Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Şehidin Zevk ve Sevgisi/Aşkı
Şehidin Zevk ve Sevgisi
Şehidin Zevk ve
Sevgisi/Aşkı:
İslâm'ın başlangıcına âit
tarihlerde, özellikle ilk zamanlarda müslümanların pek çoğunda görülen, apayrı,
husûsî bir ruh vardı. Yâ Rab, bu rûha ne ad takmalıyız? Buna ?şehâdet sevgisi,
şehidlik aşkı? demek, herhalde en yerinde tâbir olur. Mücâhid ashâbın -ki,
ashâbın tümü mücâhiddi- kalbinde bir ateş yanar, yakıp kavurur bunları; ?acaba
Rabbimiz bizi şehâdetle rızıklandırcak mı?? diye. İşte Peygamber'e en yakın
insanlar tarafından çoğunlukla yapılan duâlardan biri bu idi: ?Allah'ım! Şehâdet
feyzine nâil olabilmemiz için Senin yolunda ve Senin dostlarınla birlikte ölmeye
bizi muvaffak kıl.?
Biz bu aşkı o zamanın gencinde
görüyoruz, yaşlısında görüyoruz, siyahında, beyazında, kısacası hepsinde
görüyoruz. Bunlar, kendileri Hz. Peygamber'in mübârek huzurlarına geliyor ve ?Yâ
Rasûlallah, gönlümüz Allah yolunda şehâdetin arzusunu çekiyor? diyorlardı. Allah
yolunda şehâdet, kendini öldürmekle olamayacağına göre ve bir müslümanın
intihara hakkı olmadığı cihetle, cihad istiyorlardı; Hak yolunda savaş
istiyorlardı ve bu mukaddes vazifeyi yerine getirip O'nun yolunda şehid olmayı
diliyorlardı. Böyle bir arzuyla geliyor, durumlarını Rasûlullah'a arz ediyorlar
ve kendisinden ?Yâ Rasûlallah, şehâdeti bize nasib etmesi için hakkımızda duâ
buyur!? diye yalvarıyorlardı.
İşte bunlardan bir tablo: Bir
baba ve bir oğul şehâdet sırası için birbirleriyle münâzaaya giriştiler. Harbin
kapıya dayandığı günlerdi. Bu tatlı tartışma, o dereceye vardı ki, oğul
babasına; ?ben gidiyorum, sen ailenin başında kal!? diyor; baba ise, ?hayır,
cihada ben gideceğim? diye diretiyordu. Oğul ?ben gidip şehid olmak istiyorum?;
Baba ise; ?hayır, ben daha çok istiyorum? diye tartışıyorlardı. Nihayet kur'a
çektiler. Kur'a oğula çıkınca o gidip şehâdet şerbetini içti. Bir müddet sonra
baba, oğlunun âlem-i mânâda, inanılmaz bir saâdet ve erişilmez bir makam içinde
hayat sürdüğünü gördü. ?Babacığım!? diyordu, ?Allah bize ne vaad etmişse hepsi
hak ve doğrudur. Allah vaadine vefâ gösterdi.? İhtiyar baba gelip durumu Rasûl-i
Ekrem'e arzetti: ?Yâ Rasûlallah, her ne kadar ihtiyarlamış, kemiklerim
zayıflamış, halsiz düşmüşsem de, şehâdeti çok arzuluyorum, sizden bir dilekte
bulunmaya geldim; duâ buyurun, Allah beni şehâdetle rızıklandırsın.? Yüce
Peygamber de, ?Bu mü'min kulunu şehâdetle rızıklandır yâ Rabbi!? diye duâ
buyurdular. Bir yıl geçmedi, Uhud gazvesi oldu ve yılların şehâdet âşığı koca
insan Uhud'da şehâdeti tattı nihâyet.
Amr bin Cemûh adlı bir başka
şahıs vardı; birkaç oğula sahipti. Kendisinin de bir ayağı topaldı. İslâm
kanunları hükmünce, cihad bu şahsa farz değildi. Uhud gazvesinin başladığı
sıralardı. Oğulları silâhlarını kuşandılar; fakat baba da: ?Benim de gitmem
gerek; ben de şehid olmalıyım? diye tutturdu. Oğulları kendisine engel olmak
istediler: Sen evde kal, senin mecbûriyetin yok, ne diye cihada gelmek
istiyorsun?? İhtiyar baba bütün ısrarlara karşı durunca, ailenin ileri
gelenlerini toplayıp ihtiyarı bundan vazgeçirmek istediler. Nâfile olan çabaydı
bu artık. Yılların cihad âşığı Hz. Peygamber'in huzûruyla müşerref olup ?Yâ
Rasûlallah, eğer şehâdet güzel bir şeyse, anlamıyorum; bunlar bana niye engel
olmaya çalışıyorlar? Ben de onlar gibi Allah yolunda şehid olmak istiyorum? diye
yakındı. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) ?Mâni olmayın bu adama, bu adamda şehâdet
arzusu, aşkı var; her ne kadar kendisine cihad farz değilse de haram hiç
değildir; mâdem bu kadar arzu ediyor, bırakın gitsin!? buyurdular.
