü en büyük
korkudan (Cehennem'den) güvene kavuşturur.? (İbn Mâce, Cihad 7, hadis no:
2767).
?Allah (c.c.) yolunda bir
gün murâbıt olmak (nöbet beklemek) dünyadan ve içindekilerden daha hayırlıdır.?
(Buhârî, Cihad 73).
?Allah yolunda düşmana karşı
nöbet tutan kimselerin dışında bütün ölülerin amel defterleri kapanır.
Murâbıtların ise, iyi amelleri kıyâmet gününe kadar yazılmaya devam eder ve bu
kimseler kabir azabı konusunda emindirler.? (Ebû Dâvud, Cihad 15; Tirmizî,
Fezâilu'l-Cihad 2).
?İki göz vardır ki, onlara
ateş değmez: Allah korkusundan ağlayan göz ile Allah yolunda nöbet bekleyen
göz.? (Tirmizî, Fezâilu'l-Cihad 12)
Âl-i İmrân sûresi 200. âyette;
gerektiği zaman düşmana karşı saf bağlamak, müslümanların sınırlarında onları
korumak üzere nöbet beklemek, İslâm düşmanlarına karşı devamlı hazırlıklı olmak,
bir namazdan sonra diğerini beklemek ve Allah yolunda gerektiği gibi sabırlı
olmak tavsiye edilmiş olmalıdır (Muh. İbn Kesir, 1/351).
Görüldüğü gibi ribat veya
râbıta cihadla, sabırla, ibâdetlere bağlanmakla ilgili kavramlardır.
Tasavvufçuların anladığı gibi bir anlam taşımamaktadırlar. Ne peygamberimiz, ne
sahâbeler, ne de sonradan gelen büyük âlimler böylesine bir râbıtaya
başvurmadılar. Bu, sonradan uydurulmuş bir şeydir.
Bu âyet aynı zamanda mü'minlere,
birbirlerine bağlanmalarını, birbirlerine destek olmalarını, toplu bir şekilde
Islâm ümmeti bağını güçlendirmelerini de emrediyor. Nitekim Kur'an'ın birçok
âyetinde mü'minlerin birlik olmaları emrediliyor, onların kardeş oldukları
vurgulanıyor. Müslümanların cemaat olmalarının, Kur'an'a topyekûn sarılmalarının
din ve dünya açısından sayısız faydaları vardır. İslâm, kişiyi Allah'a bağlayan
ve kurtuluşa götüren bir dindir. Herkes kendi sorumluluğunu kendisi taşır. Ancak
İslâm, iyi bir müslüman cemaat arasında, onlarla beraber yaşanabilir.
Şeytan ve onun yardımcıları
müslümanları zayıflatmaktan ve İslâm'ın varlığını ortadan kaldırmaktan hiçbir
zaman geri kalmadılar ve kalmayacaklar. Müslümanlar cemaat halinde kuvvetli
olurlar ve düşmanlarının zararını rahatlıkla savarlar. Rabbimiz, mü'minlerin her
konuda, özellikle Allah'ın dinini koruma hususunda birbirlerine kuvvetli
bağlarla bağlanmalarını, birbirlerine ?rabt' olmalarını istiyor. Bu bağ; sabır,
tahammül, birbirlerinin ayıbını ve eksiğini örterek, birbirlerinin farklı
görüşlerini hoş görerek, birbirlerinin zayıf taraflarını kapatarak olacaktır.
Tarihî olaylar ve bugün içerisinde yaşadığımız gerçekler, İslâm ümmetinin
çektiği acılar karşısında bu ?râbitû -birbirinize bağlanın, kenetlenin,
irtibatlı olun!? emri ne kadar yerindedir. Mü'minler inandıkları Kitabın
hükümlerini yerine getirirlerse düzlüğe çıkacaklardır.
Ribat kavramı Kur'an'da ?savaş
için bağlanıp beslenen atlar ve düşmana karşı nöbet bekleme' anlamında
kullanıldığını tekrar hatırlayalım. Hadis-i şeriflerde de Allah yolunda savaşmak
için atların hazır tutulması anlamında kullanılmakla beraber (İbn Mâce, Cihad
14, Edeb 10; Ahmed bin Hanbel, I/12, 395, VI/458), daha çok nöbet tutmayı ifâde
etmektedir. Ancak zaman içerisinde ?ribat' daha geniş bir mânâ kazanmıştır.
İslâm hukukçuları ribâtı; ?müslümanları saldırgan düşmana karşı korumak için
sınırlarda beklemek? diye tanımlamışlardır. Bu da süvarilerin (ata binenlerin)
atlarını bağlamalarından (ribâtü'l hayl) gelen bir anlamdır. Ribat, başlangıçta
yalnızca nöbet beklemeyi ifâde ederken, zamanla sınır boylarında nöbet hakkında
kullanılmış ve mücâhidlerin barınmaları ve düşmanı gözetlemek için yapılan
yerlere ad olmuştur. Bu ribatlar ayrıca mücâhidlerin yetişme ve nefis eğitim
yerleri, müslümanların tehlike anında sığınma mekânları da olmuşlardır. Bir
kısmı da zamanla kervansaray gibi kullanılmışlardır.
Mü'minler, Kur'an'ın emrine
uyarak imanlarını ve İslâmî hayatlarını sabrederek, sabırda yarışarak
korumalıdırlar. Bunun için kalplerinin, ailelerinin ve İslâm vatanının
kapılarında gereği gibi ve bir nöbetçi gibi beklemeliler. Gönülleri de
imanlarıyla ve Kur'an'la irtibatlı olmalıdır.[1]
[1]
Hüseyin K. Ece, İslâm'ın Temel Kavramları, s. 513-517.