Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
İnsan Bu Mes'ûl...
İnsan Bu Mes
İnsan Bu Mes'ûl...
İnsanoğlu, dünyada geçirdiği
ömürden, sıhhat ve âfiyetten, kazanıp harcadığı mal-mülk ve servetten,
harcadıklarından, harcamayıp geride bıraktıklarından, birer birer hesap
verecektir. Buhârî'nin rivâyet ettiği hadis-i şerifte buyrulduğu gibi, ?İki
nimet vardır ki insanların çoğu bunların değerinden habersizdir: Sağlık ve boş
vakit.? Zira kazanmak ve hayır yapmak bunlara bağlıdır. İnsan, yapması
gerekirken yapmadıklarından ve yapmaması gerekirken yaptıklarından, söylemesi
gerekirken söylemediklerinden ve söylememesi gerekirken söylediklerinden
sorulacaktır. ?O gün, dünyada kazanıp harcadığınız nimetlerden hesaba
çekileceksiniz.? (102/Tekâsür, 8) ?Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu
(onun karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.?
(99/Zilzâl, 7-8)
İnsan, sorumludur. İnsan
yeryüzünün halifesidir; seçme hakkına sahip irâdeli bir varlıktır. Âhirette,
dünyada işlediklerinden tek tek sorulacağı gibi, dünyada da sorumsuzca
davranışının karşılığını görür. Dilediğini yapan, dilemediği karşılığı alır.
Elbette, dünya ceza ve ödül yeri değil; imtihan yeri olduğundan, nice suçlar
dünyada cezasız kalabilir. Allah imhâl eder ama ihmâl etmez. Hiçbir suçun ve
hayrın karşılığını ihmâl etmez, ama dilediğini sonraya erteler; bu sonra bazen
âhiret olur.
İrâde sahibi olup seçme hakkına
sahip olmak; sorumluluk doğurur, sonuçlarına katlanmayı gerektirir. İnsan
nelerden ve neye karşı sorumludur? Esas sorumluluk Allah'ın emir ve yasaklarına
karşı O'na olan sorumluluktur. Allah'a kulluk ve ibâdet için yaratılan insan
(51/Zâriyât, 56), bu kulluğu ne oranda yapıp yapmadığıyla ilgili sorguya
çekilecektir. Ruhlar âleminde Rabbını tanıyıp (7/A'râf, 172) O'na kulluk yapmaya
söz veren insan, bu ahdinden sorumludur. Dünyada bu sorumluluğu unutan bir
tavırla yaşayınca, esas olarak âhirette sorguya çekilecek, bunun karşılığını
görecektir. Sorumlu tutulmanın temel şartları: Ergenlik, akıl ve hürriyettir.
Allah'a karşı sorumluluk; öncelikle itikadî konularda olur. Allah'ın en büyük
hakkı, hiçbir şeyi kendisine şirk/ortak koşmadan O'nu bir'leyip ibâdet/kulluk
yapmaktır (Buhârî). Sonra bu imanın gereği olarak itaat etmek, sâlih amel
dediğimiz kulluk görevlerini yapmak, her davranışını Allah'a ibâdet bilinciyle
ve O'nu görür gibi yerine getirmektir. İnsan O'nu görmüyor olsa da O kendisini
her an görmekte, her yaptığı yazılmakta ve tek tek hesabının sorulacağı gün için
kayda geçirilmektedir. Bu sorumluluk içinde aynı zamanda ahlâkî ilkeler de yer
almaktadır.
Kimlere karşı sorumlu olduğumuz
şu âyet-i kerimede belirtilmektedir: ?De ki: ?Yapın (yapacağınızı);
yaptığınız işleri Allah da görecek, Rasûlü de, mü'minler de. Sonra görülmeyeni
ve görüleni bilene (Allah'a) döndürüleceksiniz. O size yaptıklarınızı bir bir
haber verecektir.? (9/Tevbe, 105). Bu âyette sorumlu olduğumuz ilk ve esas
mercînin Allah olduğu vurgulanır. Yani O'nun mahkemesi, ceza günü, âhirette
hesaba çekilmek. Sonra Rasûl ile ifâdelendirilen İslâmî otorite, şeriat
mahkemesi. Diğer bir sorumluluğun ?mü'minler? şeklinde ifadelendirildiği
görülür, yani kamuoyu mahkemesi. Ve nihâyet kendimize karşı sorumluyuz, yani
vicdan mahkemesinde yargılanmamız sözkonusudur.
