Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Şirk, Bütün Yanlış Korkuların Kaynağıdır
Şirk
Şirk, Bütün Yanlış
Korkuların Kaynağıdır:
Tevhid inancı, emniyet ve
huzurun kaynaklandığı bir güç ve kuvvet olduğu gibi; şirk de korku ve
kuruntuların, vehim ve stresin, çeşitli fobilerin kaynağıdır. Hurâfelerden,
çeşitli evhâm ve kuruntulardan, uğursuzluk anlayışından ve bâtıl tanrılardan
korkar durur müşrik. Ölüm, müşrik ve kâfir için, sevdiği her şeyin bittiği ve
yok olmak demek olduğu için çok korkunç ve ürkütücü bir olaydır. Şirk
ortamlarında, ortada bir sebep yokken korku, uğursuzluk görüşü ve evhâma kapılma
gibi rûhî ve mânevî hastalıklar, insanda çokça ortaya çıkar. ?Hakkında hiçbir
delil indirmediği şeyi, Allah'a şirk/ortak koşmalarından ötürü, kâfirlerin/inkâr
edenlerin kalbine korku salacağız.? (3/Âl-i İmrân, 151) Bu âyet, Allah'a
inanmanın verdiği moral gücünden yoksun olanların kalplerini korku saracağını
ifade etmektedir. Kalbin huzur ve mutluluğu ise, Allah'a iman ve O'na
ibâdet/zikir ile mümkün olur (13/Ra'd, 28). Hidâyete tâbi olanlara, yani iman
edip sâlih amel işleyenlere korku ve üzüntü yoktur (2/Bakara, 38, 62).
Vehim, stres, bunalım, fobi
gibi her çeşidinin bolca örneklerini gördüğümüz çağdaş hastalıklar, çoğunlukla
kaynağını korku damarından almaktadır. Kontrolden çıkmış ve sürati yarlanamamış
korku aracının, içindeki insanı götüreceği dünya durakları bunlar olduğu gibi,
ondan sonrası daha da korkunç olacaktır. Fıtrî olan insandaki korku hissi,
aslında hayatın koruyucu bir zırhı ve takvâ boyutu ile cennete götüren füze
iken; imanla, akıl, şuur ve irâde ile kontrol edilememişse, hayatı tahrib eden
bir musîbete dönüşecek ve içindekini cehenneme götürecektir. Yanlış ve yersiz
korku, insanı her iki dünyada da rezil edecek; Takvâ, huşû ve haşyet kelimeleri
ile ifade edilen Allah korkusu ise dünyada izzet, kahramanlık, gazilik ve
şehidlik gibi rütbeler; âhirette de bir değil, iki cennet (55/Rahmân, 46) sahibi
kılacaktır.
Kur'an, bütün duygularımıza
istikamet gösterir, meşrû ve faydalı hedeflere yönlendirir. Aynı zamanda ifrat
ve tefrit gibi aşırılıklardan koruyarak onların itidâlde kullanılmasını öğütler.
Korku duygusu için de bunlar geçerlidir. Kur'an, insan fıtratındaki korku
hissini yönlendirerek, bu duyguyu her çeşit sahte, sapık, yanlış ve boş
hedeflerden alıkoymaya çağırır. Sonra da doğru hedef göstererek, bu duygumuzu
esas korkulması ve sığınılması gereken Yüce Allah'a bağlar. İnsandaki korku
hissi iyi yönlendirilmezse veya asıl korkulması gereken makam olan Allah'tan
hakkıyla korkulmazsa; insanın hayatındaki denge bozulduğu gibi, kişi, bir sürü
sahte otoriteye boyun eğmek zorunda kalır. İnsan, tarih boyunca böylesine
lüzumsuz ve yanlış korkular yüzünden sayısız tanrı icat etmiştir. Doğa
güçlerinden korkmuş, ateşi, gökleri, karanlıkları; firavunlardan ve
diktatörlerden korkmuş, onları; açlıktan korkmuş, ekmek ve maaş verenleri;
yalnızlık ve sahipsizlikten korkmuş, putları veya başka şeyleri ilâh
edinmiştir. Bu lüzumsuz korkular yüzünden insanoğlu, sığınılacak kucaklar
aramış, ancak çoğu zaman sığındığı kucaklar kendisi için tehlikeli ve zararlı
olmuştur.
İnsan, Allah'ın dışında başka
şeylerden gerçek anlamıyla korkarsa, korktuğu çoğunlukla başına gelir; Allah
korktuğu şeyi veya kimseyi ona musallat eder. Bu, yanlış korkunun dünyadaki
zararlarındandır.
