Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Fetişizmin İçyüzü.
Fetişizmin İçyüzü
Fetişizmin İçyüzü
İnsanoğlu maddi çarelerle
hedeflerine ulaşamadığı ya da sorunlarını çözemediği zaman bu kez gizli ya da
gizemli yollara başvurur. Bu tercihler eskiden beri insanlar arasında genel
bir eğilimdir.
Gizliliğin mazeretleri ve her
zaman bir açıklaması vardır. Ancak gizemlilik daima karmaşıklığını
koruyacaktır. Bu nedenledir ki Kur'ân-ı Kerim'in onayladığı, hatta müminleri
davet ettiği ?dua? hariç, İslam, büyü ve fal gibi gizemli yolların bazılarını
en ağır suç olan ?küfür? diye nitelemiş ve kâfirlere lanet etmiştir.
[1]
İnsanoğlu geniş bilgi
birikimlerine sahip bulunmakla birlikte, yaşadığı olaylar içinde henüz
çözümleyemediği ve sırlarına birtürlü erişemediği o kadar çok şeyler varki
bunlar hakkında bilginler, uzmanlar ve ilim adamları hâlâ susmayı tercih
etmektedirler. Nitekim telepatinin, hipnotizmanın, spiritüel enerjinin,
meditasyonun ve çeşitli alternatif tıp sistemlerinin içyüzleri hâlâ
bilinmemektedir.
Gizemli konular, gerek kaynak
ve temelleri yönünden, gerekse amaçları yönünden son derece birbirlerinden
farklıdırlar. O kadar ki bunların bazıları, hayat ve kâinât olaylarının,
şimdiye kadar çözülememiş, belki de çözülemeyecek olan şifreleridir.
Dolayısıyla bilinsin ya da bilinmesin bunlar esasen birer realitedir. Ancak
gerçekle hiç bir ilişkisi olmayan, buna rağmen yarı uygar toplumlarda,
genellikle basit düşünen insanlardan çıkar sağlamak amacıyla -sözde- gizemli
nitelikte yapılan büyü, fal ve müneccimlik gibi bazı işler daha vardır ki
bunlar tamamen spekülatif muâmelelerdir. İslam bunları hurâfe ve batıl inanç
olarak değerlendirmiş, bunları yasaklamış ve bu işlerle uğraşanların
cezalandırılmasını öngörmüştür. Çünkü bu insanlarda fetişist (müşrikâne)
yaklaşımlar vardır.
Örneğin büyü yapan ve yaptıran
insanlar (özellikle yaptıranlar), büyüye, amacı kestirme ve gizemli yollarla
gerçekleştiren bir çare olarak inanırlar.
Düşmanını perişan etmek, başına
dertler ve belalar yağdırmak için silah yerine büyüyü tercih eden insanın
esasen ne istediğini şöyle açıklamak mümkündür:
Eğer silah ya da herhangi bir
şiddet yolunu kullanırsa yakalanacak ve ağır cezalara çarptırılacaktır. Halbuki
büyüye başvurursa -kendince- hiç kimsenin sezinleyemeyeceği gizemli bir yolla
bu amacını gerçekleştirmiş olacaktır (!) Öyle ise büyüye inanan insana göre
hayat ve kâinât olaylarını büyü ile yönlendirmek mümkündür. Bu ise Allah (cc)'ın
kainat üzerindeki mutlak egemenliğini tanımamak, daha doğrusu, büyü gibi bir
araçla ilâhî egemenlik sınırlarının, delinebileceğine inanmak demektir. Bu ise
açık bir şirktir. Çünkü Allah'ın kâinât üzerindeki egemenliği mutlaktır. Hiç bir
şey bu eğemenliğin dışında değildir, hiç bir olay bu egemenlikten bağımsız
olarak cereyan edemez. Her şeyi Allah Teâlâ yönetmektedir.
Yarattığı ve yönettiği kâinât
olaylarının, -gerek etki-tepki, gerek sebep-sonuç, gerekse nötrleşme
gibi- bilinen ve bilinmeyen fenomenleriyle son derece karmaşık olan kozmozunu
birbiriyle ilintili yasalar zinciri çerçevesinde disipline eden yine Allah
Teâlâ'dır. Şu halde bu yasalara göre hareket edilmedikçe büyü ve fal gibi
gizemli çareler olduğuna inanılan hayalî yollarla amaca ulaşılabileceğine
inanmak, herşeyden önce çok yanlış bir şartlanma ve büyük bir bilgisizlik
örneğidir. Ondan sonra da Allah Teâlâ'ya karşı bir başkaldırı sayılır ki bir
anlamda bunun adı şirktir.
