Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
İSLÂM'IN ŞARTLARI
İSLÂM
İSLÂM'IN ŞARTLARI
Hz. Peygamber'in hadisinde
belirtilen beş temel ibadet. Resulullah şöyle buyurur:
"İslâm, beş şey üzerine
kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve
elçisi olduğuna şehâdet etmek; namaz kılmak; zekât vermek, Kâ'be'yi haccetmek ve
Ramazan orucunu tutmak"[1]
1) Allah'a ve elçisi
Muhammed (s.a.s)'e imanı açığa vurmak. Allah'a ve Hz. Muhammed'i içine alan
bütün peygamberlere inanmak ayrıca imanın şartlarındandır. İman esasları dışa
açıklanmaksızın kalbde gizli olarak kalabilirken, İslâm'ın şartları, kişinin
toplum içinde İslâm'a mensup olduğunu gösteren ve açığa vurulan davranışlarıdır.
İman esaslarına inanan kimseye "mümin"; İslâm'ın şartlarına uyan kimseye de "müslüman"
denir. İlk müslümanlar Mekke'de sayıları belirli bir miktara ulaşınca gizliliği
kaldırıp, dinlerini açığa vurmuşlardır.
2) Namaz sözlükte dua
anlamındadır. Bir terim olarak, özel rükün ve şartları bulunan bir ibadet
şeklidir. Mekke'de Hz. Muhammed'in Peygamberliğinin on birinci yılında beş vakit
olarak farz kılınmıştır. Bundan önce de namaz ibadeti vardı, fakat böyle düzenli
ve vakitli değildi. Namaz; Kitap, Sünnet ve İcmâ ile sâbittir.
Kur'an-ı Kerîm'in bir çok
yerinde "Namazı kılınız, zekâtı veriniz" diye emredilmiştir. Bir ayette
de "Bütün namazları ve orta namazı muhafaza ediniz" (el-Bakara, 2/238)
buyurulur. Bu ayet, ortası olan en az çoğul sayısı beş olduğu için beş vakit
namaza işaret etmektedir. Sabah ile öğle bir yanda, akşamla yatsı bir yanda
kabul edilirse bunların ortası ikindi namazı olur.
Hz. Peygamber, Muâz b. Cebel'i
Yemen'e Vâli olarak gönderirken ona şöyle demiştir:
"Sen, kitap sahihi olan bir
topluma gidiyorsun. Onları önce Allah'a kulluk etmeğe davet et. Allah'ı
tanırlarsa Allah'ın onlara gecede gündüzde beş vakit namazı farz kıldığını
söyle..."[2]
Namaz mü'mini günahlardan
arındırır, ruhu temizleyip kemale ulaştırır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Sizden birinizin kapısı
önünden bir ırmak geçse, günde beş defa o ırmakta yıkansa bedeninde kir kalır
mı? Kalmaz. İşte su nasıl kiri giderirse, namaz da günahları öyle giderir"[3]
Bir kimseye namazın farz olması
için, müslüman, akıllı ve ergin olması, ayrıca kadınların hayız veya nifas (lohusalık)
hallerinde bulunmamaları gerekir.
3) Oruç, sözlükte; iş
yapmaktan, söz söylemekten geri durmak demektir. Bir terim olarak ise, tan yeri
ağarmasından güneşin batmasına kadar yeme, içme ve cinsî münasebet gibi
şeylerden kaçınmaktır. Oruç tutmaya imsâk; oruç açmaya ise iftâr denir.
Orucun farz oluşu, Kitap,
Sünnet ve İcmâ delilleri ile sabittir. Kur'an'da; "Ey iman edenler, sizden
önceki ümmetlere farz kılındığı gibi, size de oruç farz kılındı. Umulur ki
sakınırsınız" (el-Bakara, 2/184) buyurulur. Akıllı ve ergin her müslümana
oruç farzdır. Ancak hayız ve nifas halindeki kadınlarla hastalar orucu daha
sonra kaza ederler. Yolcular da orucu kazaya bırakabilir.
Ramazan orucunun edası da
kazası da farz olduğu gibi; zıhâr, adam öldürme ve yemin gibi keffaret oruçları
da farzdır. Başlanıp bozulmuş olan nafile orucun kazası, nezredilen itikâf orucu
vacibtir. Aşûra orucu, yani muharremin dokuz, on ve onbirinci günleri oruç
tutmak sünnettir. Her ayın üç gününde oruç tutmak mendup olduğu gibi,
Zilhiccenin dokuzuncu günü ile pazartesi ve perşembe günleri ve Şevvâl ayında
altı gün oruç tutmak da menduptur. Bunların dışında kerâhet olmayan günlerde
oruç tutmak nafiledir. Ramazan bayramının birinci günü ile Kurban bayramının
dört gününde oruç tutmak, Allah'ın verdiği ziyafetten yüz çevirmek anlamına
geldiğinden tahrîmen (harama yakın) mekruhtur.
4) Zekât. Sözlükte,
temizleme, büyüme ve artma anlamına gelir. Bir terim olarak ise; belirli bir
malı, zekât alabilecek bir kimseye temlik etmek (vermek)tir.
Zekât belirli miktar olarak
Hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır. Farz oluşu, kitap, Sünnet ve icmâ ile
sâbittir. Kur'an-ı Kerîm'de "Zekâtı veriniz" (el-Bakara, 2/43);
"Onların mallarında dilencinin ve yoksulun bir payı vardır" (el-Meâric:
70/25) buyurulur. Bu konuda pek çok hadis olduğu gibi, ümmet zekâtın farz
oluşunda görüş birliği içindedir. Bir kimsenin zekâtla yükümlü olması için,
müslüman, akıllı, ergin olması borcundan ve temel ihtiyaçlarından başka,
alışverişle veya doğurmakla artmaya müsait, nisap miktarı yıllanmış mala sahip
bulunması gerekir.
