Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
d. Saygısız Müdâhale
d
d.
Saygısız Müdâhale:
Her ne kadar normal istişâre
çerçevesinde mütalaa edilmesi zor da olsa, istişâre mevzûu ele alındığı zaman
temas edilmesinde fayda mülahaza edilecek bir husus da Hz. Peygamber'in
"saygısızca" diye tavsif edeceğimiz bazı itiraz ve müdâhaleler karşısındaki
tutumudur. Zira insanlar arasında bir kısım ölçüsüz ve saygısız davranışlara
sapan kimseler her zaman mevcuttur. Bunlar karşısında Hz. Peygamber (s.a.s.)'in
davranışını ibret almamız için bilmekte fayda vardır. Kısaca "sabır" ve
"müsâmaha" olarak tavsif edeceğimiz bu sünneti sergileyen bir iki misal
kaydedeceğiz:
Birinci misalimiz, Abdullah İbnu
Zi'l-Huvaysira denen bir Temimlinin davranışıdır. Hz. Peygamber Huneyn'de elde
edilen ganimeti (veya Hz. Ali'nin Yemen'den (Nesâî, Zekât 78) göndermiş
bulunduğu sadaka malını (İbn Hacer, bu farklılıktan hareketle, aynı itirazcının
iki ayrı yerde olay çıkardığına hükmeder -Fethu'l-Bârî 15/321-322-) dağıtırken
ortaya atılarak: "Ey Muhammed! Allah' tan kork, âdil ol, bu taksim Allah'ın
rızâsı aranmayan bir taksim oldu" der. Bu söze fena halde öfkelenen Hz.
Peygamber (s.a.s.) ona şu cevabı verir: "Eğer ben de âsî/isyankâr isem, kim
O'na mutî/itaatkâr olabilir? Yer, gök ve insanlar içerisinden Allah, beni seçip
itimat eder de, siz etmez misiniz?" Hz. Peygamber'in son derece üzüldüğünü
gören ashabdan bazıları bu saygısızı şiddetli bir şekilde cezalandırmak, hatta
öldürmek için izin isterlerse de Rasûlullah (s.a.s.): "Ben müşriklerin
?Muhammed arkadaşlarını öldürüyor' demelerini istemem" diyerek hiçbirisine
müsâade etmez (Buhârî, Enbiyâ 6, 26, İstitâbe 7; Ahmed bin Hanbel, Müsned III/353,
354, 355; Müslim, Zekât 142).
Bir başka vak'a, Hz. Zübeyr ile
Medineli arasında çıkan su ihtilâfının halli sırasında meydana gelir. Hz.
Peygamber ihtilâfı: "Ey Zübeyr (madem su, komşuna senin tarlandan geçiyor)
tarlanı önce sen sula, sonra da suyu komşuna sal" diye hükme bağlamıştı.
Karardan memnun olmayan Medineli: "Ya Rasûlallah sen kararı Zübeyr lehine
verdin, çünkü o senin halaoğlundur" diye itiraz eder (Buhârî, Tefsir 86). Hz.
Peygamber'i yüzü renklenecek kadar öfkelendiren bu ölçüsüz itiraz üzerine gelen
bir vahiy, bu çeşitten zuhur edecek durumları şiddetle kınar: "Onlar senin
hükümlerini içlerinden gelen hoşlukla, tam bir teslimiyetle karşılamadıkları
müddetçe mü'min değillerdir" (4/Nisâ, 65)
Kezâ, zinâ suçunu işleyen
kadınların cezâlandırılabilmesi için dört şâhit getirilmesini emreden âyetin
(4/Nisâ, 15) nüzûlü vesilesiyle vâki bir sual üzerine Hz. Peygamber'in, karısı
ile yabancı bir erkek yakalayan kimsenin zânîleri öldüremeyeceğini, dört şâhitle
mahkemeye mürâcaat edebileceğini beyan etmesi üzerine, Sa'd İbn Ubâde' nin: "Ey
Allah'ın Rasûlü, hüküm böyle mi? (Ahmed bin Hanbel, Müsned, I/238) Yani ben
karımla bir yabancıyı yakalayıp da dört şâhit bulup gelinceye kadar
dokunmayacağım ha?!" sorusuna Hz. Peygamber: "Evet hüküm böyledir" demesi
üzerine Sa'd itiraz ederek: "Hayır, seni hak ile gönderen Zât-ı Zülcelâl'e
kasem olsun, böyle birini görürsem hemen kılıcımla kellesini uçururum" der.
Hz. Peygamber, İlâhî hükme karşı gelmeyi ifade eden bu ânî feverâna karşı:
"Ey Ensar, ey Medineliler! Efendiniz Sa'd'ın ne dediğini işitiyorsunuz. Evet
Sa'd kıskançtır, ben ondan daha kıskancım, Allah ise benden daha kıskançtır"
(Heysemî, a.g.e. 4/328) cevabını verir. Cemaatten Sa'd'ın kıskançlığını te'yid
eden bazı konuşmalardan sonra olacak, biraz yatışan Sa'd özür dileyerek şöyle
der: "Ey Allah'ın Rasûlü, bu (söylediğiniz) haktır ve Rab Teâlâ'nın indinden
gelmiştir. Fakat ben (ilk defa duyunca işte böyle bir) tuhaf oldum" der (İbn
Hacer, Fethu'l-Bârî 11/232).
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in büyük
bir sabır ve müsâmaha ile karşıladığı feveranlar zaman zaman Hz. Ömer'den
gelmiştir. Bunlar meyanında, bilhassa Hudeybiye Sulhü üzerine vaki olan itiraz
kayda değdiği için az sonra etraflıca temas edeceğiz.
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in sert,
haşin ve bazan rencide edici çıkışlara sabır, sükût, mülâyemet ve mümkün mertebe
güler yüzle mukabele edişi, etrafındaki insanların dağılmalarını önlemeye raci
idi. Bu davranışın O'nun başarısındaki büyük rolünü bizzat Kur'an-ı Kerim
te'yid etmektedir. Nitekim yukarıda kısmî olarak kaydetmiş olduğumuz Hz.
Peygamber'e müşâvere etmeyi emreden âyet şöyle der: "O vakit sen Allah'tan
bir rahmet olarak onlara yumuşak davrandın. Eğer (bilfarz) kaba, katı yürekli
olsaydın onlar etrafından herhalde dağılıp gitmişlerdi bile. Artık onları
bağışla (Allah'tan da) günahlarının affını iste, iş husûsunda onlarla müşâvere
et" (3/Âl-i İmrân, 159).
Dilimizdeki "insanın yere bakanı
ile suyun duru akanından kork" sözü de, Hz. Peygamber'in sert ve hatta
saygısızca itirazlara cesaret veren müsâmahalı davranışındaki hikmet ve
maslahatı anlamaya yardımcı olabilir. İnsanlar muhâlefetlerini ifade edemezlerse
bir kısım gizli telakkilerin gelişmesinden ve beklenmedik zamanlarda tehlikeli
patlamalar halinde ortaya çıkmasından korkulmalıdır.