Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Pozitivizm
Pozitivizm
Pozitivizm:
Bunalımlı bir Fransız filozofu olan Auguste
Comte,
[1]
tarafından ortaya atılmış iki yönlü felsefi bir teoridir. Birinci yönüyle
pozitivizm, sosyal evrimi konu alır. Sosyolojiyi tarih sürecinde bireyden
aileye, aileden topluma ve toplumlararası ilişkilere varan bir gelişme olarak
açıklar. Bu teze bakılacak olursa dinsel inanışlar da bu evrime paralel olarak
zaman içinde değişmeye mahkûmdur. Dolayısıyla "«Din» denen şey, ortamın ve
çeşitli etkenlerin yönlendirmesi altında bulunan insan düşüncesinin ürünüdür."
Nitekim bu nedenledir ki Auguste Comte,
pozitivizmin ikinci yönüyle insana tapmayı bir din olarak öngörmüştür.
[2]
?Pozitif? terimi, çeşitli konularla ilgili
olarak özel anlamlar verir. Örneğin mantıkta ?olumsuz?'un, matematikte ise
?eksi?'nin karşıtıdır. Bilgi konusunda ise ?varlık nedeni bilinmediği halde
deney tarafından tanıtılan, var olanı tesbit eden, olması gerekeni açıklayan?
[3]
anlamına gelir. Öyle ise deney ile tesbit edilemeyen vahyin gerçeklerinden
hiç biri pozitif değildir. Yani pozitif düşünceye göre bunlar yok sayılırlar.
Tabiatıyla bütün bu kanaatlar, dinleri bir ilkellik, bir hayal ürünü olarak
değerlendirmekte, dolayısıyla Allah'ı ve O'nun mesajlarını yok saymaktadır. Bu
nedenle Pozitivizm de kâfirâne bir düşüncedir ve bu düşünceyi aynen benimseyen
her insan kafirdir.
İşte laiklik esasen bu düşünce üzerinde
temellendirilmiştir. Bu nedenledir ki laikler din işlerinin devlet işlerinden
ayrılmasını savunurlar. Çünkü din işlerinin kaynağı vahiydir. Laiklikte ise
vahyin yeri yoktur. Ancak burada laiklikle ilgili olarak iki nokta çok
önemlidir.
Bunlardan birincisi: Din işlerini devlet
işlerinden ayırmanın mümkün olup olmadığıdır ki bu, konumuzun dışında kalır.
İkinci nokta ise: Laikliği bir dünya görüşü
olarak benimseyen kimsenin aynı zamanda hem laik, hem müslüman olmasının
mümkün olup olmadığıdır. Konumuzu yakından ilgilendiren bu noktanın açıklığa
kavuşturulması ise bilimsel sorumluluk açısından zorunludur. Bunu yapabilmek
için elbette ki her şeyden önce laiklikle İslam'ı karşılaştırmak gerekir. İşte
bu suretle ancak ikisi arasındaki benzerlikler ya da aykırılıklar ortaya çıkacak
ve bir kimsenin, aynı zamanda hem laik, hem müslüman olup olmayacağı ortaya
çıkacaktır. Fakat laiklik şimdiye kadar yetkili bir otorite tarafından henüz
bilimsel olarak tanımlanmamıştır. Bu nedenle laiklik-İslam karşılaştırmasına
esneklik getirmek ve bundan sağlıklı bir sonuç çıkarabilmek amacıyla laiklik
için mümkün olduğu kadar farklı birçok tanımlar yapmak ve bu tanımlardan her
birine giren düşünce biçimini İslamla karşılaştırmak bu soruna bir nebze ışık
tutacaktır.
Bu konuda akla gelebilecek altı tanım vardır:
1-
Laiklik: Din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır.
2-
Laiklik: salt bir hoşgörüdür.
3-
Bütün din ve inanışlar karşısında Tam bir tarafsızlıktır.
4-
Dinsizliktir.
5-
Salt bir din düşmanlığıdır.
6-
Bunların birkaçını içine alan bir anlam taşır.
Hemen ifade etmek gerekir ki, birinci hayalî
tanımda olduğu gibi eğer laiklik din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması
anlamına geliyorsa bu, Kur'ân'ın ve İslam'ın bütünlüğü ilkesine aykırıdır. Bu
noktada İslam ile laiklik arasında açık bir uyuşmazlık vardır. Buna rağmen
bilerek ya da bilmeyerek ?Ben laikim, ama aynı zamanda müslümanım? diyen kimse
hem laiklik açısından, hem İslam açısından çelişki içindedir. Ancak laiklik,
bir dogmaya dayanmadığı için bu kimse, her şeye rağmen herhangi bir yoruma
tutunarak belki laik olduğunu kanıtlayabilir, ancak müslüman olduğunu
kanıtlayamaz.
İkinci tanıma göre laiklik eğer salt bir hoşgörü
ise bunun İslam'la çelişen hiç bir yanı yoktur. Onun için laikliği böyle
sanarak hem laik, hem de müslüman olduğunu ileri süren kimse için imânî bir
endişe söz konusu olmamalıdır. Ancak böyle bir yaklaşımın mantıklı bir
açıklamaya dayanabileceği şüphelidir. Çünkü İslamın bir özelliği olan
hoşgörünün İslam'dan ayrı bir anlayış olarak adlandırılması mantıksal bir
çelişkidir. Aynı zamanda laikliği böyle anlayan insan, birinci tanımdaki görüşü
inkar etmiş sayılır ki genellikle laik düşünce bu tanım içinde empoze
edilmektedir.