Çocuklara, akıl hastasına ve
bunağa zekât gerekmez. Ancak Hanefîler dışındaki diğer İslâm hukukçularına göre
bunlara da zekât gerekir. Bunların zekâtını, velileri, kendi mallarından alıp
verirler.
Nisap, zekâtın farz olması için
şerîatın tanıdığı mal miktarıdır. Bu, altında 96, gümüşte ise 560 gramdır. Nakit
para ve ticaret mallarında nisap, bu ikisinden yoksulun yararına olacak olan
birisiyle ölçülür. Altın, gümüş, nakit para ve ticaret malları kırkta bir zekâta
tabidir.
Ateşte eriyen madenlerin zekâtı
beşte birdir. Bunlardan alman zekât; "Biliniz ki aldığınız herhangi bir
ganimetin beşte biri mutlaka Allah'a, Resulu'ne, hısımlara, yetimlere,
yoksullara, yolculara aittir..." (el-Enfâl, 8/41) ayetinde sayılan yerlere
verilir. Beşte biri çıktıktan sonra geri kalan beşte dördü bulana aittir. Zift.
petrol gibi sıvı madenlerin kendilerine değil, gelirlerine zekât düşer. Kireç,
alçı, yakut ve elmas gibi erimeyen madenlere zekât gerekmez.[4]
Ekin ve meyvelerin zekâtı
"Hasat zamanı onun hakkını verin" (el-En'âm, 8/141) ayeti ve Hz.
Peygamber'in; "Gökyüzünün suladığı şeylerde onda bir (öşür); kova ve dolapla
sulanan şeylerde ise yirmide bir zekât vardır" hadisi ile farz kılınmıştır.
Ancak bu yükümlülük için arazinin öşür arazisi nev'inden olması gerekir.
Deve, sığır, manda, koyun ve
keçiye de İslâm'ın belirlediği ölçülere göre zekât gerekir.
5) Hac. Sözlükte; saygı
gösterilen yere gitmek, bir terim olarak ise; hac mevsiminde, ihramlı olarak
Ka'be'yi Muazzama'yı ziyaret etmek, Arafat'ta durmak ve diğer hac ibadetlerini
yapmak demektir.
Hac ibadetinin farz oluşu da
Kitap, Sünnet ve icmâ delilleriyle sabittir. Ayette şöyle buyurulur: "Yoluna
gücü yeten herkesin, o Ev'i hac etmesi, insanlar üzerinde Allah'ın bir hakkıdır"
(Âlu İmrân, 3/97). Allah elçisi "Hac sırasında yapılacak ibadetlerinizi
benden alınız"[5]
buyurarak söz ve fiilleriyle haccın yapılış şeklini göstermiştir.
Hac münâsebetiyle dünyanın her
yerinden Hicaz'da bir araya gelen müslümanlar, dilleri, renkleri örf ve âdetleri
ayrı bile olsa, aynı inanç ve ideal etrafında kaynaşırlar; birbirini incitmeden,
hayvanlara, hatta bitkilere bile zarar vermeden en yüce duygular içinde
ibadetlerini yaparlar. Herkes elbiselerini çıkarıp iki parça havlu ile ihrama
girer; böylece zenginlik, yoksulluk, soy sop kalkar, tam bir eşitlik meydana
gelir. Bu ibadeti samimiyetle yapıp dönen müslüman anasından yeni doğmuş gibi
günahlarından arınır. Allah Resulu şöyle buyurmuştur:
"Haccedip de cinsi münasebet
ve buna yol açan şeyleri yapmayan, fısk-u fücur işlemeyen kimse, anasından yeni
doğduğu gündeki gibi (günahlardan temizlenmiş olarak) döner"[6]
Bir kimseye haccın farz olması
için bu kimsenin müslüman, akıllı, ergin, hür, yeterli vakte sahip, sağlıklı,
gidişgeliş süresi içinde yol masrafı ile kendisinin ve aile fertlerinin
geçiminin temin edilmiş olması gereklidir. Yapılacak haccın sahih olması için,
ihramlı olarak Arafat'ta vakfe ve Kâbe'yi tavaf etmek lâzımdır.[7]
[1]
Buhârî, İmân, 1, 2; Müslîm, İmân, 19, 22; Tirmizi, İmân, 3; Nesâî, İmân, 13.
[2]
Buhârî, Zekât, 41, 63, Meğâzî, 60; Tevhîd, 1; Nesâî, Zekât, 1; Dârimî,
Zekât, 1.
[3]
İbn Mâce, İkâme, 193; Ahmed b. Hanbel, I, 72; Müslim, Mesâcid, 51.
[4]
Buhârı, Zekât, 55; Müslim, Zekât, 8; Ebû Dâvûd, Zekât, 5, 12; Tirmizî,
Zekât, 14; Nesâî, Zekât, 25.
[5]
Ahmed b. Hanbel, 111, 318, 366.
[6]
Buhârı, Muhsar, 9, 10; Nesâî, hac, 4; İbn Mâce, Menâsik, 3; Ahmet b. Hanbel,
II, 229, 410, 494.
[7]
Hamdi Döndüren, Şamil İslam Ansiklopedisi: 3/196-197.