İnsan, kendine karşı da
sorumludur. İnsanın hangi çeşit olursa olsun günah işlemesi, öncelikle kendine
karşı bir zulümdür, sorumsuzca davranıştır. Zulüm, hak edene hakkını vermemek
demek olduğundan, vücudumuz, organlarımız Allah'a itaat etmek için
yaratılmıştır. Allah'a her isyanda insan öncelikle kendisine, kendi organlarına
zulmetmiş olmaktadır. Bu zulüm, âhirette cezalandırılarak insan kendine ve
organlarına yazık etmiş olacaktır. ?Vücut benim değil mi, istediğimi yapar,
dilediğime satar, istediğimle yatarım? diyen insan, sorumsuz ve akılsız bir
zâlimden başkası değildir. Müslüman bilir ve inanır ki, kalbi, aklı ve vücut
organları dâhil, gerçek anlamıyla hiçbir şeyin sahibi değildir. Herşeyin gerçek
sahibi, mülkün sahibi Allah'tır. İnsan sadece emânetçidir. Allah dilediği kadar
nimeti dilediği kimselere emânet olarak vermiş ve her nimeti nereye kullanması
gerektiğini bildirmiş ve bunu yerine getirip getirmediğinden de insanı sorumlu
tutacağını açıklamıştır. İnsan, sahip olduğunu zannettiği her şeyin sadece
bekçisi ve emânetçisidir, esas sahibi emânetlere ihânet edip etmediğinden onu
hesaba çekecektir. Bir veznedar kendisine emânet olarak teslim edilmiş olan
paraları istediği şekilde kullanırsa, ne tür bir şeyle karşılaşacaksa; her
insanın, emânet edilen imkânları da istediği gibi kullanması aynıdır. Mal, ömür,
sağlık, zaman, emrimiz altında bulunanlar, aile üyeleri, el-ayak, göz-kulak,
dil-dudak, bilek ve yürek, kısaca tüm nimetler bizden sorulacaktır. İnsanoğlu,
hem nefsinin/hevâsının ve hem de emânet olarak verilenlerin çobanıdır. ?Ey
iman edenler! Allah'a ve Peygamber'e hâinlik etmeyin. Bile bile kendi
emânetlerinize hâinlik etmeyin.? (8/Enfâl, 27). İnsan için toplam kalite,
sorumluluk bilincine sahip müttakî bir mü'minlikle mümkündür. Dünyanın imtihan
dünyası olması, bu sorumlulukla, her şeyden sorguya çekilecek olmasıyla
ilgilidir. İmtihanda gülüp oynamak, gafletle vakit öldürmek, herkesin gözü
önünde birçok hata yapmak ne kadar yanlışsa; bu dünyadaki Allah'tan uzaklaştıran
oyalayıcı şeylerle çocuk gibi oynayıp durmak da o kadar yanlıştır.
İnsan; beden, akıl ve ruhtan
meydana gelmiş bir varlıktır. İnsanın kendine karşı vazifeleri de: Bedenî, aklî
ve rûhî olmak üzere üçe ayrılır. Hepsine hak ettiği kadar hakkını vermek, emânet
bilincine sahip sorumlu bir şahsiyet olmak demek olduğu gibi, aynı zamanda bu üç
gücü dengelemek, uyumlu ve huzurlu bir insan olmanın dünyadaki güzelliğini
tatmak için de şarttır.
Temizlik, sağlığı korumak ve bu
konuda tedbirler almak, temiz ve güzel/helâl yiyecek ve giyecekle donanmak,
çevre temizliğine dikkat etmekle insan bedenine karşı sorumluluğunu yerine
getirir. Akıl ve ruh sağlığı için sağlam bir imanın şart olduğunu belirtelim.
