Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Bazı Tasavvuf Erbâbının Şeriatı Basite İndirgemesi
Bazı Tasavvuf Erbâbının Şeriatı Basite İndirgemesi
Bazı Tasavvuf
Erbâbının Şeriatı Basite İndirgemesi
Tasavvufta şeriat, bir dış yapı olarak ele
alınmış ve işin içyüzüne hakikat denilmiştir. Şeriatten hakikate giden yola
tarikat denir. Şeriat, kabuk kabul edilmiş, tarikat ve hakikat öz olarak
değerlendirilmiştir. Şeriatın emirlerine uyup tarikata girmeyen kişiler, işin
kabuğunda kalmakla itham olunmuşlardır.
Mutasavvıflar, şeriate direkt cephe almaktan
çekinmişler, benzetmelerle onu hafife almayı tercih etmişlerdir: "Dinin şeriat
kısmı, cevizin ham ve yeşil olan dış kabuğuna, tarikat kısmı, sert olan iç
kabuğuna, hakikat kısmı yenilecek olan içine, mârifet kısmı ise cevizin aslına
ve mâhiyetine benzer. Bal, bal denilmekle ağız tatlanmayacağı gibi, bir cevizin
yeşil kabuğu ısırılmakla da, ondan ağıza bir tad gelmez. Asıl tad, cevizin
içinin yenilmesindedir. Bununla beraber, cevizin ta kendisi olabilmek daha
iyidir. İşte mutasavvıflar, ilme'l-yakîn (bilmek), ayne'l-yakîn (bulmak) ve
hakka'l-yakîn (olmak) gibi üç kelime ile özetle ifâde ettikleri mânânın da bu
olduğunu söylerler. Yalnız cevizin adını işitmek, sonra onu arayıp bulmak, hatta
yemek kâfi değil; cevizin ta kendisi olmak da lâzımdır. Bu dört mertebenin
birincisi şeriattir, avâma (halka, aşağı tabaka, câhil kesim, ayak takımı)
mahsustur. İkincisi tarikattir, havassa (üst tabaka, seçkinler, aydınlar,
tarikat mensupları) mahsustur. Üçüncüsü hakikattir, havassü'l-havassa
(seçkinlerin seçkini, tarikatın üst seviyesindekiler) mahsustur." Kastamonu'lu
Şaban-ı Veli, bu dört yolu şu sûretle de ifâde etmiştir: Şeriat beden için;
tarikat halk için, hakikat ruh için, mârifet Hak içindir." (Osman Ergin,
Balıkesirli Abdülaziz Mecdi Tolun Hayatı ve Şahsiyeti, s. 230)
Şeriatın benzedildiği cevizin ham ve yeşil olan
dış kabuğu yenilmez acılıktadır. Sadece cevizi korur. İçindeki gıda veren tatlı
cevize ulaşmak için yeşil kabuğu ezmek ve kırmak gerekir. Üst kabuğu kırmadan
içe ulaşılmaz. O yüzden cevize (hakikate) ulaşmak için şeriatın kırılması, o
kabuktan kurtulunması gerekmektedir. Verdikleri örnekten yola çıkarak şeriatın
ne kadar basit, kabuk ve aşılması gereken husus olduğu vurgulanır. İşin özü
kabul edilen "hakikat"in ne olduğu bize göre çok belirgin değildir; kendileri
tevil ve yorumlarla bu özün ancak tasavvufa gönül verenlere açılacağı gizli ve
büyük hazine olduğunu belirtirler. Onlara göre, kabukta kalanlar zâten bunları
anla(ya)maz. Bu ve benzeri örnek ve ifâdelerden şeriatın içinde hakikat
olmadığı, hakikatin daha derinde ve daha başka şey olduğu anlatılmış olur.
Şeriat ilmi ve yaşayışı, hakikat ilmine ve yaşayışına aykırı olduğu belirtilmiş
olur. Bu hakikatin İslâm mı, küfür mü demek olduğu kimsenin aklına gelmez ve
sorgulanmaz. Çünkü kullandıkları kelimeler, kavramlar hep İslâmî kavramlardır.
Hakikate karşı çıkmak gibi bir suçlamayı göze alan pek çıkmaz. Zâten tüm toplum
tarafından kabul görülen bu tasavvuf anlayışına karşı çıkmak cesâret
isteyecektir. Ama şeriatın hakarete uğraması pek önemli kabul edilmez, ona bu
sataşmalar müslümanlar tarafından bile olmadık tevil ve hatalı hüsn-i zanlarla
müsâmaha bulur. Olan da şeriata olur. Bugün halk arasında şeriatı öcü gibi
görülmesinde, onun gerçek İslâm'dan, Kur'an'dan ayrı bir şeymiş gibi kabul
edilip yer yer çatılmasında bu geleneksel din anlayışı haline gelen yaklaşımın
büyük payı vardır.