Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Muhkem ve Müteşâbihin Mâhiyeti Hakkında Çeşitli Görüşler
Muhkem ve Müteşâbihin Mâhiyeti Hakkında Çeşitli Görüşler
Muhkem ve
Müteşâbihin Mâhiyeti Hakkında Çeşitli Görüşler
Kur'an ile ilgili kavramsal inceleme ve tartışma
konularının en önemlilerinden birisini müteşâbih kavramı oluşturmuştur. Gerek
Kur'an ilimlerinin bir bölümü olarak, gerekse tefsirlerde -özellikle Âl-i İmrân,
7. âyetinin yorumu münâsebetiyle- üzerinde geniş olarak durulmuş olan bu kavrama
dair elimizde oldukça zengin bir malzeme bulunmaktadır. İlgili âyette (3/Âl-i
İmrân, 7) açıkça görüldüğü üzere, Kur'an'ın âyetleri muhkem ve müteşâbih olmak
üzere iki gruba ayrılmaktadır. Muhkem ve müteşâbih ile ne kastedildiğine
gelince, İslâm âlimleri bu konuda birbirinden farklı pekçok görüş
serdetmişlerdir. Reşid Rızâ, el-Menâr'da bu görüşleri on madde halinde özetle
sunar:
1. İbn Abbas'tan da rivâyet edildiği söylenen bu
görüşe göre muhkemden kastedilen 6/En'âm, 151-152. âyetleridir ki, bu âyetlerde
yahûdilerin uymakla yükümlü oldukları ve On Emir diye bilinen hususlara işaret
edilmektedir. Müteşâbihler ise, sûre başlarındaki hurûf-ı mukattaadır. Zira
yahûdiler bu harflere ebced hesabını uygulayarak İslâm ümmetinin ömrünü
belirlemek istemişlerdir.
2. Muhkem nâsih, müteşâbih ise mensuh
âyetlerdir. Bu görüş, İbn Abbas ve İbn Mes'ud'dan rivâyet edilmiştir.
3. Muhkem -Allah'ın birliği, kudreti ve hikmeti
gibi- delili açık olan hususlardır. Müteşâbih ise mânâsını anlamak için tedebbür
ve teemmüle gerek duyulan hususlardır.
4. Muhkem açık veya kapalı olsun, herhangi bir
delile dayanılarak bilinebilecek hususlardır. Müteşâbih ise, -kıyâmetin ne zaman
kopacağı ve amellere ne kadar sevap veya günah terettüb edeceği gibi- bilinmesi
mümkün olmayan hususlardır.
5. Muhkem, helâl ve haramlarla ilgili
âyetlerdir; bunların dışandakiler ise müteşâbihi oluştururlar. Bu görüş
Mücâhid'den nakledilmiştir.
6. Muhkem, tek bir yoruma müsâit olan âyetler,
müteşâbih ise birden fazla yoruma müsâit olan âyetlerdir. Bu da Muhammed bin
Câfer bin ez-Zübeyr'den nakledilmiştir. Burada muhkem ?nass? anlamında,
müteşâbih ise onun mukabilinde kullanılmıştır.
7. Muhkem ve müteşâbih ayrımı, kıssalarla
ilgilidir. Muhkem, tafsilâtlı olarak anlatılan kıssalardır. Müteşâbih ise
sûreler içerisinde tekrar edilen kıssaların lafızlarındaki muğlaklıktır.
8. Muhkem, açıklamaya ihtiyacı olmayan âyetler;
müteşâbih ise, bunun aksi özellikteki âyetlerdir. Bu görüş ise Ahmed bin
Hanbel'den nakledilmiştir.
9. Muhkem, amele konu olan âyetler, müteşâbih
ise amelle değil; imanla ilgili olan âyetlerdir. Bunu İbn Teymiyye zikretmiştir.
