Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Şefaat Konusunda Benzeşenler
Şefaat Konusunda Benzeşenler
Şefaat Konusunda Benzeşenler:
Hıristiyanlıktaki ruhbanlık kurumunu ayakta
tutan şey şefaat (aracılık) inancıdır. Katolik Hıristiyanlığın âmentüsü sayılan
inanç esaslarına göre; İsâ'nın göklere çıkıp Kadir olan Baba Tanrının sağına
oturduğuna, oradan gelip ölüleri ve dirileri hesaba çekeceğine, azizlerin
cemaatine, günahların affedileceğine inanılması gerekmektedir. Günah çıkarma
merasiminde kullanılan resmî üslup da şudur: ?... Hata ile çok günah işledim
(üç kere). Bunun içindir ki, hâlâ bâkire olan mesut Meryem'e, Mîkâil'e, Saint
Jean-Babtist'e, havârîlerden Saint Pierre ve Saint Paul'a, bütün azizlere ve siz
pederime benim için Tanrıma duâ etmeniz için yalvarıyorum.' (Bkz.
Doç. Dr. İ. Süreyya Sırma, İslâmiyet ve Hıristiyanlık, Beyan Y., İstanbul, 1980,
S. 34)
Hıristiyanlar, Hz. İsâ'nın çarmıha gerilmeyi
kabul etmesiyle, bütün insanlara şefaatçi olmayı üstlendiğine inanırlar. Bir
dînî bölgenin başına getirilen başpiskoposa, iki tarafın arasında geçiş
sağlayan anlamında ?Köprü' demeleri de bundandır. O, günahkârlarla Tanrı
arasında aracılık edecek bir köprüdür.
Muhâtaplarının bir kısmı Hıristiyan olan Kur'ân-ı
Kerim, doğal olarak bu inancı gündemine alır. Otuz kadar âyetinde şefaatten
açıkça söz eder. Bu âyetlerin bir bölümü, kâfirler için şefaatçi olmadığını
bildirir. Onlar öteki hayatta şöyle diyeceklerdir; ?Şimdi artık bizim ne
şefâatçilerimiz var, ne de samimi bir dostumuz.? (26/Şuarâ, 96-101)
Şimdi bunu dinleyen Hıristiyanlar, ?biz inanan
kimseleriz. Kâfir değiliz. Bu nedenle âyet bize konuşmuyor? diyebilirler. Oysa
Kur'ân, bizzat iman edenlere de seslenerek Allah'tan başka şefaatçi olmadığını
ilân eder: ?Rablerine toplanacaklarından korkanları onunla uyar ki;
kendilerinin, O'ndan başka dostları da, şefaatçileri de yoktur.? (6/En'âm,
51). ?Ey iman edenler! Alışverişin, dostluğun, şefaatin olmayacağı günün
gelmesinden önce sizi rızıklandırdığımız şeyden hayra sarf edin.? (2/Bakara,
254)
Hıristiyanlar, bu sefer, ?Hz. İsâ sıradan bir
şefaatçi değil ki? diyebilirler. Oysa, Kur'ân, Allah izin vermedikçe kimsenin
şefaat edemeyeceğini bildirir; ?Rahmân'ın huzûrunda söz almış olanlardan
başkaları şefâat edemezler.? (19/Meryem, 87). ?İzni olmadan kimse şefaat
edemez. İşte Rabbınız Allah budur.? (10/Yûnus, 3)
Bu dafa Hıristiyanlar, ?o bir Tanrıdır?
diyebilirler. Oysa, başka bir grup âyet, tanrı yerine konulanların da şefaat
edemeyeceklerini gerekçesiyle belirtir: ?Allah'ı bırakıp kendilerine zarar
da, yarar da veremeyen şeylere tapıyorlar ve: ?Bunlar Allah katında bizim
şefaatçilerimizdir!' diyorlar. De ki: ?Göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi
Allah'a haber veriyorsunuz?? (10/Yûnus, 18). "O'nu bırakıp da tanrılar
edinir miyim? Eğer Rahman bana bir zarar vermek isterse, o tanrıların şefaati
bana fayda vermez, beni kurtaramaz da.? (36/Yâsin, 23)
Belli ki Kur'ân'da şefaat konusundaki bazı
âyetlerde nihâî hüküm yoktur. Bu elbette konuyu kavratmak için böyledir. O zaman
bu konuda nihâî hüküm bulundurmayan âyetler, aşağıdaki şu âyetlere müteşâbih,
yani benzer bilinmelidir; ?Ve öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse,
kimsenin cezâsını çekmez; kimseden şefâat kabul edilmez; kimseden fidye de
alınmaz ve onlara hiçbir yardım yapılmaz.? (2/Bakara, 48). ?Ve şu günden
sakının ki, kimse kimsenin cezâsını çekmez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç
kimseye şefâat fayda vermez.? (2/Bakara, 123). ?De ki: "Şefaat tamamen
Allâh'ındır.? (39/Zümer, 43-44)
Yoksa kalbinde hastalık bulunan kimse, bu
âyetler arasında bir irtibat aramadan istediğine uymak isteyebilir. Şefaatçiler
edinmeye devam edebilir. Ama inanan bir kimse için gerçek hüküm önemlidir. Peki,
gerçek hüküm nedir? Gerçeği arayanlar, âyetlerin çelişkisiz olmadığını bilir.
Nâsihi mensuhu olmadığını anlar. Hepsinde de, şefaat fikrinin ve bir şefaatçi
edinmenin olumsuzluğunu görür. Âyetlerdeki farklı üslûbun, şefaatçi edinenlerle
dolu bir toplumun terbiye seyrini hikâye etmekte olduğunu fark eder. Bu durumda,
derin anlayışlı kimseler (er-râsihûn) için bu âyetlerin hepsi de muhkem olur.