Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
İrtidat Sebepleri
İrtidat Sebepleri
İrtidat Sebepleri:
Müslümanın dinden çıkıp irtidat
etmesine sebep olan şeyler şunlardır:
1- Allah Teâlâ'ya
ibâdette O'na şirk koşmak:
"Kim Allah'a ortak koşarsa,
şüphesiz Allah ona Cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer Cehennemdir.
Zâlimlerin hiç bir yardımcısı da yoktur." (Mâide: 5/72).
İbâdet türlerinden herhangi
birini Allah'tan başkasına yönelterek işlemek, ölülerden yardım istemek,
aracılık ve şefaat dileyerek ilk müşriklerin yaptığı gibi Allah'a şirk koşmak,
(Mekkeli müşrikler ibâdet ettikleri ilâhlarının/putlarının, insanları
yarattığına, rızıklandırdığına ve tasarruf yetkisine sahip olduğuna
inanmıyorlardı. Onlar, tapındıkları putlarının Allah indinde bir makama sahip
olduklarına ve insanlarla Allah arasında aracı ve şefaatçilikte bulunduklarına
inanıyorlardı):
"Bunlar Allah katında
şefaatçilerimizdir derler." (Yunus: 10/18).
"Şüphesiz, mescidler Allah'a
mahsustur. O halde orada Allah ile beraber bir başkasını anmayın." (Cinn:
72/18).
"Doğru duâ ancak Allah'a
yapılandır. Allah'tan başkasından yardım istenmez. Zira Allah'tan başka diğer
varlıklar duâ edenlerin ve yardım isteyenlerin hiçbir isteğine cevap veremezler.
Allah'tan başkasından yardım isteyenlerin durumu ellerini tamamen açarak suya
uzatan kimseye benzer. Ağzına su götürmek ister fakat götüremez. Şu halde
kâfirlerin duâsı sapıklıktan başka bir şey değildir." (Ra'd: 13/14)
Allah'tan başkasına duâ edip
bir dilekte bulunanlar, kâfirler olarak adlandırılmaktadır. Bu konu üzerinde
ulemânın icmâ'ı olup, buna muhâlif görüş beyan eden hiç bir kimse yoktur.
Allah'ın şeriatından başka
kanunlarla veya Allah'ın nizamının dışındaki şirk düzenlerinin kaideleriyle
hükmetmek de, Allah'a ibâdette ortaklar edinmektir:
"Hüküm ancak Allah'ındır. O
ancak kendisine ibâdet etmenizi emretti" (Yusuf: 12/40).
"O hiç bir varlığı hükmüne
ortak yapmaz" (Kehf: 18/26)
Allah'ın dışında; insan,
melâike, cin, taştan heykel vb. adına kurban kesmek veya adak adamak; ayrıca,
Allah'a tevekkül eder ve O'na sığınır gibi, bir başka varlığa sığınmak ve ondan
medet ummak da irtidadı gerektirecek fiillerdendir.
2- Kâfirleri tekfir
etmemek, kâfirler hakkında şüpheye düşmek ve uydukları İslâm dışı
ideolojilerinin doğru olduğuna inanmak; anıt, mezar ve ölülere tapınmak;
Yahudilik, Hristiyanlık, Komünizm, Kapitalizm, Demokrasi, Sosyal Demokrasi vb.
şirk düzenlerini doğrulamak. Allah Teâlâ, bunların hepsinin küfür olduğuna
hükmetmiştir. Bu, Kitap, Sünnet ve icmâ ile sabittir. Buna göre bunların küfür
olduğunu kabul etmeyen, Kur'an'ı, Sünnet'i ve icmâ'ı yalanlamıştır. Müslüman
olduktan sonra, bu şekilde düşünmeye başlayan kimse irtidat etmiştir.