Allah korkusu amaç değil;
araçtır. Bu doğru korku, istenen amaçları gerçekleştirmiyorsa, doğru olmaktan
çıkar. Allah'tan korkmak, O'nun emir ve yasaklarına titiz bir şekilde yapışmayı
neticelendirmelidir. Allah korkusu, kişiyi sorumluluk bilincine, teslimiyete
götürür/götürmelidir. Mü'min, Allah'ın sevgisini kaybetmekten korkar. Allah
sevgisinin ve râzısının bedeli de O'na her konuda itaattir. Amelde tesiri
olmayan korku, hayvanı yürütmeyen kamçı gibidir, bir değer taşımaz.
Zâlim müstekbirler, tarih
boyunca tedhiş, zulüm, baskı gibi şiddetli korkutma araçlarını etkili bir silâh
olarak kullanıp halklarını istedikleri gibi yönlendirebilmişlerdir. Bu günkü
dünyada da temelde pek farklılık yoktur; sadece yöntem ve araçlar daha modern
şekillerde insandaki korku hissine emperyalist amaçlar çerçevesinde yön
vermektedir. İslâm, insanı korku sebebiyle zâlimlere esir olmaktan kurtarabilmek
için, sadece Allah'tan korkmayı esas almış, ruhlarda bu anlayışı yerleştirmeye
çalışmıştır. Allah korkusunun gereği gibi yerleştiği kalplerde başka
kimselerden ve herhangi bir şeyden korku olmaz. Mü'minde dünyevî korkular,
gerçek korku değil; mecâzîdir, bir çeşit tedbirden ibarettir. Mü'min bilir ve
inanır ki, Allah kendisini korku ile imtihan etmektedir (2/Bakara, 155).
Kimlerin ve nelerin korkusunu ne oranda kalbine yerleştireceği sınanmaktadır. O
yüzden, bazı insanların korkusuyla; inancından, imanını dışa yansıtmaktan,
kamuya açık alanlarda da mü'min gibi görünüp mü'min gibi davranmaktan tâviz
ver(e)mez mü'min.
Yalnız, korku ile tedbiri
karıştırmamak gerekir. Korku, kalp ve duyularla ilgilidir; tedbir ise
davranışlarla ilgili. Gerçek mü'minlerin Allah'tan başka hiç kimseden
korkmayışları, onların tedbirsiz olmalarını gerektirmez. Kendisine, mü'min
kardeşlerine ve onlardan daha önemli olan dâvâsına gelebilecek zarardan dolayı,
tâğutlara, müşrik ve kâfir egemen güçlere karşı tedbirli olmaya, gerekli
konularda gizliliğe son derece gayret etmek, dâvâ adamının şiârıdır. Çünkü
teşkilâtlanma ve cihadla ilgili gerekli durumlarda gizlilik ve tedbir,
Rasûlullah'ın sünneti ve ashâbının prensibidir.
İslâm dışı düzenler, korku
rejimidir, baskıcıdır, zorbadır. Bu rejimlerin başındaki egemen güçler, etrafa
korku ve dehşet salmaya, hakkını arayanları sindirmeye ve insanları robot gibi
tek tipleştirmeye, daha doğrusu kendilerine kul/köle yapmaya çalışırlar. Bırakın
eylemi, düşünmek bile yasaktır, düşüncesini söylemek ve yazmak sadece rejimden
yana olanların yapmasına izin verilen bir lütuftur. İnsanlar öyle
korkutulmuştur ki, her yerde devletin gözü kulağı var zannedilir. Devlet, bilinç
altında dev'letilmiş, devleştirilmiştir. Devlet denince öncelikle karakol,
polis, askerlik, mecbûrî eğitim, vergi, mahkeme, suç-ceza, hapishane... akla
gelmektedir. Bu tür korku rejimlerinin kutsal kitapları şu cümleyle başlar:
?Yurtta sus, cihanda sus!? Nice insan, omuzlarındaki kameraman ve yazıcıları
düşünmez de konuştuklarının rejim tarafından dinlendiğinden kuşkulanır. ?Haram?
pek önemli değildir sokaktaki vatandaş için, ama ?yasak!?, o başka. Hapis
korkusu, nice insanda cehennem korkusunun önüne geçmiştir. Ama gerçek mü'min,
sadece Allah'ın kulu olduğunun bilincindedir. Müşriklerin korktuğu korkunç
insanlar, bostan korkuluğu gibi gözükür müttakî mü'minin gözüne.
