Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Mes'ûliyet

Mes


Mes'ûliyet


Kişinin davranışlarından hesap verme yükümlülüğü altında bulunması durumuna
Türkçe'de sorumluluk denir. Hesap yükümlülüğü kişinin davranışları nedeniyle
ödül ya da ceza biçiminde bir karşılık görmesi sonucunu doğurur. Bu karşılık,
maddî ya da mânevî olabileceği gibi, bu dünyada ya da âhiret hayatında da
olabilir.

İslam'a göre insan sorumlu bir varlıktır. Çünkü kendine iyi ile kötü, doğru ile
yanlış açık biçimde gösterilmiş, ikisinden birisini seçme hakkı tanınmış,
seçimini yapabilmesi, gereğini yerine getirebilmesi için gereken akıl, irâde ve
yapabilme gücü gibi niteliklerle donatılmıştır. Kişi özgür irâdesi ile dilediği
seçimi yapabilir, istediği işi işleyebilir. Fakat bu özgürlüğü onu seçiminden,
yaptıklarından sorumlu kılar, seçim ve davranışlarının sonuçlarına katlanma
zorunda bırakır. Seçim ve davranışlarının niteliği, iyi ya da kötü oluşu,
bunların sonuçlarının da niteliğini, başka bir deyişle göreceği karşılığın ödül
ya da ceza oluşunu belirler.

İslâm'da kişinin sorumluluk alanı Allah'ın emir ve yasaklarınca belirlenir.
Sorumlulukların sonuçlarına, karşılıklarına ilişkin düzenlemeler de yine Allah
tarafından yapılır. Sorumluluk alanı içinde kalan davranışların bir bölümü için
dünyada çeşitli karşılıklar, yaptırımlar öngörülür. Bu tür sorumluluklar ve
yaptırımlar İslâm hukukunun başlıca konularından birisini oluşturur. Bununla
birlikte sorumluluklar konusunda İslâm'ın öngördüğü asıl karşılıklar âhiret
hayatına ilişkindir. İnsanın bu dünyadaki tüm davranışları âhirette hesap konusu
olacaktır. Yazılı bir kitap biçiminde insanın eline verilecek olan hesap işlemi,
son derece ayrıntılı ve âdilâne biçimde yapılacak, kim bir zerre kadar kötülük
işlemişse cezasını, kim de bir zerre kadar iyilik yapmışsa ödülünü görecektir.
Çeşitli nimetlerle dolu sonsuz cennet hayatı ödülü; çeşitli süre ve
derecelerdeki azapla cehennem hayatı ise cezâyı oluşturacaktır.

İnsanın sorumluluğu Allah'ın emir ve yasaklarına göre belirlendiğinden, bu emir
ve yasakların bilinmediği toplumlarda sorumluluk yoktur. Başka bir ifâdeyle
sorumluluk için Allah'ın bir peygamber aracılığı ile emir ve yasaklarını
bildirmesi gerekir. Peygamber gönderilmiş, Allah'ın emir ve yasakları tebliği
edilmemiş toplumlar sorumlu değildirler ve yaptıkları kötülükler nedeniyle
cezalandırılmazlar. Bu nedenle sorumluluk tebliğle başlar; ödül ve ceza Allah'ın
koyduğu hükümler doğrultusunda verilir. Ancak son peygamber Hz. Muhammed
(s.a.s.)'in gelişinden sonra durum değişmiştir. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.s.),
önceki peygamberler gibi yalnız belli bir zaman ve toplum için değil, tüm
toplumlar ve Kıyâmet'e kadar sürecek tüm zamanlar için gönderilmiştir.

İslâm'a göre sorumluluk kişinin teklife muhâtap oluşuyla başlar. Mükellef ya da
yükümlü sayılmayan kişilerin sorumluluğu da yoktur. Buna göre sorumluluğun temel
şartları ergenlik, akıl ve özgür irâdedir. Çocuklar yükümlü sayılmadıklarından
sorumlu değildirler. Akıl ve ruh sağlığı yerinde olmayan kişiler yükümlü,
dolayısıyla sorumlu tutulamazlar. Ergenlik ve akıl şartına sahip oldukları halde
irâde özgürlüğü bulunmayan herhangi bir zor altında davranan kişiler de
sorumluluktan uzaktırlar. Burada zor, doğal bir zarûret olabileceği gibi, diğer
bir insan ya da gücün zorlaması da (ikrah) olabilir. Fakat her iki durumda da
sonuç değişmez.

Genel kural olarak İslâm'da sorumluluk kişiseldir. Her insan yalnız kendi
davranışından sorumlu tutulabilir. Hiç kimse, yakını da olsa, bir başkasının
davranışlarından sorumlu değildir. Herkesin kazandığı hayır kendi yararına,
yaptığı kötülük de kendi zararınadır. Bununla birlikte, özellikle kimi kişiler
için medenî hukuk alanına giren bazı konularda dolaylı bir sorumluluk söz
konusudur.

İnsanın dünyevî sorumluluğu İslâm hukukunca incelenir. İslâm hukukuna göre
dünyevî sorumluluk, kişinin Allah, toplum ve kendi vicdanı önünde duyacağı
pişmanlık, üzüntü ve acıdır. Toplum düzeninin sağlanması açısından mânevî
sorumluluk en az hukukî sorumluluk kadar önemlidir. Hukukî sorumluluk ise
kişinin kusurlu ve haksız fiili ile başkasına verdiği zararı toplum gücüyle
ödemek zorunda bırakılmasıdır.

Hukukî sorumluluk da biri ceza hukuku alanına giren cezâî sorumluluk, diğeri
özel hukuk alanına giren medenî sorumluluk olmak üzere ikiye ayrılır. Cezâî
sorumluluk İslâm kanunlarının suç saydığı ve yasakladığı fiiller için
sözkonusudur. Ancak, belli bir cezayı gerektiren bu fiillerin öldürme, yaralama,
hırsızlık gibi bir bölümü aynı zamanda medenî sorumluluk içine girer.
Medeniîsorumluluk, hukukî bir sözleşmeden (akit) dolayı olabilecek zarardan
doğabileceği gibi, böyle bir sözleşme olmadan verilen zararlardan da doğabilir.
Birinci durumdan doğan sorumluluğa akdî sorumluluk; ikinci durumdan doğan
sorumluluğa da cürmî, gayrî ya da haksız fiilden doğan sorumluluk denir.

Hukukî sorumluluk, kişinin kendi fiilinden doğrudan doğabileceği gibi, sorumlu
olduğu kişi ya da varlıkların fiillerinden de doğabilir. Buna göre kişinin kendi
fiilinden doğan sorumluluğa doğrudan sorumluluk; sorumlu olduğu kişi ve
varlıkların fiillerinin neden olduğu sorumluluğa da dolaylı sorumluluk adı
verilir. Dolaylı sorumluluk, babanın çocuğunun, işverenin işçinin, sahibinin
hayvanın fiillerinin yol açtığı zararları ödeme yükümlülüğüdür.[1]









[1]
Şamil İslâm Ansiklopedisi, c. 4, s. 162-163.