Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Güncel Câhilî Eğitimde Şirk
Güncel Câhilî Eğitimde Şirk
Güncel Câhilî
Eğitimde Şirk:
Câhilî eğitim kurumlarında
bilginin temel kaynağı olarak vahy kabul edilmeyip, sadece akıl ve duyu
organları kabul edilir. Bu, hem eski Arap câhiliyyesinde, hem de günümüzdeki
şirke dayalı düzenlerin güdümündeki modern câhiliyyede ortak şirk kaynağıdır.
Dünyanın oluşumu ve insanın ortaya çıkışı konularında ortaya atılan teoriler
câhilî eğitimin temelini teşkil eder. İlk insanı, tesadüf sonucu veya doğa
kanunları gereği hayvanın evrim geçirmiş türü kabul eden günümüz bilimleri ve
eğitim anlayışları, yaratmayı ve eğitip terbiye etmeyi (rablığı) Allah'a hiç
dayandırmayan, yaratıcı ve rab olarak başka tanrılara inanan müşrik tip
yetiştirmek için çabalar. Yaratma konusunda Arap müşrikleri kadar bile Allah'ı
kabul etmeyen çağdaş şirk zihniyeti, dünyadaki ilk insanların yaşayışını,
karanlık çağ safsatası ile başlatır. Çağ tasnifleri ve tarihe bakış, tevhidî
inanıştan tümüyle farklıdır. Hz. Âdem'den beri devam eden tevhidî hayat ve
hak-bâtıl mücadelesi unutturulmak istenir. Müşriklerin hâkim olduğu devlet
düzenleri, ileri medeniyetler olarak tanıtılır, câhiliyye hayatı ideal toplum
modelleri olarak sunulur. Câhiliye eğitiminden geçmiş ve İslâm'ı hakkıyla
öğrenememiş her ırktan insanın asr-ı saâdeti; Roma, Atina ve Isparta uygarlığı,
Mısır veya Bâbil medeniyetidir.
Günümüzde ekonomik yorumlar da
baştan sona şirk anlayışı içerir. Sadece iktisat ve ekonomi eğitimi veren
kurumlar değil; medyanın, hatta halkın gündemindeki ekonomik değerlendirmelerin
hemen hepsinde para, ilâhların başında gelir. Tüm mülkün, para, mal ve
nimetlerin Allah'a ait olduğu anlayışı olan ?ekonomik tevhid? anlayışına yer
yoktur. İnsanların ekonomi yönüyle de evrim geçirdiği, ilkel komünal toplumdan
köleci topluma, feodal toplumdan, kapitalist ve sosyalist topluma doğru seyri ve
bu çeşit tasnifi, insanların Allah'tan bağımsız olarak sürekli evrim geçirdiği
iddiasını haklı çıkarmaya dayanır. İlk insanın, ilk peygamber ve ilk yaşama
biçiminin vahyin ışığında tevhid olduğu gerçeği, en küçük bir teori ve ihtimal
dahilinde bile değerlendirilmez.
Siyasal şirk anlayışı da
bilimsel kılıflarla takdim edilir. En iyi sistem, milyonlarca yıllık tecrübe
sonunda cumhuriyet ve demokrasi olarak adlandırılır. Hakk'ın değil; halkın
egemenliğini, Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyi alternatif bile kabul etmeyen bu
câhiliyye düzenlerini neredeyse tüm insanlar canla başla savunur. Faşist,
kapitalist veya sosyalist olsun her farklı grup, gerçek demokrasinin kendi
savundukları ideoloji ve düzen anlayışında olduğunu iddia ederlerken, kendini
müslüman sayan nice insan da bu orkestraya katılır.
Devlet yönetiminde dine yer
yoktur, eğitim ve sosyal hayatın düzenlenmesi laik ve Kemalist esaslarla
düzenlenmek zorundadır. Din anlayışı, din eğitimi ve din kurumları da laik
düzenlemeye tâbidir. Dinlerin ortaya çıkışı, ilk insanın yapısı, konumu, evrim
inancı gibi nice hususlar batı câhiliyyesinden aynen aktarılmış, zanna dayalı
uydurma teorilerdir. İlk insan da, ilk peygamber Hz. Âdem değildir bu şirk
anlayışında; insan, önce tabiata, totemlere tapmış, sonra çok tanrılı dinleri
icad etmiş, çok sonraları da tek tanrılı din anlayışı oluşturmuştur...
Modern câhiliyyenin sosyal ve
siyasal şirk anlayışı gereği, devlet, din esaslarına -en küçük çapta bile-
dayandırılamaz. Tüm kurum ve kurallarıyla şirkin dışına çıkılamaz bu devlet
anlayışında. Halk da sosyal hayatta, kamu alanında tevhidî inancını
sergileyemez, muvahhid bir şekilde yaşayamaz. Ama demokrasi vardır; halk şirk
arasında istediği tercihi özgürce yapabilir, istediği tâğutu rab olarak
seçebilir.