Örneğin define arayan bir
insan, eğer elde ettiği bir krokiye dayanarak, pusula ve dedektör gibi birtakım
araçlar kullanarak amacına ulaşmak istiyorsa bu insan, itikadî bakımdan
herhangi bir suç işlememektedir. Çünkü her şeyden önce aklını kullanmaktadır.
Akıl ise Kur'ân-ı Kerim'e göre gerçekleri yakalamada başvurulacak ilk ve en
büyük araçtır. Çünkü akıl, sağlam, olgun ve reşit insanın, (Allah Teâlâ
tarafından belli kanunlarla çalıştırılan) beyin mekânizmasında
üretilmektedir. Bu açıdan define arayan insan, Allah'ın kâinât üzerindeki
mutlak egemenliğini kabul etmiş demektir. Onun kullandığı pusula ve dedektör
de yine Allah Teâlâ tarafından insanoğluna sunulmuş çeşitli fizik, manyetik ve
elektronik bilimlerinin kanunlarıyla çalışmaktadır. Dolayısıyla defineci,
pusula, dedektör ve benzeri araçlar kullanmakla yine Allah'ın mutlak
egemenliğini tanımış demektir.
Halbuki bu araçların yerine
fala başvuran insan, falcının bütün bu kanunları delebilecek ve Allah'ın kâinât
üzerindeki mutlak egemenliğinde O'na ortak olabilecek bir güce sahip
bulunduğunu bilerek veya bilmeyerek kabul etmektedir. Bu suretle de şirk
koşmaktadır.
İnsan, itikâdî yönü olmayan en
ağır suçları bile işlerken son derece büyük vebal ve günahların altına
girmesine rağmen yine de küfre ya da şirke saplanmaz. Halbuki itikadi yönü olan
büyü ve fal gibi fetişist anlamda öyle suçlar vardır ki, kişi onları, hiç
kimseye zarar vermeden, hiç kimsenin göremeyeceği yerlerde ve yalnız başına
işlese bile Allah Teâlâ'ya ortak koşmuş olur ki bu suretle cinâyet işleyen bir
kimseden daha çok Allah'ın öfkesini haketmiş olur ! Bunun mantıklı sebebi acaba
ne olabilir . Sebebi gâyet açıktır.
Cinâyet işleyen bir insan, bu
suça girişirken bile Allah tarafından yaratılmış bulunan ve yine O'nun koyduğu
belli yasalarla işlevini yerine getiren akıl, silah, tasarı ve planlı komplo
projeleri gibi araçlara baş vurarak amacını gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Bu
insan, en çirkin, en korkunç ve en vahşi bir amacın peşinde olmasına rağmen
Allah'ın kainat üzerindeki mutlak egemenliğini doğrularcasına O'nun koyduğu
hayat kanunlarına göre davranmaktadır.
Halbuki büyüye
veya fala başvuran insanın yargısı bundan çok farklıdır ve Yüce Allah'ı daha
çok öfkelendirici bir anlam taşımaktadır. Büyü yaparak veya yaptırarak birini
kazanmak, ya da birine zarar vermek isteyen insan, keza büyü veya fal
aracılığıyla bilinmeyeni keşfetmeye çalışan insan, aslında Allah'a ait otorite
sınırları dışında çözüm arayan insan demektir, Bu ise bir anlamda Allah'ın
(haşa!) egemen olamadığı bazı bağımsız güçlerin ve alanların bulunduğunu
bilerek veya bilmeyerek kabul etmek demektir. Belki bu nedenledir ki büyü,
Kur'ân-ı Kerim'de açıkça küfür olarak nitelenmiştir.
[2] Küfür ise Allah'(cc) ın otoritesini tanımamak anlamını
taşır.
[3]
[1]
Kur'ân-ı Kerim 2/159, 2/161, 33/64
[2]
Kur'ân-ı Kerim 2/102
[3]
Ferit Aydın, İslam'da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 138-141.