Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
İslâm Kelimesinin Lügat Manaları
İslâm Kelimesinin Lügat Manaları
İslâm Kelimesinin Lügat Manaları:
Daha önce belirtildiği gibi
İslâm kelimesi, 'Esleme' fiilinden bir masdardır. Bu fiilin anlamları ve İslâm
kelimesinin vezni olan "if'âl" vezninin özelliklerine gelince:
"Esleme" fiilinin lügat
mânâları şöyle ifade edilir:
a) Esleme'r-raculu:
inkâde, boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek, baş eğmek.
b) Esleme fulân: dehale
fi's-silm ve huve'l-istislâm, sulhe girmek, sulhe dahil olmak, sulh yapmak.
c) Esleme fulân:
tedeyyene bi'l İslâm, dehale fi Dîni'l-İslâm, sâra muslimen, İslâm'ı din
edinmek, İslâm'a girmek, müslüman olmak.
d) Esleme emrehû
ilallâhi: Allah'a teslim olmak, Allah'a varlığını teslim etmek.
e) Esleme vechehû
lillâhi: ehlesâ dînehû lillâhi, hâlis ve samimi olmak, bütün kalbiyle bağlanmak.
f) Esleme'ş-şey'e ileyhi:
defe ahû ileyh, ödemek, vermek.
g) Esleme fi'l-bey: te
amele bi'sselem, selem alışverişi yapmak. Bir malın bedelini önce verip, malı
belirli bir süre sonra almak.
h) Esleme'l-aduvve:
hazelehû, yardımı bırakmak, yardımı kesmek (düşmandan)
i) Eslemehû li'l-heleketi:
tehlikeye atmak
j) Esleme ani'l-emri:
terekehû ba'de mâ kâne fih, bulunulan bir durumu veya bir şeyi terketmek.
k) Eslemehullâhu:
hafizahû sâlimen, sağlam ve sahih yani tam olarak korumak.
Ayrıca İslâm kelimesi ve türevleri genel olarak Hz.
Muhammed'den önceki semâvî tevhid dinleri ve mensupları için de kullanılmıştır.
Çünkü vahy'in kaynağı bir olup, o da yüce Allah'tır. Ona ve peygamberlerine
"tabi ve teslim olma" niteliği önceki dinlerde de vardır. Kur'an-ı Kerîm'de
bununla ilgili pek çok âyet- i kerîme vardır.
Cenâb-ı Hak Nûh (a.s)'a
vahyettiği gibi Hz. Muhammed'e de vahyettiğini bildirmiş[1],
Hz İbrahim ve ondan sonra gelen bazı peygamberleri ve mensuplarını "müslüman"
olarak nitelemiştir.
"Bir zaman Rabbi ona: "İslâm
ol" dediğinde, İbrahim: "Alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum" demişti.
İbrahim İslâm ümmetinden olmayı oğullarına da vasiyet etti. Ya'kub da onu
tavsiye ederek: "Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti. O halde sizler
sadece müslümanlar olarak can verin" dedi. Yoksa siz Yakub'a ölüm geldiği sırada
yanında mı bulunuyordunuz? O zaman o, oğullarına: "Benden sonra neye
tapacaksınız?" demiş, oğulları da:"Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın
ilâhı olan tek ilâha kulluk edeceğiz. Bizler O'na teslim olduk" demişlerdi."
(el-Bakara: 2/131-133)
Şu ayet-i kerîmede peygamberlerin mesajının temelde bir
ve aynı olduğu ve bunun da İslâm'dan ibaret bulunduğu şöyle ifade buyurulur:
"Allah'a, bize indirilene,
İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Musa'ya ve
İsa'ya verilen ve diğer peygamberlere Rableri tarafından verilene iman ettik.
Onlar arasında bir ayırım yapmayız, biz de Allah'a teslim olanlarız, deyin"
(el-Bakara: 2/136)
Ancak daha sonra yahudi ve
Hıristiyanlık dininin bozulduğu ve mensuplarının şirke düştükleri bir önceki
ayette şöyle anlatılır:
"Kitap ehli: " Yahudi ve
hristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız" dediler. Ey Muhammed! De ki:"Hayır biz
bâtılı bırakıp hakka yönelen İbrahim'in dinine uyarız O, Allah'a ortak
koşanlardan değildi." (el-Bakara: 2/135)
Diğer yandan teslis (üç ilâhı
bir sayma) inancının onları küfre düşürdüğü de ifade edilir:
"Gerçekten, Allah Meryem'in
oğlu İsa'dır, diyenler kâfir olmuşlardır." (el-Mâide: 5/72)
"Şüphesiz ki: Allah üç
ilâhtan biridir, diyenler, kâfir olmuştur. Oysa tek bir ilâhtan başka hiçbir
ilâh yoktur." (el-Mâide: 5/73)
"Yahudiler, Üzeyr Allah'ın
oğludur, hristiyanlar da İsâ Allah'ın oğludur, dediler. Bu, onların ağızlarında
geveledikleri câhilce sözleridir." (et-Tevbe: 9/30)
Kur'an-ı Kerîm'de Hz. Musa'ya ve Tevrat'a tabi olanlara
da "Nasrânî" adı verilmiştir. Hz. İbrahim'in temsil ettiği tevhid dini de "hanîf
dîni" olarak isimlendirilir. Diğer yandan İncil, Tevrat veya Zebur'a tabi
olanların hepsine birlikte, kutsal kitap sahipleri anlamında "ehl-i kitap"
denilir. Nasrânîlere Hz. İsa'dan çok sonra, yunanca bir kelime ile "hristiyanlık"
adı verilmiş, mensuplarına da "hristiyan" denilmiştir.
