Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Şirkin İçyüzü ve Müşrik Kişinin Psikolojisi
Şirkin İçyüzü ve Müşrik Kişinin Psikolojisi
Şirkin İçyüzü ve
Müşrik Kişinin Psikolojisi:
Şirk, En Büyük Gerçeği,
seviyeli duyumsama ölçüleri içinde algılayamamaktır. Yani çok basit bir
idraksizliktir. En büyük gerçek ise hiç kuşkusuz Allah Teâlâ'dır. O'nu, yüce
sıfatlarıyla tanımaya ve O'na inanma mutluluğuna ermeye ?Tevhid? denir.
?Şirk? ise tevhidin tam karşıtıdır.
Tevhid, kısaca Allah Teâlâ'yı
bir, tek, yegâne, eşsiz, benzersiz, eksiksiz, başlangıçsız, sonsuz, her şeyi
yaratan (yani yoktan var eden ve mevcut her şeyi tamamen yok edebilen), her
şeye egemen olan en üstün güç olarak bilmek ve böylece inanmaktır. Şirk ise,
özellikle Allah Teâlâ'nın birliği ve mutlak egemenliği inancından herhangi bir
yorumla sapmaktır. Onun için şirkin, gizli hastalıklar gibi kolay teşhis
edilemeyen sinsi ve habis türleri vardır.
Daha önce de belirtildiği üzere
insan denen yaratık, tüm canlılardan farklı olarak inanma duygusuyla doğar ve
büyüdükçe ondaki bu duygu da gelişir. Bunun açıklaması kısaca şudur: İnsan
kendisini yaratan gücün daima arayışı içindedir. Bu, insanda bir melekedir,
doğal bir karakterdir ve tıpkı akıl ve zekâ gibi insanın tabiatında vardır.
Dolayısıyla kişi yaratıcısını her an aramak ve onu bulmak için âdetâ ruhunun
derinliklerinden gelen itici dalgalarla hareket eder.
[1]
Allah Teâlâ insanın, sınırlı
akıl ve zekâsı tarafından kuşatılamayacak yücelikte olduğu için insanı, namaz,
oruç, hac, zikir ve dua gibi çeşitli ibadetlerle göreve çağırarak onun bu
arayışındaki isteklerini en uygun biçimde karşılamıştır. Dolayısıyla bu
anlamda tevhid mutluluğuna bir türlü erememiş olan müşrik insan, Allah Teâlâ'yı
sınırlı aklıyla ve zekâsıyla bulmaya çabalayan -yolunu şaşırmış- kimsedir.
İşte şirkin esasen içyüzünü burada yoklamak gerekir. Çünkü şirk, aslında bir
arayıştır. Ancak yanlış bir arayıştır. Hatta sapık bir arayıştır. Müşrik insan,
çok değerli bir şeyini yitirmiş ve bu yüzden sapıtmış birine benzer. Böyle bir
insanın yaşadığı telaş ve paniği bir an düşünün. Bu insana öğütte bulunmak,
ona yol göstermek, ona yardımcı olmak son derece zordur. Hatta bazen çok
tehlikelidir. Çünkü adam kendini kaybetmiştir. Mantığını bir kenara itmiştir.
Tamamen duygularıyla hareket etmektedir. Dolayısıyla ona öğüt ve yardımda
bulunursanız sizi hiç dinlemeyebilir; Hatta ısrar ederseniz size kötülük bile
edebilir. Özellikle Ona, gözleriyle göremeyeceği elleriyle tutamayacağı akıl ve
zekâsıyla kuşatamayacağı bir yaratıcıdan söz ederseniz aklınıza bile
gülebilir.
İşte Kur'ân-ı Kerim'de geçen
ünlü Nemrut olayı ve Hz. İbrahim'in O'na yaptığı öğütlerden sonra uğradığı
korkunç saldırı bu gerçeği kanıtlamaktadır.[2]
Şirkin içyüzünü ortaya sermesi bakımından bu olay son derece önemlidir. Müşrik
insanın inadı, mantıksızlığı ve anlaşılmaz halet-i ruhiyesi bu örnekte bütün
çıplaklığıyla meydana çıkmaktadır.
Şirk, uçsuz bucaksız bir
karanlık dehliz gibidir. Müşrik insan, bu karanlığın içinde, "Seni
kurtaracağız!" diye uzaktan haykıran şeytanların peşine takılmış, umudunu onlara
bağlamış bir kişiye benzetilebilir. O, peşlerinden gittikçe şeytanlar onu daha
korkunç karanlıkların içine çekmek için çeşitli aldatıcı vaatlerde bulunurlar.
Şirk illetini, şifası pek mümkün olmayan bir paranoya olarak da nitelemek
mümkündür. Öyleki bu hastalığın da aynen paranoya gibi çeşitli semptomları
vardır. Çünkü bazen bakarsınız ki müşrik adam gâyet aklıbaşında üstü başı
düzgün biri gibi görünür. Onu mantıklı ve dengeli bir insan zannedersiniz.
Ancak ona musallat olan şirk illeti, bir an gelir onu bir heykelin karşısına
kadar sürükleyip götürebilir. Biraz önce akıllı, mantıklı, üstü başı düzgün
olarak gördüğünüz bu zavallının oracıkta ne hale düştüğünü, içinde belki bir
avuç gübreden başka şey bulunmayan mezar, türbe, anıt ya da herhangi bir ad
verdiği fani yığınlar karşısında nasıl dikilip huşu içinde sünepeleştiğini
ibretle seyredersiniz.
İşte insanı, şirkten başka hiç
bir hastalık, hiç bir ihtiyaç bu hale düşüremez. Öğrenim derecesi, kültür
düzeyi ve sosyal mevkii ne olursa olsun bir insanı bu kadar pespayeleştirebilen
bu mendebur illetin ne tehlikeli bir şey olduğunu ise akıl ve imanla şereflenmiş
olan herkes tahmin edebilir.
[3]
[1]
Bk. Batıl Dinler.
[2]
Bu olay Kur'ân-ı Kerim'de: Enbiya Sûresi'nin çok kısa olan 51-70
ayetlerinde, son derece özet şekilde anlatılmıştır. Nemrut'un adı
ise Kur'ân-ı Kerim'de hiç geçmemektedir.
Eski çağlarda yaşamış olan bir topluluğa
peygamber olarak Allah tarafından gönderilen Hz. İbrahim'in yaşadığı bu
çok ilginç ve önemli olay hakkında yer, zaman, tarih ve adların Kur'ân-ı
Kerim'de verilmemesi bize aslında bu gibi şeylerin hiç de önemli
olmadığını anlatmaktadır; Daha çok şirk toplumlarının önem verdiği
mitolojilerin temelde hiç bir işe yaramadığını, insanların, genellikle
güçlü kimseleri, yani kralları, kahramanları, ruhanileri ve ozanları
olağanüstü vasıflarla yücelterek; onlara mitolojik birtakım nitelikler
vererek, bir zaman sonra bu kimseleri tanrılaştırdıklarını, ancak bir gün
gelip bütün bu adamların öldüğünü ve birer avuç gübre ya da toprak olduğunu
dolaylı olarak ortaya koymakta ve bu anlatımla da şirk denen pislikten
korunmamızı işaret etmektedir.
[3]
Ferit Aydın, İslam'da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 125-128.