İnsan, dünyevî ve fâni
şeylerden korkmayı ifrat derecesine vardırırsa, küçük ve gizli de olsa şirke
düşmenin sınırına girmiş olur. Mü'min inanır ki, insanları ve bütün
varlıklarıyla tüm dünya bir araya gelse, Allah istemediği müddetçe en küçük bir
zarar veremezler. Güç ve kuvvet, yalnız Allah'ındır. O yüzden korkulmaya lâyık
tek zât O'dur. Bazı insanlardan korkmanın getireceği esâret ve istibdat
zehirinin panzehiri olarak İslâm, Allah korkusunu yerleştirmiştir. Allah korkusu
olmayan kimsenin başına on tane polis diksen, işini bilen insan suç işlemenin
bir yolunu mutlaka bulacaktır. Bir de o polislere de ayrıca polis gerekecek;
rüşvet yemesinler, görevlerini kötüye kullanmasınlar diye, tabi o polislere de
başka polisler... Mehmed Âkif'i gel de hatırlama:
?Ne irfandır ahlâka yükseklik
veren, ne vicdandır;
Fazilet hissi, insanda Allah
korkusundandır.?
Bir-iki âyet-i kerîme: ?Bir
kısım insanlar, mü'minlere: ?Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker
topladılar; aman korkun, sakının onlardan!' dediklerinde bu, onların
imanlarını
bir kat daha arttırdı ve
?Allah bize yeter; O ne güzel vekildir!' dediler.? (3/Âl-i İmrân, 173)
?İşte o şeytan, yalnız kendi dostlarını korkutabilir (Veya şeytan, sizi kendi
dostlarından korkutmaktadır). Eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan
korkmayın, Benden korkun.? (3/Âl-i İmrân, 175). Unutmayalım ki, Allah, bizim
içimizden, gerçekten iman edip sâlih ameller işleyenlere, halifelik/egemenlik
vererek yeryüzünde hâkim kılacak, korkularımızı güvene tebdil edecektir. Ama
bunun için iki şart vardır: Sadece Allah'a ibâdet/kulluk ve hiçbir şeyi O'na
şirk/eş koşmamak (24/Nûr, 55).
Birkaç da hadis-i şerif:
?Allah'ım! Korkaklıktan Sana sığınırım.? (S. Müslim Terc. 7/188) ?Cihadın
en efdali, değerce en kıymetlisi zâlim sultana karşı hakkı söylemektir.?
(Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, c. 6, s. 349) ?Eğer ümmetimin,
zâlime: ?Sen zâlimsin!' demekten korktuğunu görürsen, bil ki onun varlığı ile
yokluğu birdir.? (a.g.e. aynı sayfa)?Aman dikkat edin! Halk korkusu,
kişiyi hakkı söylemekten alıkoymasın.? (a.g.e.)
İmanlar, korku terazisiyle
tartılmaktadır. Korkunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Ya sadece Allah'tan
korkup takvâ zirvesine tırmanarak Allah katında en ekrem, yani ikram edilmeye en
lâyık yiğit bir Allah eri olmak; ya da ayaklar altında ezilinceye kadar sümüklü
böcek gibi yaşamak. İnsan özgürdür; bu iki yoldan birini seçebilir. Ama
takvâ yolunu seçerse, bilmelidir ki, bunun bedeli ucuz değil! Korku hissinin
tevhidî bilinçle, mü'mine has irâdeyle kontrol altında tutulması, şeytanın korku
oklarının fedâkârca savuşturulup karşı hücuma geçilmesi gerekecektir, hem de
ömür boyu.
?Zincirlerin altınsa da hattâ
koparıp kır;
Susmak ne demekmiş? Yere
haykır, göğe haykır!?
?Korkup susma! Susarsan sıra
(hem burada, hem orada) sana da gelecek.?
Hayati Aydın, Kur'an'da İnsan
Psikolojisi, s. 94-96
Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c.
1, s. 119
Osman Necati, Kur'an ve
Psikoloji, s. 57
Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c.
3, s. 391-392
İmam Gazâli, İhyâi Ulûmi'd Din,
c. 4, s. 164
A.g.e. s. 160-161
İslâm Ansiklopedisi (T. D.
Vakfı), c. 16, s. 528 vd.
Hayati Aydın, a.g.e. s. 86-88
Alâaddin Başar, Nur'dan
Kelimeler, s. 127-129
İmam Gazâli, a.g.e. c. 4, s.
303
Mustafa Sabri Efendi, naklen:
L. Cebeci, Kur'an'a Göre Takvâ, s. 27-28
İmam Gazâli, a.g.e. c. 4, s.
306
Faruk Gürbüz, Kur'an'da Denge,
s. 182 vd.
Ahmet Baydar, Kur'an Açısından
Korku ve Büyü, s. 58-59
Hüseyin K. Ece, İslâm'ın Temel
Kavramları, s, 661 vd.