10. Müteşâbihten kastedilen Allah'ın
sıfatlarıyla ilgili âyetlerdir. Bunu da İbn Teymiyye zikretmiştir (Reşid Rızâ,
el-Menâr, 1. Baskı, Ofset, Beyrut, c. 3, s. 163-165)
Bu görüşlere ilâve olarak, müteşâbihler konusunu
sistemli bir biçimde ele almaya özen göstermiş olan Râgıb el-İsfehânî (502/1108)
şöyle der: ?Kur'ân-ı Kerim'de müteşâbih ya lafız, ya da mânâ yönünden başkasına
benzemesi sebebiyle tefsiri müşkil olandır.? Fukahâ, müteşâbihi, ?kendisinden
zâhirî mânâsı kastedilmeyen? diye tanımlamışlardır. Bunun hakikati şudur:
Âyetler, birbirlerine karşı durumları açısından üç çeşittir:
Mutlak olarak muhkem olanlar,
Mutlak olarak müteşâbih olanlar,
Bir yönden muhkem ve bir yönden müteşâbih
olanlar.
Müteşâbihler de üç çeşittir:
Sadece lafız yönünden müteşâbih olanlar,
Sadece mânâ yönünden müteşâbih olanlar,
Her iki yönden müteşâbih olanlar.
Lafız yönünden müteşâbih olanlar da iki
çeşittir. Bunlardan biri, müfred lafızlarla ilgili olup bu, ya ?el-eb? ve
?yunzefûn? kelimelerinde olduğu gibi lafzın garip oluşu yönünden müteşâbihtir.
Ya da, ?el-yed? ve ?el-ayn? kelimelerinde olduğu gibi lafzın birden fazla mânâya
kullanılması yönünden müteşâbihtir.
Lafız yönünden müteşâbihliğin diğer çeşidi ise,
cümle ve terkiple ilgilidir. Bu nevi müteşâbih de üç çeşittir:
a- Sözün muhtasar -kısa- oluşundan kaynaklanan
müteşâbih: ?Şayet yetimler hakkında adâleti yerine getirme husûsunda endişe
ediyorsanız, size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın...?
(4/Nisâ, 3) âyetinde olduğu gibi.
b- Sözün uzatılmasından kaynaklanan müteşâbih:
?Leyse kemislihî şey'un -(Allah'ın) benzeri hiçbir şey yoktur-.?
(42/Şûrâ, 11) âyetinde olduğu gibi. Çünkü ?leyse misluhû şey'un? denilmiş
olsaydı, muhâtap açısından mânâ daha açık olurdu.
c- Sözün dizilişinden (takdim-te'hirden)
kaynaklanan müteşâbih: ?El-hamdu lillâhi'llezî enzele alâ abdihi'l-kitâbe ve
lem yec'al lehû ıvecen kayyimen -Hamd Allah'adır ki O, kuluna Kitabı indirdi ve
ona hiçbir eğrilik koymadı, dosdoğru (bir kitap) olarak...-? (18/Kehf, 1)
âyeti buna misal olarak verilebilir. Âyetin takdiri (takdim-te'hirsiz şekli)
şöyledir: ?... el-kitâbe kayyimen ve lem yec'al lehû ıvecen?
Mânâ yönünden müteşâbihler ise, Allah'ın
sıfatlarıyla kıyâmet gününün vasıflarından bahseden âyetlerdir. Çünkü
duyularımızla algıladıklarımızın cinsinden olmayan şeyleri tasavvur edemeyiz.
Allah'ın sıfatlarıyla âhiret tavsifleri de bu cinsten olup, bizce tasavvur
edilmeleri mümkün değildir.
Hem mânâ, hem de lafız yönünden müteşâbih
olanlara gelince, beş çeşittir:
a- Âmm ve hâss lafızlarda olduğu gibi, kemiyet
yönünden müteşâbih olanlar. ?Ve kaatilu'l-müşrikîne (müşrikleri öldürün)?
