Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Hâkimiyet/Egemenlik Kayıtsız Şartsız Allah'ındır
Hâkimiyet
Hâkimiyet/Egemenlik Kayıtsız Şartsız Allah'ındır
Hukm kelimesi, sözlük anlamı olarak yargı ve
yargıda bulunmak anlamındadır. Kelime, bütün kökleriyle, taraflar arasında ister
anlaşmazlık bulunsun, isterse bulunmasın, belirli bir konunun gerçek değerinin
anlaşılması için, bu konuda yetkili kabul edilen bir makama başvurma mânâsını
içermektedir. Kur'ân-ı Kerim'de de bu anlamda kullanıldığı görülmektedir. Hukm
kelimesinin Türkçede ?egemenlik? anlamında kullanılan ?hâkimiyet? şeklindeki
söylenişi ise, hüküm koyma, hüküm verme yetkisi, yüksek egemenlik anlamıyla
Arapçada yenidir.
Çağdaş hukukçular, hâkimiyeti şöyle tarif
ederler: ?Belli bir ülke ve o ülkede oturan hakiki ve tüzel kişiler üzerinde
kullanılan ve devlet kişiliğine bağlı olan, ondan ayrılmayan aslî en yüksek
hukukî iktidar veya kudrettir.? Kısaca, ?aslî ve en yüksek kumanda ehliyet ve
yetkisi? şeklinde tanımlanabilir. Mevdûdî, hâkimiyeti tanımlarken şunları
söylemektedir: ?Siyaset biliminde bu terim; en yüksek iktidar ve mutlak iktidar
anlamında kullanılır. Herhangi bir kimse ya da topluluğun hâkimiyeti elinde
tutmasından maksat şudur: Onun her hükmü kanun mâhiyetini taşır ve kanun olur.
Böyle bir kimse ülkesinde yaşayan fertlerin üzerinde hüküm yürütür ve sınırsız
tercih ve yetkilerin sahibi olur. Onun yetki ve tercihlerini kendi irâdesi
altında hiçbir şey sınırlandıramaz ve kısamaz. Bireylere verilmiş bulunan
herhangi bir hak varsa, bu hak da ancak onun tarafından verilmiş olur.
Hâkimiyeti elinde bulundurması sebebiyle herhangi bir kanun kendisini
bağlamadığı için böyle birisi tam mânâsıyla kadir-i mutlaktır.?[1]
Mevdûdî'ye göre ?bundan daha az kudret ve imkâna ?hâkimiyet? denemez. Ancak
böyle bir hâkimiyet, bugün artık farazî bir kavram haline gelmiştir. Alanı o
kadar küçülmüştür ki, gerçek bir hâkimiyet veya siyaset biliminde kullanılan
terim anlamıyla siyâsî hâkimiyet (politik egemenlik) dahi kalmamıştır.
[1]
Mevdûdi, İslâm'da Hükümet, Hilâl Y. s. 421-422