Sevinmişti ihtiyar, hemen silâhlarını kuşanıp hazırlanmış, meydana gelmişti.
Oğullarından biri babasının halsizliğini ve müdâfaasızlığını gördükçe onu
koruyor, savaş boyunca ona yardımcı oluyordu aynı zamanda. Fakat ihtiyar baba
âdeta ölüme meydan okuyor, kendini düşman ordusunun ta ortalarına atıyordu.
Neticede susamış olduğu şehâdet şerbetini tattı. Oğullarından biriyle, o koca
genç, âşık oldukları makamlarına eriştiler.
Uhud, Medine'ye yakın bir
yerdir. Müslümanların cihadı/savaşı, gönüllerin arzuladığı şekilde
neticelenmedi. Müslümanların yenilgisini duyanlar Medine'den haber için
dağılıyorlardı. Bunu duyan Amr bin Cemuh'un eşi Uhud'a koştu. Kocasının, oğlunun
ve bir kardeşinin mübârek cenâzelerini buldu. Oldukça kuvvetli olan devesine
üçünü de yükledi ve Medine'de Bâki mezarlığına doğru yola koyulmak istedi. Her
ne kadar deveyi Medine'ye doğru çekiyor idiyse de deve âdeta direniyor ve yol
almak istemiyordu. Bu arada bazı kadınlar ve Hz. Peygamber'in bazı hanımları
Uhud'a doğru geliyorlardı. Hz. Peygamber'in hanımlarından biri, ?nereden
geliyorsun?? diye sordu. O hanım da Uhud'dan geldiğini söyledi. Devesinin
yükünün ne olduğunu sorduklarında ise, gâyet soğukkanlı olarak; ?biri kocamın,
biri oğlumun, biri de kardeşimin cenâzeleri; Medine'ye götürüp orada defnetmek
istiyorum? dedi. Harbin neticesini sorduklarında ise; ?el-hamdü lillâh, hayırla
geçti; Peygamberimiz'in mukaddes canları sağ-sâlim olduğuna göre de olan
olayların kıymeti yok. Allah kâfirlerin şerrini bastırdı? dedi. Sonradan şöyle
ilâve etti: ?Benim şu devemin hali bir tuhaf! Medine'ye her ne kadar çeksem,
gelmek istemiyor; Uhud'a çevirdiğim anda âdeta koşarcasına gitmeye başlıyor.
Aksi olması gerekir; zira Uhud bir dağ, tepe tırmanışı; Medine ise düz yol.?
Rasûlullah'ın hanımı, ?gidip Hz. Peygamber'e soralım? dedi. Huzûra
vardıklarında; ?acâip bir durumla karşı karşıyayım. Devemi Medine'ye doğru ne
kadar çeksem de gelmek istemiyor; ancak Uhud'a yönelince uçarcasına gidiyor.? Hz.
Peygamber sordu: ?Kocan evden çıkışında hiçbir şey söyledi mi sana?? Evet
yâ Rasûlallah, ellerini duâya kaldırıp ?yâ Rab, beni bir daha bu eve geri
çevirme!' diye duâ etti.? Efendimiz (s.a.s.) ?işte kocanın duâsı kabul olmuş,
kocan tekrar eve dönmek istememiş. Bırak, kocanın cesedi Uhud'da kalsın, diğer
şühedâ ile birlikte defnedilsin, bütün şehidleri Uhud'da defnedeceğiz, kocanı
da.?
Hz. Ali (r.a.): ?Başıma bir
kılıçla vurulup bunun tesiriyle ölmem, hastalık nedeniyle yatağımda ölmekten
yeğdir? diyor ve şiir diliyle şöyle devam ediyordu: Dünyayı nefîs sayıyorsan,
Allah'ın sevâp yurdu olan âhiret ondan daha yücedir ve de daha değerli. Malların
derlenip toplanması, terk edilmek için olunca, insanın terk edilecek bir şeyin
üzerine bu kadar düşmesi ve bu hususta cimri olmasının ne faydası/hayrı
olabilir? Bedenler ölüm için var edilince, insanın Allah yolunda öldürülmesi
elbette daha güzeldir.?
[1]
[1]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.