Kur'an-ı Kerîm'de Hz. İbrahim'den söz eden on kadar
ayette, O'nun "hanîf (hakka dönen, tam teslim olan, ibadet eden)" bir peygamber
olduğuna yer verilir.
"İbrahim ne
yahudi idi ne de hristiyandı. Fakat o, doğruya yönelmiş, hanîf bir müslümandı.
Müşriklerden değildi." (Âl-i İmrân: 3/67)
"Şüphesiz ki
ben, hakka eğilerek yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. (eslemtü) Ben
Allah'a ortak koşanlardan değilim." (el-En'âm: 6/79)
Ancak geçmiş
ümmetlerle ilgili olan ayetlerde geçen "müslim, müslimûn, müslimîn ve müslimeyni"
gibi ifadeler "teslim olan, hakka tabi olan" anlamındaki "müslim" kelimesinin
ikil veya çoğullarıdır. Nitekim Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail'in Kâ'be'yi inşa
ederken yaptıkları duada bu anlamı görmek mümkündür:
"Rabbimiz!
İkimizi de Sana teslim olan kıl. Soyumuzdan da Sana teslim olan bir ümmet
meydana getir." (el-Bakara: 2/128)
Kısaca bu
ayetlerde, önceki dinlere mastar şekliyle "İslâm"ın özel ad olarak
kullanıldığını ifade eden bir ayet yoktur.
Cenâb-ı Hak,
Hz. Muhammed'in davet ittiği son dine ise özel ad olarak "İslâm" terimini
kullanmıştır. Ayetlerde şöyle buyurulur:
"Şüphesiz, Allah katında din İslâm'dır." (Âl-ı
İmrân: 3/19)
"Eğer
seninle mücadele ederlerse, de ki: "Ben Allah'a yöneldim. Bana tabi olanlar da".
Kendine kitap verilenlere ve okur yazarlığı olmayanlara, de ki: "İslâm oldunuz
mu?" Eğer müslüman olurlarsa doğru yolu bulmuş olurlar."
(Âli İmrân: 3/20)
"Kim,
İslâm'dan başka bir din ararsa, onun dini asla kabul edilmeyecektir."
(Âli İmrân: 3/85)
"Allah, kimi hidayete erdirmek isterse onun gönlünü
İslâm'a açar." (el-En'âm: 6/125)
Bütün insanlığa hitabeden ve evrensel bir mesaj getiren
son tevhid dini, en mükemmel düzeye ulaştırılmıştır.
"Bugün dininizi sizin için ikmâl edip üzerinize
nimetimi tamamladım ve din olarak size İslâm'ı seçtim." (el-Mâide: 5/3)
Kendi devirlerindeki toplum ihtiyaçlarını karşılayan
önceki semâvî dinler İslâm'ın gelişiyle yürürlükten kaldırılmış ve İslâm onların
da yerini almıştır.
İslâm'da, inanmadığı halde
müslümanların hâkimiyetine boyun eğme, anlamı da bulunduğu için bazan "müslim"
ile "mümin" farklı anlamlar taşıyabilir. Aşağıdaki ayette buna dikkat çekilir:
"Ey Muhammed! Bedevîler;
iman ettik, derler. Sen onlara şöyle de: Hayır iman etmediniz. Siz ancak; "müslüman
olduk, yani teslim olduk" deyin. Çünkü henüz iman kalbinize girmemiştir."
(el-Hucurât: 49/14)
Bu duruma göre her mü'min, aynı
zamanda müslim sayılır. Fakat her müslim mü'min (inanmış) olmayabilir. Yani bir
kimse inanmadığı halde, çeşitli sebep ve menfaatler yüzünden İslâm'a boyun eğmiş
olabilir. İslâm'a göre, inanmadığı halde, dış görünüş bakımından inanmış görünen
kimse "münâfık" denir.[2]
Ayrıca hadislerde de "İslâm"ın
din ismi olarak zikredilmiş olduğu görülmektedir:
Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurur: "Allâh (tebâreke ve teâlâ) beni İslâm'la gönderdi."[3]
"Rabbin bize Seni ne ile gönderdi?" O,"İslâm'la" dedi.[4]
İki kişi, (Hz. Peygamber'e)
"Dinin nedir?" der, O da
"Dinim İslâm'dır" der.
İslâm'ın din ismi olarak
kullanıldığı gayet açık bir konudur.
[5]
[1]
en-Nisâ: 4/163.
[2]
bk. el-Bakara: 2/8-10.
[3]
Ahmed b. Hanbel, Müsned: 4/446.
[4]
Nesaî, Zekât, 1, 72.
[5]
Şamil İslam Ansiklopedisi: 3/180-182.