Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Körü Körüne İtaat Yok
Körü Körüne İtaat Yok
Körü
Körüne İtaat Yok:
Hz. Peygamber (s.a.s.) Ensâr'dan birinin
komutanlığında bir ordu yola çıkarır ve komutanlarına itaat etmelerini askerlere
tenbih eder. Sefer sırasında bir ara askerlere öfkelenen komutan odun
toplamalarını, büyük bir ateş yakmalarını emreder. Odunlar alev alev iyice
tutuşunca komutan askerlere yeni bir emir vererek: "Ateşin içerisine kendinizi
atın" der. Emri yerine getirmek üzere kalkan askerlerden bâzıları ateşin yanında
duraklayarak: "Biz Hz. Peygamber (s.a.s.)'e kendimizi ateşten korumak için tâbi
olduk, bir de ateşe mi gireceğiz?" derler ve girmezler. Bu bekleyiş içerisinde
komutanın da öfkesi diner. Dönüşte vak'a Hz. Peygamber (s.a.s.)'e anlatılınca,
itaat ederken itaatin körü körüne olmaması gerektiğini şu cevâbıyla ifâde eder:
"Eğer ateşe girselerdi, ebediyyen çıkamazlardı. Allah'a isyan olan şeyde
(kula) itaat yoktur. İtaat mâruftadır, aklın ve şeriatın iyi kabûl ettiği
şeydedir."
?Üç kişi vardır ki, kıyâmet gününde Allah
onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, onları tezkiye etmez/temize çıkarmaz. Hem
onlara elîm bir azap vardır. Bunlar: 1- Kırda fazla suyu olup da onu yolcuya
vermeyen, 2- İkindiden sonra bir kimseye bir mal satan ve o malı ?(kendim) şu
kadara aldım' diye Allah'a yemin ederek, gerçek bunun aksine olduğu halde
müşteriyi kendisine inandıran, 3- Bir imama, yalnız dünyalık için bey'at eden,
dünyalık verirse sözünde duran, vermezse durmayan kimselerdir.?
(Buhârî, Ahkâm 48; Müslim, İman 173; Tirmizî,
Siyer 35, hadis no: 1595; İbn Mâce, Ticâret 30, hadis no: 2207)
?Bir kimse imama bey'at eder de ona şaklayan
elini ve kalbinin semeresini verirse, elinden geldiği takdirde hemen ona itaat
etsin! Başka biri gelir de onunla çekişirse sonradan çıkana itaat etmeyin!?
(Müslim, İmâre 46; Ebû Dâvud, Bey'at
25; İbn Mâce, Fiten 9; Nesâî, Bey'at 25; Ahmed bin Hanbel, 2/161)
?Benden sonra sizin (yönetim) işinizi birtakım
insanlar üzerine alacaklar, sünneti söndürecekler, bid'atı ihdâs edecekler
(uyduracaklar), namazı vakitlerinden geciktirecekler.?
Bunun üzerine İbn Mes'ud Rasûlullah'a sordu:
?Ben onlara yetişirsem ne yapmalıyım?? Rasûlullah şöyle buyurdu: ?Ey Ümmü
Abd'in oğlu! Allah'a isyan edene itaat olmaz!? (Ahmed bin Hanbel, 5/301,
hadis no: 3790; İbn Mâce, Cihad 40, hadis no: 2865)
?Sizden kim yaşarsa çok ihtilâf görecektir. Size
vâcip (gerekli) olan Benim sünnetim ve hidâyette olan râşid halîfelerimin
sünnetine uymanızdır. Bu sünnetlere tutunun ve azı dişlerinizle ısırırcasına
bunlara sıkı sıkı sarılın. Dinde sonradan uydurulan işlerden (bid'atlerden)
sakının. (Din ve ibâdet olarak) Sonradan çıkarılan şey bid'attir. Ve her bid'at
dalâlettir/sapıklıktır.? (Tirmizî,
İlim 16, hadis no: 2676; Ebû Dâvud, Sünnet 5; İbn Mâce, Mukaddime 6, hadis no:
42; Dârimî, Mukaddime 6)
?Nübüvet hilâfeti otuz senedir. Sonra krallık
olur.? (Ebû Dâvud, Sünnet 8, hadis
no: 4647, 4648; Tirmizî, Fiten 48, hadis no: 2226)
?Sizin aranızda Allah'ın, olmasını dilediği
kadar nübüvvet olacak, sonra peygamberliği kalkmasını dilediği zaman kaldıracak.
Sonra nübüvvet metodu üzerine hilâfet olacak; o da Allah'ın olmasını istediği
kadar olacak. Sonra hilâfeti, kalkmasını dileyince kaldıracak. Sonra ısırıcı
krallık olacak. O da Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak. Sonra ısırıcı
melikliği, kalkmasını dilediği zaman kaldıracak. Sonra zorba/zâlim krallık
olacak. O da Allah'ın, olmasını dilediği kadar olacak. Onu da kalkmasını
dilediği zaman kaldıracak. Sonra nübüvvet metodu üzere hilâfet olacak.?