3- Muhammed (s.a.s.)'in
getirdiklerinden bir şeye kızmak ve uygunsuz görmek. Onlarla amel ediyor olsa
bile durum değişmez. Allah Teâlâ bunu şöyle ifade etmektedir:
"Bunun sebebi, onların,
Allah'ın indirdiklerini beğenmeyip çirkin bulmalarıdır. Dolayısıyla da Allah,
onların amellerini heder etmiştir." (Muhammed: 47/9)
4- Rasulullah (s.a.s)'in
dininin sevap veya günahlarından herhangi birini alaya almak, eğlence konusu
yapmak:
"Onlara de ki: Allah ile,
âyetleri ve peygamberleriyle mi alay ediyordunuz? Özür beyan etmeyin. Çünkü iman
ettikten sonra, inkâr ettiniz." (Tevbe: 9/65-66)
5- Kâfirleri alkışlamak
ve mü'minlere karşı onlara yardım etmek:
"Sizden kim onları dost
edinirse, şüphesiz onlardan olur. Muhakkak ki Allah zâlim kavmi hidayete
erdirmez." (Mâide: 5/51)
6- Allah'ın dininden
tamamıyla veya o olmadan dinin sahih olması mümkün olmayan temel unsurlarının
birinden yüz çevirmek:
"Fakat kâfirler,
uyarıldıkları şeylerden yüz çevirirler." (Ahkaf: 46/3)
7- Bazı insanların,
Muhammed (s.a.s)'in şerîatini aşıp, ona bir şeyler ekleyebileceğine inanması:
"İslâm'dan başka bir din
arayan kimseden Allah bunu asla kabul etmez. O kimse ahirette de hüsrana
uğrayanlardan olacaktır." (Âl-i İmrân: 3/85)
8- Üzerine icmâ vâki
olmuş İslâm'ın farzlarından birisi üzerinde tartışmaya girmek veya yine
haramlığı icmayla sabit olan bir şeyi helâl saymak. İmam Suyûtî şart koşulan
sahihlik şartlarını taşıyan hadisi inkâr edenin İslâm dairesinden çıkıp irtidat
etmiş olduğunu ve kıyamet gününde Yahûdilerle, Hristiyanlarla veya küfür
gruplarından uymayı dilediği kimselerle haşrolacağını söylemektedir.[1]
Bir kimse şehâdet getirip,
namazını kılsa, orucunu tutsa ve kendisinin müslüman olduğunu iddia etse bile,
bu sayılan şeylerden ve İslâm'a dair eserlerin mürted bahislerinde etraflıca
zikredilen hususlardan bir tanesini işlediği zaman irtidat etmiş sayılır.
Burada şöyle bir soru
sorulabilir: Bir müslüman nasıl tekfir edilebilir? Zira Rasûlüllah (s.a.s.);
"Bir adam kardeşine "ey kâfir" derse, bu söz ikisinden biri için mutlaka
gerçekleşir"[2]
"Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in O'nun Rasulü olduğuna şehâdet
eden kimseye Allah ateşi haram kılmıştır"[3]
buyurmaktadır. Burada tekfir edilmesi câiz olmayan müslüman, muvahhid olup,
İslâm'a aykırı olan şeylerden kaçınan kimsedir. O, tevhid üzere olan kişidir.
İşte Allah Teâlâ bu gibi kimseler üzerine ateşi; kendisine şirk koşanlara ise
Cennet'i haram kılmıştır. Nitekim, Rasûlüllah (s.a.s) şöyle buyurmaktadır:
"Allah'a inanıp O'na hiç bir
şeyi ortak koşmayan Cennet'e girmiştir. Allah'a inanıp da O'na şirk koşan ise
Cehenneme girmiştir"[4]
Bunun içindir ki ashâb,
Müseylemetü'l-Kezzab ve Esvedü'l-Ansî'nin nübüvvetine iman edenleri ve ayrıca
zekât vermek istemeyenleri tekfir ederek, onların mürted olduklarına hükmetmiş
ve onlarla savaşmışlardı.
Akıl hastası ve çocuğun dinden
dönmesi irtidat cezasını gerekli kılmaz:
"Üç kişiden hesap sorma
kaldırılmıştır: Aklını kaybetmiş kimse akıllanana kadar; uyuyan uyanana kadar ve
çocuk, bulûğa erene kadar. Bu üç zümreden kalem kaldırılmıştır ve yaptıklarından
sorumlu tutulmazlar."[5]
Bunun gibi, istemediği ve
kastetmediği halde hataen küfrü getiren bir söz sarfeden kimse de mürted
sayılmaz:
"Allah, ümmetimden hata,
unutma ve zorlanma ile yaptığı şeylerden sorumluluğu kaldırdı"[6]
Kalbi imanla dolu olduğu halde,
zorlama (ikrah) ile dinden döndüğünü söyleyen kimse için irtidat vâki olmaz:
"Kalbi imanla dolu olduğu
halde, inkâra zorlananların dışında her kim imanından sonra Allah'ı inkâr edip
de küfre göğüs açarsa, işte Allah'ın gazabı o gibilerin başınadır ve onlar için
büyük bir azap vardır." (Nahl: 16/106).
İkrahın özür sayılmasının bir
ölçüsü vardır. İçki içmek, ölü eti yemek, küfür ve malı telef etmek şeklindeki
zorlama veya dövmek ve hapsetmekle tehdid edilmek, ikrah değildir ve haddi
gerektirir. Sadece ölümle tehdit edilip de tehdit edenin bunu yapabilme gücüne
sahip olması halinde ikrah özür sayılabilir. Kişi sabreder, dininden dönmez ve
öldürülürse bunun karşılığında büyük bir mükâfat alır.[7]
Zorlama olmadan (ikrah) küfrü
gerektiren bir söz söyleyen veya bir iş yapan, bunu korkusundan yahut alay için
yapmış olsa bile mürted sayılır. Çünkü mücerred korku özür değildir. Sarhoşların
irtidadı hakkında alimler arasında ihtilâf vardır.