Fıtrat olarak sağlam bir şekilde emânet edilen akıl ve ruhun sağlığını korumak
için ana kaynak iman ve takvâdır. İlme, yönelmek, ibâdetlere devam etmek, ahlâkî
özelliklere riâyet etmek akıl ve ruh sağlığı açısından da çok önemlidir. Akla ve
ruha zarar verecek her şeyden sakınmak, içki, kumar, tembellik, ibâdetsiz bir
hayat, sorumsuzca bir yaşayıştan kaçınmak bu açıdan da önemlidir. Güzel bir
çevre seçmek, çevre şartlarını güzelleştirmek, akla ve ruha gıda verebilecek
arkadaşlık ve cemaat tercihinde bulunmak, şahsiyet, özgüven ve güçlü bir irâde,
cihad rûhu da akıl ve ruh sağlığı konusunda çok önemlidir.
Özgürlük çığlıklarıyla nefsini/hevâsını
putlaştıran, günümüz insanı sorumluluklarından kaçmak istiyor. Görev
bilincinden, ne yapması gerektiğinden önce, özgürlüklerinden ve haklarından yola
çıkıyor. Kendine kimsenin karışmasını istemiyor. Emr-i bi'l-ma'ruf ve nehy-i
ani'l-münkerin kendisine yapılmasını da, kendisinin bu görevleri başkalarına
yapmasını da istemiyor. ?Özgürlük var? diyerek, kendi nefis putuna toz
kondurmuyor.
İnsan, bunun dışında nelerden
sorumludur? Yaptıklarından: Yapmaması gerektiği halde yaptıklarından.
Terkettiklerinden: Yapması gerektiği halde yapmadıklarından. Kötü örnek
olduklarından: Özellikle kendisini örnek alan kişilere güzel örnek olması
gerektiği, hal diliyle iyiliği tavsiye etmesi gerektiği halde, kötü örnek olduğu
her durumdan. Sebep olduğu şeylerden, iş veya olaylardan. Vesîle olduklarından.
Emrettiklerinden ve yasakladıklarından. Seyirci kalıp değiştirmeye çalışmadığı
kötülük ve zulümlerden. Kısaca; tüm eylemlerinden, ömrününü nerelerde
tükettiğinden, ilminden, malından (nasıl kazanıp nerelere sarfedip etmediğinden)
sorumludur. Ehlinden, çoluk çocuğundan, eşinden, sözünü dinleyebilecek
akrabâlarından, idâresi altında iş yapanlardan, yöneticiyse yönettiklerinden ve
yönetiminden, çevresinden ve değiştirmek için ne tür gayret sarfettiği konusunda
düzenden sorumludur.
Dünya keyfi, rahat ve zevkleri,
eğer hesap günü olmasaydı, belki önemli olabilirdi. Ama herşeyden hesaba
çekileceğimiz bir durum, ölüm ve ölüm ötesi, tercihlerimizi belirlemelidir.
Unutmayalım ki; sorumsuzluk sorunluluktur. Sorunlu olmamak için sorumlu
olduğumuzu unutmayan bir yaşayışımız olmalıdır.
?Akıllı kimse, nefsini muhâsebe eden ve ölümden sonrası için çalışandır. Âciz
de, nefsini hevâsının peşine takan ve Allah'tan temennide bulunan kimsedir."
(Tirmizî, Kıyâmet 26, hadis no: 2461). Ölmeden evvel, büyük hesap günü gelmeden,
her şeyin hesabı sorulmadan önce kendini hesaba çeken, bu muhâsebeyi yeterli
sıklıkta yapanlara ne mutlu!
?Ey Rabbimiz! Unutursak veya
hataya düşersek bizi hesaba çekme (mağfiret et). Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere
yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bizim gücümüzün yetmediği
işlerden bizi sorumlu tutma, bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et. Çünkü
Sen, bizim mevlâmızsın/dostumuz ve yardımcımızsın. Kâfir kavimlere karşı bize
yardım et.? (2/Bakara, 286)