Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Hz. Peygamber'in Müşâvirleri
Hz
Hz. Peygamber'in
Müşâvirleri:
Hz. Peygamber, istişâreye son
derece ehemmiyet verdiğini belirttikten sonra, şahsî hayatındaki tatbikatı
göstermek bakımından, fiilen istişârede bulunduğu bazı şahsiyetleri belirtmede
fayda var. Hemen kaydedelim ki, bu hususta ilk akla gelen kimseler Hz. Ebû Bekr
ve Hz. Ömer'dir. İbn Abbas onları Hz. Peygamber'in "iki havârîsi ve iki veziri"
olarak tavsif eder (İbn Kesir, Tefsir, 3/143). Rasûlullah'ın devlet işlerinin
yürütülmesinde bu iki zâta ne kadar önem verdiğini: "Ebû Bekr ve Ömer benim
nazarımda, bir baş için göz ve kulak mesabesindedir" (Münâvî, Fevyzu'l-Kadîr,
I/189) hadisinden anlayabiliriz. Hz. Peygamber bu kulak ve göz gibi kıymetli
tuttuğu müşâvirlerin görüşlerini ne kadar üstün tuttuğunu, "Ebû Bekr ve Ömer
istişâre sırasında bir meselede ittifak edip birleştilermi asla itiraz etmem"
(Heysemî, a.g.e. 9/53) sözüyle ifade eder. Hz. Peygamber'in "İkinizle beni
takviye eden Allah'a hamd olsun" (Usdü'l-Ğâbe, 6/10) dediği de rivâyetler
arasında gelmiştir.
Gerçekten de bu iki müsteşar son
derece nafiz görüşlü kimselerdir. Onların bu husustaki liyâkatlerini ifâde eden
rivâyetler çoktur. Hz. Ömer için oğlu Abdullah: "Ömer'in birşey için:
"Zannederim bu şöyle olmalıdır" deyip de onun zannettiği şekilde hâsıl olmadığı
vâki değildir" (Buhârî, Menâkıb 35) der. Yine Abdullah İbn Ömer'in ifadesiyle
ortaya çıkan bir meselede herkes bir görüş beyan ederken Hz. Ömer bir başka
görüş beyan edecek olsa meseleyle alâkalı olarak gelen âyet her seferinde Hz.
Ömer'i te'yid etmiştir (İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, Kahire, 1959, II/51). Nitekim
bu durumlarda on beş kadarında Hz. Ömer'den "şöyle olsaydı" diye vâki olan
temennîyi tâkiben, temennîsine muvâfık âyetler gelmiştir. Tesettür, münâfıklara
kılınan cenâze namazı, Bedir esirlerine uygulanacak muâmele ile alâkalı
vahiyler bunlardandır. Hz. Ömer'e vahy-i İlahî'nin muvâfakatı olarak bilinen bu
hadisler (Bak. İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, II/51; Heysemî, a.g.e. 9/67-69) onun ne
kadar nâfiz, basîret ve ne kadar berrak bir fıtrat-ı selîme sahibi olduğunun ve
Hz. Peygamber'in: "Benden sonra bir peygamber gelseydi bu Ömer olurdu" (Tirmizî,
Menâkıb 48) veya "Allah, hakkı Ömer'in lisanına ve kalbine koymuştur" (Tirmizî,
Menâkıb 45) iltifatlarının ne kadar doğru olduğunun en güzel delilleridir.
Hz. Ebû Bekir (r.a.)'in bu
husustaki kapasitesini dile getiren rivâyetler de çoktur. Onların burada
zikrinden sarf-ı nazar ederek, onun görüşlerindeki isâbetlilik derecesini ifade
eden Hz. Peygamber'in şu hadisini kayıtla yetiniyoruz: "Allah, Ebû Bekir'in
(kararlarında) hata yapmasından, semâsının fevkinde rahatsız olur." (Heysemî,
a.g.e. 9/46).
Hz. Peygamber'in bu iki zat
dışında başka müşâvirleri de olmuştur. Az sonra belirtileceği üzere, istişâre
edilecek mesele kimi veya kimleri alâkadar ediyorsa, kadın-erkek, yaşlı-genç,
hattâ mü'min-münâfık ve müşrik ayırımı yapmadan fikirlerine başvurmuş, lüzumuna
inandığı ve fayda mülâhaza ettiği herkesle istişârede bulunmuştur.
Bununla beraber, umûmiyetle gerek
Ensar ve gerekse Muhâcirûn'un temsilcileri durumunda olan büyükler, onun sıkça
mürâcaat edip istişâre yaptığı kimseleri teşkil etmekte idi. Bu meyanda Hz. Ebû
Bekir ve Ömer (radıyallahu anhümâ)'den sonra bilhassa Hz. Osman, Hz. Ali, Talha,
Zübeyr, Üseyd İbn Hudayr, Sa'd İbn Muaz ve Sa'd İbn Ubâde, Muaz İbn Cebel vs.
sıkça istişâre ettiği kimseler arasında zikredilebilir (Bak. Heysemî, a.g.e.
I/178).