Eğer laiklik: ?bütün dinler ve inanışlar
karşısında Tam bir tarafsızlıktır,? diye tanımlanacak olursa böyle bir
anlayışın İslam'la uyuşan hiç bir yanı yoktur. Çünkü İslam'a göre: İslam'dan
başka hiç bir hak ve geçerli din ve dünya düzeni yoktur.
[4]
Binaenaleyh bütün dinler İslam'a göre batıldır, geçersizdir. Tabiatıyla bu
yargı, İslam'ın, diğer dinlere düşman olduğu ve onları hedef aldığı anlamına
asla gelmez. İslam, bütün insanları hak ve adalet divanında barışa ve
yardımlaşmaya çağırır, yürürlükte olduğu topraklar üzerinde bütün kâfir
vatandaşların da aynen müslümanlar gibi yaşamlarını, hak ve özgürlüklerini
teminat altına alır. Yalnızca tüm dinlerin artık geçersiz olduğunu ilan eder ve
bütün insanlığı, Kur'ân'a inanmaya çağırır; Onları hanîf dinin bayrağı altında
ve tevhid inancı etrafında birliğe davet eder. Dolayısıyla laikliği bütün
dinler ve inanışlar karşısında tam bir tarafsızlık olarak anlayan, bununla
birlikte hem laik, hem müslüman olduğunu ileri süren kimse yine çelişki
içindedir ve İslam Dini ile hiç bir ilişkisi yoktur.
Laiklik eğer sıf dinsizlik demek ise bu takdirde
ne İslam'ın laiklikle karşılaştırılması için artık mantıklı bir neden kalmış
olur, ne de hem laik, hem de müslüman olduğunu ileri süren bir insanın bu
yoldaki sözleri herhangi bir tartışmaya konu olabilir.
Laikliğin sırf din düşmanlığı olarak
tanımlanması durumunda da sonuç değişmez. Ancak bu anlayışın sırf dinsizlik, ya
da sırf din düşmanlığı şeklinde tanımlanmasına, laiklerin ?Evet?
diyebileceği ihtimalden uzaktır. Çünkü eğer böyle bir anlayış ve tutum içinde
olduklarını açığa vuracak olurlarsa yalnızca müslümanları değil, dünyadaki tüm
inançlı insanları karşılarına alacaklarını bilirler. Bu da laikliğin mantık
ölçülerine, insan haklarına ve ahlâk kurallarına ne kadar aykırı düştüğünü
ortaya sermek bakımından ibret vericidir !
Laik anlayış eğer bu tanımlardan birkaçının
ortak konusu olabilirse bu takdirde yukarıdaki sonuçlardan yine biriyle
açıklanmak durumunda kalacaktır. Sonuç bu olunca da Laikliğin İslam'la
çakışabilmesi mümkün görülmemektedir.
Dolayısıyla hem laik, hem aynı zamanda müslüman
olduğunu ileri süren insanın açık bir çelişki içinde olacağı gerçek anlamda
ortaya çıkmaktadır. Unutmamalıdır ki laik bir dünya düzenini onaylayan, ya da
benimseyen bir kimse, aynı zamanda laik olduğunu ilan etmiş sayılır.
[5]
[1]
?Comte babasına yazdığı bir mektupta şöyle diyor: "14 yaşından beri Allah'a
inanmayı bıraktım." (Murtaza Korlaelçi, Pozitivizmin Türkiye'ye Girişi
S.86)
?Talebelerinden biri kızkardeşini Clotilde de
Vaux' yı Comte'a takdim etti. Bu, fena ahlaklı kocasının ebediyyen
küreğe mahkum olmasıyla dul kalmış, sıhhati bozuk bir kadındı. Clotilde de
Vaux Comte'un zihni ve hissi hayatında netce itibariyle çok mühim olacak
bir rol oynadı. 1845'de tanıştığı bu kadının 1846'da ölmesiyle Comte'un
buna bağlılığı büsbütün arttı. Dini bir ibadet duygusuyla Clotilde'in
hatıralarını yaşattı. "Onu layemut kılmak istedi, kuracağı pozitivizm
dininde Clotilde'i büyük varlık saydığı insaniyetin timsali yaptı. Ömrünün
kalan kısmında her gün üç defa Clotilde'in hatırasına dua ediyordu. Saat
beşbuçukta kalkar ve bazan onun oturduğu koltuğun önünde diz çöker ve kırk
dakika müddetle tarih sırasıyla hatıralarını canlandırır ve sonunda bir
birsem uyandırmaya çalışırdı.(...) Bu haleti ruhiye içinde bulunduğu
sıralarda Comte ?Système de Politique Positive? adlı eserini yazdı.?
(Murtaza Korlaelçi, Pozitivizmin Türkiye'ye Girişi S.89) ?1814 Mektepten
atılma, 1826 Zihnî buhran ve Derslere başlama, 1827 İntihara teşebbüs.(...)?
(Murtaza Korlaelçi, Pozitivizmin Türkiye'ye Girişi S.90)
[2]
?Pozitif dogma İNSANLIĞIN, insanın tek, gerçek ve hakiki Allah olduğu
düşüncesine dayanır.? (Murtaza Korlaelçi, Pozitivizmin Türkiye'ye Girişi
S.34)
[3]
Murtaza Korlaelçi, Pozitivizmin Türkiye'ye Girişi S.12)
[4]
Al-i İmran: 3/85
[5]
Ferit Aydın, İslam'da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 68-71.