İslâm'ın ilk dönemlerinde on
bir fırka dönden dönmüştür. Bu vak'alardan üçü Hz. Peygamber'in hayatının
sonlarına doğru meydana gelmiş, yedisi Hz. Ebû Bekir devrinde, biri de Hz. Ömer
devrinde olmuştur. Ama, bizim için önemli olan husus, bunları birer tarihî vak'a
olarak anmak ve anlatmak değil, günümüz insanının bir irtidad keyfiyetiyle
ilgisi ve bulaşıklığı olup olmadığının incelenmesidir. Bilindiği veya bilinmesi
gerektiği gibi irtidâd, bir veya birkaç olaya ve belli bir zamana münhasır
değildir. Yani değişik karakterler arzetse de irtidâd etme halleri, hiçbir
devirde ve toplumda tümüyle ortadan kalkmamıştır. Kur'an âyetlerinin hükmü de
umûmidir.
İrtidâd olayının temel illeti,
sadece inkâr değil; çoğu kere İslâm otoritesine karşı gelmektir. Meselâ, bugün
de zekât, İslâmî ülü'l-emr tarafından toplanacak olsa, vermeyecekler
çoğunluktadır. Asr-ı saâdetteki irtidâd olaylarına baktığımızda, açıkça görülür
ki, mürted olmanın temelinde biraz ekonomik, biraz da Hz. Peygamber'in (veya
O'ndan sonra başa geçen Hz. Ebû Bekir'in) iktidarını kabul etmemek gibi siyasî
etkenler de vardır. Bu arka plan, hemen her devirdeki irtidâd olaylarında da
sözkonusudur.
Mürted, İslâmî otoriteye
(âdetâ) savaş açmış bir bağî ve muhârip durumundadır.
İrtidad, bilinçli ve kasıtlı
yapılan bir eylemdir. İrtidâd eden kimseye, yani bilerek, düşünerek ve karar
vererek İslâm'dan çıktığını söyleyen ya da buna ilişkin kanıtlayıcı bir tavır
gösteren kimseye mürted denir.
Gaflet içindeki kimselerin
sorumsuzca sarfettikleri bir sözden, yaptıkları bir eylemden ya da gösterdikleri
yanlış bir tavırdan dolayı küfre saptıkları, yaşanan bir olaydır. Bunların
mürted olup olmadığına gelince, çoğunun demeçleri, günlük konuşmaları ve genelde
tavırları, bu insanların kendilerini müslüman veya mü'min saydıklarını açıkça
göstermektedir. Halbuki mürted böyle değildir. Mürted insan, İslâm'ı
reddettiğini, Onun yerine dinsizliği, ya da başka bir dini tercih ettiğini
açıkça ifade eden veya bu doğrultuda eylem yapan insandır. Örneğin vaktiyle
namaz kılan, oruç tutan, benzeri İslâmî ibâdetleri yaptığı görülen bir kimsenin,
daha sonra bir kiliseye girerek fiilen âyine katılması veya bir put karşısında
saygı duruşu göstermesi onun mürted olduğunu kanıtlamak için yeterlidir. Öyle
ise birçok gâfil insanın bir an için işledikleri küfür, genelde riddet anlamını
taşımaz.
Elbette ki mürted insan da
netice itibarıyla kâfirdir. Çünkü İslâm'ı açıkça reddetmiştir. Ancak onun
işlediği suç, küfrün türlerinden biridir. Yani şirk nasıl ki aynı zamanda küfrün
bir alt kümesi ise, irtidâd da aynen öyledir. Fakat mürtedi sıradan müşrik ve
kâfir insandan ayıran ciddî çizgiler vardır. Çünkü genellikle şirk ve küfür, bir
insanın hayatına yanlışlıklarla birlikte girer. Çok kere kişi, bilinçsiz bir
şekilde bu suçu işler. Ama irtidâd böyle değildir. Tıpkı nifak gibi mutlaka
bilinçli işlenen bir suçtur.
İrtidad olayı, daha çok
bilgisizliğin ya da düşünce kaosunun sonuçlarından olan küfür ve şirkle
karşılaştırıldığı takdirde görülür ki, mürted insan, sıradan kâfir ve müşrikten
çok farklıdır. Çünkü irtidâd düşünüp tasarlamayı, ondan sonra karar vermeyi
gerektirmektedir. Böyle bir insan ise, ancak son derece bilinçle hareket eden
biri olabilir. İşte bu nedenledir ki, geleneksel küfrün ve şirkin yaygın
olmasına karşın, irtidâd çok ender rastlanan bir olaydır.
