Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Cemaatten Maksat Nedir?.
Cemaatten Maksat Nedir
Cemaatten Maksat Nedir?
Yukarıda kaydettiklerimizle cemaatin ehemmiyeti
anlaşılmış olmakla beraber, bizim için henüz müphem olan nokta, cemaatten
kastedilen şeyin ne olduğudur. Acaba uymakla mükellef olduğumuz şey nedir? Bu
husus zikredilen hadislerde açıkca gözükmüyor.
Nitekim âlimler de "cemaat" tâbiri ile
kastedilen şey hususunda ihtilaf etmiş, bundan "Ashab", "ehl-i ilim", "ümmetin
ekseriyeti", "diğer dinlerin mensuplarına karşı da -vacib meselelerde ihtilâfa
düşmedikçe- Müslümanların cemaati" vs... kastedilebileceğini ileri
sürmüşlerdir.
İbnu'l-Mübârek, din büyüklerinin, etrafında
toplanmış bulundukları şeylerin "cemaat" olduğu görüşünü benimsediği için,
kendisine buradaki cemaatten sorulunca: "Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer'dir" cevabını
verir. Onların ölmüş bulundukları hatırlatılınca da başka isimler... ve en
sonunda da devrindeki salih ve muttaki bir kimsenin ismini vererek, tek kişiyi
"cemaat" olarak vasıflandırır.
Âdil imamı ve âlim kişiyi "cemaat" olarak kabul
eden, bu görüşü benimseyen İbnu'l-Arabî daha vâzıh bir ifade ile: "İslam'ın
cemaati adâlet ve ilimdir" yorumuna ulaşır.
Kanaatimizce, hadiste uyulması vacib olduğu
belirtilen cemaat hakkında âlimlerin yaptığı bu yorumların hepsinin bir
doğruluk, haklılık yönü vardır. Ancak herbirinin haklılığı mutlak olmayıp hususî
şartlar, değişik zaviye ve nokta-i nazarlarla kayıtlıdır.
Bütün hadisler gözönüne alındıkta ve daha umumî
şartlar muvâcehesinde bu görüşlerden biri üzerine sabit kalmak oldukça zor ve
tekellüflü olacaktır. Bu sebeple burada mevzubahis olan cemaatten "sevâdul-âzam"ı,
yani büyük ekseriyeti anlamamız daha uygun olacaktır: İlmî meselelerde âlimlerin
ekseriyetini, herkesi ilgilendiren içtimâî meselelerde efrâd-ı milletin
ekseriyetini vs..
Nitekim, umumiyetle, ilim adamları, bu tâbir ile
"sevâdul-âzam" yâni, ihtilaf durumunda "ekseriyetin bulunduğu taraf"
kastedildiğini kabul etmiştir. Delil olarak şu hadisi gösterirler. "Benî
İsrail yetmiş bir fırkaya ayrılmıştır, benim ümmetim ise yetmiş iki fırkaya
ayrılacaktır. Bu fırkalardan biri hariç, hepsi ateştedir. Ateşe gitmeyecek olan
fırka, cemaattir."
Cemaatten, ekseriyetin kastedildiğini ifade eden
başka rivâyetler de gelmiştir. Bunlardan birinde Hz. Peygamber (s.a.s.):
"Ümmetim dalâlet üzerine toplanmaz, öyle ise aralarında ihtilâf görürseniz, size
sevâd-ı âzamı iltizam etmeyi tavsiye ederim (aleyküm bisevâdil-âzam)"
buyurmaktadır.
Hadiste gelen "sevâd-ı âzam" tâbiri ile
ekseriyetin kastedildiği âlimlerce belirtilmiştir. Suyûtî, sevâdu'l-âzamı
"doğru yolda gitmek üzere birleşenlerin ekseriyeti" diye izah eder. İhtilaf ve
fitne zamanlarında ekseriyet tarafın iltizam edilmesi gereğini ifade eden daha
vazıh bir rivâyet Ebû Mes'udi'l-Ensârî'den gelmektedir. Mezbur (r.a.)'dan, Hz.
Osman fitnesi sırasında bu durumla alâkalı olarak Hz. Peygamber (s.a.s.)'den
bir işittiği varsa onu, yoksa şahsî kanaatini söylemesi istendiği vakit şu
tavsiyede bulunur: "Size ümmet-i Muhammed'in ekseriyetine uymayı tavsiye ederim
(aleyküm bi-uzmi ümmet-i Muhammed). Zîra Allah, ümmet-i Muhammed'i dalâlet
üzerine toplamaz."
İbn Kaadı Simavî'nin Fetâva's-Sagir'den naklen
Câmiu'l-Fusûleyn'den kaydettiği bir görüş de bizim için aydınlatıcı
mahiyettedir: "Eğer Hz. Ali olmasaydı, ehl-i kıble ile savaşı aklımız almazdı.
Hz. Ali ve O'na taâi olanlar ehl-i adl'dir, hasmı ve ona tâbi olanlar da
buğât'dır (âsilerdir). Zamanımızda kimin ehl-i adl, kimin bâği olduğu
hususundaki hüküm, galebe çalana (ekseriyete) göredir. Âdil veya âsi olanı
bilemeyiz, zîra hepsi de dünyayı taleb ediyorlar."
Bu meselede son olarak İbnu'l-Arabî'nin "cemaate
uyup, ondan ayrılmama" emrini muhtevî hadisten çıkardığı hüküm de burada kayda
değer. O, mevzuunu ettiğimiz hadisten iki hüküm çıkarır:
1- Ümmet bir meselede icmâ edip anlaştıktan
sonra arkadan gelenlerin aynı meselede yeni bir görüş ortaya atmaları câiz
değildir.
2- Müslümanlar bir imam (lider) üzerine
birleştikten sonra onun üzerine arkadan niza ve ihtilâf çıkarmak helâl değildir.
İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 6/440-441.