(9/Tevbe, 36) âyetinde olduğu gibi. (Müşriklerden maksat, bütün müşriklerin mi,
yoksa belli bir kısmının mı öldürülmesinin emredildiği meselesi müteşâbihtir.
-Müşriklerin tamamı değil; antlaşmalara riâyet etmemiş bazı müşriklerin
öldürülmesi emredilmektedir-)
b- Vücub ve nedb ifâde edenlerde olduğu gibi,
keyfiyet yönünden müteşâbih olanlar: ?...Size helâl olan kadınlardan ikişer,
üçer, dörder alın...? (4/Nisâ, 3) âyeti böyledir. (Burada müteşâbihlik,
?evlenin? emriyle vücûbun mu, nedbin mi, yani evlenmenin vâcip/farz mı,
yoksa tavsiye edilen bir mendup mu olduğunun anlaşılması gerektiği meselesidir.)
c- Nâsih ve mensuhta olduğu gibi, zaman yönünden
müteşâbih olanlar. Meselâ: ?Ey iman edenler! Allah'tan O'na yaraşır biçimde
korkun...? (3/Âl-i İmrân, 102) âyeti böyledir.
d- İndiği mekân hakkında, indiği meseleler
açısından müteşâbih olanlar. Meselâ: ?Evlere arkalarından girmek iyilik
değildir...? (2/Bakara, 189) âyetiyle, ?Nesî/ertelemek, küfürde daha
ileri gitmektir.? (9/Tevbe, 37) âyeti böyledir. (3/Âl-i İmrân, 102. âyetinin
nüzul sebebi konusunda Buhârî ve Müslim'in naklettikleri bir habere göre Ensâr,
haccedip Medine'ye döndükleri zaman, evlerine kapılarından değil de arka
tarafından girerlerdi. Âyette bu geleneğin bir yararının bulunmadığı ifâde
edilmiştir -Bkz. Buhârî, Umre 18; Müslim, Tefsir 23-. Son âyetle ilgili olarak
şu bilgilere ihtiyaç vardır: Araplar, câhiliyye döneminde kimi çıkarlarını
korumak için haram ayların yerlerini değiştirirlerdi). Arapların câhiliyye
dönemindeki bu gelenekleri bilinmeden bu âyetler anlaşılamaz.
e- Fiilin, kendileriyle sıhhat bulduğu ya da
bâtıl olduğu şartlar açısından müteşâbih olanlar. Namaz ve nikâhın şartlarında
olduğu gibi.
El-İsfehânî, anlaşılıp anlaşılmamaları açısından
da müteşâbihleri üç kısma ayırır:
a- Bir kısmını bilmeye imkân yoktur. Kıyâmetin
kopma zamanı, Dâbbetu'l-Arz'ın çıkış zamanı, Dâbbenin keyfiyeti vs. gibi
hususlar bunlardandır.
b- Bir kısmının insanlar tarafından bilinmesi
mümkündür. Garîb lafızlarla, kapalı hükümler böyledir.
c- Üçüncü kısmı da iki grup arasındadır. İlimde
derinlik sahibi olanlardan sadece bazıları onların hakikatini bilebilirler,
başkaları bilemezler. Rasûlullah'ın (s.a.s.) Hz. Ali için söylediği:
?Allah'ım! Onu dinde fakîh kıl ve ona te'vili öğret? sözüyle, İbn Abbas için
söylediği benzeri sözü, bu çeşit müteşâbihe işaret etmektedir (Râgıb el-İsfehânî,
el-Müfredât, s. 254).
Râgıb'ın bu anlattıklarından şunu çıkarıyoruz:
Bazı müteşâbihlerin müteşâbihlikleri geçicidir. Durumları açıklığa kavuştuktan
sonra, müteşâbih olmaktan çıkarlar. Bir kısmı da sürekli müteşâbihtir. Geleceğe
dâir haberler bunlardandır.