İnsanların çoğu, aynen eski
Arap câhiliyyesinde olduğu gibi, Allah'ı, göklerin hâkimi kabul ediyor, yağmuru
yağdıran, insanları ve varlıkları yaratan olarak kabul ediyor; ama
yeryüzüne O'nu karıştırmak istemiyor, yerin egemenliğini başka tanrılara
veriyorlar. ?Allah, yeryüzünde (o da beşerî kanunlara, ilke ve yönetmeliklere
uygun olmak şartıyla) sadece -o da sınırlı şekilde- câmilere karışabilir, oraya
hâkim olabilir. Üniversite dahil okullara, mahkemelere, meclislere, çarşı ve
pazarlara, cadde ve sokaklara, kıyafet ve kanunlara, sosyal hayatı düzenleyen
anlayışlara karışamaz.? Bu anlayış ve uygulamalar, şirk değil de nedir? Çok
kaypak bir içeriği olduğu halde, üzerinde ittifak edilen en belirgin anlamıyla
?dinin devlete, devletin dine karışmaması? demek olan ?laiklik? gereği ve
dayatması olarak sadece vicdana hâkim olmasına karışıl(a)mayan Allah'ı dünya
işlerine karıştırmak istemiyorlar, buralarda egemen başka güçler (tanrılar)
kabul ediyorlarsa, buna herhalde tevhid ve İslâm adı verilemez. Bu anlamda
laikliğin çağdaş değil, temeli çok eskilere dayanan bir şirk olduğunu
söyleyebiliriz. Ve eski Arap câhiliyesinin de Allah'ı (hak dini) dünya ve devlet
işlerine karıştırmak istemediklerini, Peygamberimiz'le bunun için mücâdele
ettiklerini biliyoruz. Demek ki şirk cephesinde yeni hiçbir şey yok; sadece eski
câhiliyenin modern görünüm ve söylemleri var; tek millet olan müşrikler, ilkel
atalarını taklit etmekten başka bir şey yapıyor değiller.
İnsanlar, demokrasi ve özgürlük
putlarının da etkisiyle, hevâlarını hiçbir sınır tanımadan tatmin etmek istiyor,
şeytanî fesad ve ahlâksızlıklara, içki, kumar ve zina evlerine dinin müdâhale
edip yasak koymasını istemiyorsa, konu şirk kavramıyla ilgilidir. Tüm sosyal,
siyasal, kamusal ve hukukî alanlara Allah'ın dışında başka tanrıların egemenliği
egemen güçler tarafından isteniyor, dayatılıyor ve halk tarafından buna rızâ
gösteriliyorsa, bunların tümü, şirkin dışında birşeyle izah edilemez.
Câhiliyye Arapları, yaratıcı
olarak sadece Allah'ı kesin bir şekilde kabul ediyorlardı (29/Ankebût, 61, 63;
31/Lokman, 25; 39/Zümer, 38; 43/Zuhruf, 9, 87). Modern câhiliyye insanı ise,
Allah'a bu kadar bile inanmıyor; ne olduğunu ve hangi vasıflara sahip olduğunu
düşünmeden doğa/tabiat ve tesadüfe yaratıcılık atfediyor. Tabiatı ilâhlaştırarak
çocukları, çiçekleri, güzellikleri doğanın armağanı olarak kabul ediyor. Bazen
de bu ?tabiat tanrısı?na kendisini ve hemcinslerini ortak koşuyor, kensinin veya
başka insanların yaratıcılıklarından bahsediyor.
Tüm bunların yanında, her
dönemde görülebilen şirk unsurlarını da katarsanız, muvahhid insanın, istisnalar
dışında niye yetişmediği, huzursuzluk ve zilletin, kaos ve krizlerin niye
artarak devam ettiğinin temel sebebi daha iyi teşhis edilecektir.
Yalnız, burada unutulmaması
gereken önemli bir husus var: Allah'a ortak koşan birisinin, şirk koştuğu şey
için, ?bu da bir ilâhtır? , ?ben buna da tapıyorum? demesi veya böyle düşünmesi
de, olayın şirk olması için şart değildir. Şirk, öncelikle kalpte yer eder,
sonra düşünce ve hareketlere yansır. Şirkin temeli, Allah'tan başka herhangi bir
şeyi Allah'a tercih etmektir.
Hızır olarak adlandırılan
ölümsüz zannedilen zat, gerçekte hayatta olmayan bir kimsedir. Yine Hızır gibi
bazı ilâhî vasıflara sahip olduğu zannedilen ?evliyâ?nın, tanrılaştırılıp
bunların her yerde hazır ve nâzır olduğuna, insanları gözetlediğine, bazen
koruyup yardım ettiğine inanılır. Dünyanın varlık sebebinin bu gibi zatlar
olduğu kabul edilir. Müslümanım diyen nice insan, Allah'ın dünyayı ve özellikle
yaşanılan coğrafyaları onların yüzü suyu hürmetine ayakta tuttuğunu, yoksa
çoktan helâk edeceğini kabul edip dillendirir. Bu tür inançların gerçekle de,
temel hakikat olan tevhidle de hiçbir ilgisi yoktur. Tümüyle bâtıl itikatlardır.
Allah, dünyayı kendi irâdesiyle ayakta tutmaktadır. O'nun irâdesine engel olacak
veya onu değiştirecek hiçbir ölü veya diri zât olamaz. Allah, dünyanın ve
evrenin işleyişi ile ilgili kanunlar koymuş, hikmetler belirlemiştir. Evren bu
ilâhî kanunlarla ayakta durur. Allah'ın otoritesinde ve tasarrufunda hiçbir
kimsenin ortaklığı yoktur. Dolayısıyla Allah'tan başkasına, sanki bir güce
sahipmiş gibi duâ etmek şirktir. Ölülerlerden medet ummak câhiliyye
sapıklıklarındandır. Muvahhid bir mü'min, bunlardan kesinlikle uzak durmalıdır.
O, yalnızca Rabbinden dilekte bulunmalı, O'na yönelmeli ve O'na duâ
etmelidir.