İrtidâd, neden küfrün en az
rastlanan türüdür? Bunun nedenini iki noktada aramak gerekir:
Birincisi: Bir insanın
özellikle düşünerek ve karar vererek İslâm'dan bilinçle çıkıp dinsiz olmak, ya
da başka bir dini seçmek için bir haklı ve mantıklı neden bulamamasıdır. Çünkü
İslâm, gerçeklerin tümünü kucaklayan en büyük gerçektir. İslâm'ı yalanlamaya,
Onu çürütmeye, hiçbir mantık ve hiçbir otorite güç yetirememiştir. Aynı zamanda
İslâm o kadar rahat, o kadar kolay anlaşılan bir hayat ve kâinat düzenidir ki,
insan zaten Onun atmosferinden dışarıya çıkamamaktadır.
İslâm, bir anlamda fıtrat ve
doğa demektir. Dolayısıyla bilgi ve kültür düzeyi ne olursa olsun her müslüman,
İslâm'ı âdeta solumaktadır. Onun için de başka bir din arayışı müslümanın akıl
ve hayalinden hiçbir zaman geçmez. Oysa İslâm'ın dışındaki bütün dinlerin
mensuplarında, hatta onların aydınlarında, râhiplerinde ve her rütbeden din
adamlarında bile bu arayış vardır.
İrtidâda ender rastlanmasının
ikinci nedeni ise çok ilginçtir. Çünkü kimliğindeki "İslâm" sözcüğünden başka
İslâm'la hemen hiçbir bağı olmayan, buna rağmen kendini belki de müslüman sanan
birçok insan daha vardır ki, bunlar da İslâm'dan çıkıp başka bir din seçmeyi
hiçbir zaman düşünmemektedirler. Çok şaşırtıcı gibi görünen bu gerçeğin arka
planındaki neden şudur: Aslında çoğu pozitivist kâfir ya da müşrik olan bu
insanların İslâm'dan başka bir din aramamaları, onların hemen hiçbir dine önem
vermemelerinden kaynaklanmaktadır. Onlara göre; İslâm demek, mevlitler,
kandiller, çelenkler, âyinler, tarikatler, fal ve büyüler gibi İslâm'la uzaktan
yakından ilişkisi olmayan bir sürü gelenekler, törenler ve şarlatanlıklar
demektir. Ve yine onlara göre; İslâm da aynen hıristiyanlık, yahûdilik, budizm
ya da şintoizm gibi bir dindir; dolayısıyla İslâm'dan çıkıp başka bir dine
girmek ya da dinsiz olduğunu söylemek anlamsızdır.
Tarihte iki kez toplu riddet
olayı meydana gelmişse de bu her iki olayın temelinde o günlerin özel nedenleri
yatmaktadır. Bunların birincisi, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in vefatı üzerine henüz
İslâm'a ısınmamış bulunan câhil çöl Araplarının yaşadıkları depresyondur.
İkincisi ise, yine İslâm'ı pek kavrayamamış olan Hazar Türklerinin 8. yüzyılda
Kral Bulan'ın eğilimi üzerine topluca yahûdiliğe girmeleri olayıdır.
İrtidâd, imanî bir sorunun
ötesinde genelin vicdanına karşı cüretkâr bir isyan, toplum düzenini sarsıcı ve
anarşiyi dâvet edici sinsi bir suçtur. Bazen de organize hale dönüşür. İslâm
hukukuna göre bir kimsenin mürted sayılabilmesi için onun daha önce müslüman,
akıllı ve özgür olması şarttır. Şu halde hiç müslüman olmamış, ya da aklî
dengesi bozuk veya zorlanarak irtidâd eden kimse için böyle bir durum sözkonusu
olmaz. Kâfirlerin ve müşriklerin, diğer şirk ve küfür dinlerinden herhangi
birini seçmeleri için de İslâm'a göre bir engel yoktur. Çünkü sonuç itibarıyla
"ehl-i küfür bir tek millettir."[8]
[1]
Miftâhü'l Cenne fi'l-İhticâcı bi's-Sûnne, s. 5.
[2]
Buhârî, Edeb, 73; Müslim, İman, 111.
[3]
Buhârî, İlim, 49.
[4]
Müslim, İmân, 152.
[5]
Ebû Dâvud, Hudûd, 17; Tirmizi, Hudûd,1; Nesâi, Talak, 21; İbn Mâce, Talak,
15.
[6]
İbn Mâce, Talâk, 16.
[7]
el-ihtiyâr, II/106.
[8]
Ferit Aydın, İslâm'da İnanç Sistemi, s. 190-195; Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram
Tefsiri.