(Ahmed bin Hanbel, 4/273)
?Benî İsrâili peygamberler yönetirdi. Bir
peygamber vefat ettiği zaman yerine (başka) bir peygamber geçerdi. Şu
muhakkaktır ki, Benden sonra peygamber yoktur. Ama halîfeler gelecek, hem de çok
olacaklardır.? Ashâb: ?O durumda bize
ne emredersin?? diye sordular. ?Birinciye ve ondan sonra gelene yaptığınız
bey'atı tutun! Onlara haklarını verin. Çünkü Allah halka, gözetmelerini istediği
şeyden soracaktır.? (Buhârî, Enbiyâ 50; Müslim, İmâre 44, hadis no: 1842;
İbn Mâce, Cihad 42, hadis no: 2871; Ahmed bin Hanbel, 2/97)
Câbir bin Semûre (r.a.)'nin rivâyetine göre
Rasûlullah şöyle buyurdu: ?On iki halîfe olacak.? Râvi Câbir diyor ki;
Sonra, bir kelime dedi ki, ben onu işitemedim. Babama: ?Ne söyledi?? diye
sordum. O da; ?Hepsi Kureyş'den? dedi.? (Buhârî, Ahkâm; Müslim, İmâre 9,
hadis no: 1821)
?Müslüman bir halka, Allah'ın görüp gözetmek
üzere idâreci kıldığı hiçbir kul yoktur ki, onları aldatıp (zulmetmiş) olduğu
halde ölürse muhakkak Allah ona cenneti haram etmiş olmasın.?
(Buhârî, Ahkâm 8)
?Müslümanların idare işini üzerine alıp da onlar
için çalışmayan ve hayır istemeyen hiçbir âmir yoktur ki, onlarla (müslümanlarla)
birlikte cennete girebilsin.?
(Müslim, İman 229, hadis no: 142)
?İslâm'ın tutunulması gereken kulpları
(yapılması gereken emirleri) tek tek çözülecek; her bir kulp koptukça insanlar
önlerindekilere benzeyecekler. O kulpların ilki hüküm (hâkimiyetin Allah'ın
olması, Kur'an'la hükmedilmesi), sonuncusu da namazdır.?
(Ahmed bin Hanbel, 5/251; İbn Hibban, Sahih,
hadis no: 257; Hâkim, el-Müstedrek, 4/92)
"Ümmetim yağmur gibidir; evveli mi, sonu mu daha
hayırlıdır, bilinemez." (Tirmizî,
Emsâl 6, hadis no: 2873)
Hz. Peygamber'e ?cihadın hangisi efdaldir?? diye
sorulunca: ?Zâlim sultana karşı hakkı söylemektir.? (Ahmed bin Hanbel,
5/251; İbn Mâce, Fiten 20, hadis no: 4011-4012; Tirmizî, Fiten 13, hadis no:
2175; Ebû Dâvud, Melâhim 17)
Hz. Ebû Bekir (r.a.)'e Ahmes'li bir kadın şöyle
bir soru sormuştur: ?Câhiliyyeden sonra Allah'ın getirdiği bu iyi ve uygun işin
(İslâm'ın) bekası ne kadar sürer?? Hz. Ebû Bekir (r.a.): ?İmamlarınız sizi
(İslâmî) istikamet üzere doğru tuttuğu müddetçe? diye cevap vermiştir. (Buhârî,
Menâkıbu'l-Ensâr 25; Dârimî, Mukaddime 23)
Hz. Ömer bin Hattab (r.a.) şöyle diyor:
?İmamları (yöneticileri) ve rehberleri istikamet üzere oldukları müddetçe,
insanlar istikamet üzere olmaya devam edecektir.? (et-Tabakatu'l-Kübrâ, İbn
Sa'd, 3/292; Beyhakî, Sünen)
Selman (r.a.)'dan rivâyet edilmiştir ki, Halîfe
Ömer İbn Hattab (r.a.), Selman (r.a.)'a, ?halîfe ile melik/kral arasındaki
farktan sorduğunda Selman (r.a.) şu cevabı vermiştir: ?Müslümanların arazisinden
bir dirhem veya daha az veya daha çok toplarsan, sonra da onu lâyık olmayan yere
koyarsan (sarfedersen) işte sen bu halinle kralsın demektir. Halîfe ise, halka
adâletle davranandır, aralarında adâletli ve düzgün bir şekilde taksimat
yapandır, erkeğin ev halkına ve ananın çocuğuna olan şefkati gibi halkına şefkat
ve merhamet eden ve Allah'ın kitabıyla hükmedendir?. Kâ'b, bu cevap üzerine
şöyle dedi: ?Bu mecliste halîfe ile melikin arasını ayırt edecek kimseyi
zannetmiyordum. Fakat Allah Selman'a cevabı ilham etti.? (et-Tabakatu'l-Kübrâ,
İbn Sa'd, 3/306; Târihu'l-Hulefâ, es-Süyûtî, s. 140)