Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
el-HAFÎZ
Yeni Sayfa 1
﴿ اَلْحَفِيظُ ﴾
el-HAFÎZ
İbn Kayyim nazım olarak der ki:
وَهُوَ الحَفِيظُ عَلَيْهِم وَهُوَ الْكَفِي لُ بِحِفْظِهِمْ مِنْ كُلِّ
أَمْرٍ عَان
?Allah,
kullarına karşı ?el-Hâfiz? (=koruyan)dır ve himaye edilmesi gereken her türlü
işte onları koruması sebebiyle de ?el-Kefîl?dir.
Üstad Abdurrahman
es-Sa'dî ise bu beyti açıklama mahiyetinde şöyle der: Yüce Allah'ın isimlerinden
biri de,
?el-Hafîz?[1]dir.
Bunun iki anlamı vardır:
Birincisi:
Kullarının hayr, şer, kabul, inkar, taat ve masiyet mahiyetinde yaptıklarını
koruyandır. Çünkü zerre miktarı bile olsa, bunlarla ilgili hiçbir şey O'ndan
kaçmaz. O'nun, bu amelleri koruması; bu amelleri kontrol altına alması ve
hesabını yapması demektir. O'nun ilmi, kullarının açık ve gizli bütün amellerini
kuşatır. O, bu amelleri, bu ameller daha meydana gelmeden önce, hatta gökleri ve
yeri yaratmadan önce Levh-i mahfûz'da yazmıştır. Allah, kullarının bu amellerini
kontrol etme işini; ?Hâfizîn?, ?Kirâmen kâtibîn? meleklerine vermiştir. Çünkü bu
melekler, kulların ne yaptıklarını bilirler.
Yüce Allah bu
konuda şöyle buyurmaktadır:
?Ölen
kimselerin, önceden yapıp gönderdiklerini ve bıraktıkları eserlerini yazarız.
Zaten biz her şeyi açık bir kütükte, bir ?imam-ı mübin?de (=ana kitapta/Levh-i
mahfuzda) sayıp tespit etmişizdir?[2]
Yine yüce Allah bu
konuda şöyle buyurmaktadır:
?O gün Allah
onların hepsini diriltecek ve yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah
onları bir bir saymıştır. Onlar ise unutmuşlardır. Allah her şeye şahiddir?[3]
Yine yüce Allah bu konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
?O gün herkesin amel defteri ortaya konulmuştur. Ey Muhammed! Günahkârların,
amel defterlerinden korkarak: ?Eyvah bize! Bu nasıl deftermiş ki, büyük küçük
hiçbir şey bırakmadan hepsini saymış dökmüş? dediklerini görürsün. Onlar, bütün
yaptıklarını hazır bulmuşlardır. Senin Rabb'in hiç kimseye zulmetmez?[4]
Yine yüce Allah bu konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
?İşledikleri her şey, kitaplarda mevcuttur. Küçük, büyük hepsi satır satır (=Levh-i
mahfuzda) yazılmıştır?[5]
Allah'ın koruması ile ilgili bu mana; O'nun, kullarının açık ve gizli bütün
amellerini bilmesini, bu amelleri, Levh-i mahfuzda ve meleklerin elleriyle
hazırlanan sahifelerde yazılmasını, miktarlarını, bu davranışların doğru ve
kusurlu olmasında bu amellerin derecelerini, sevab ve azab yönünden de bu
amellerin mükafatlarının derecelerini bilmesini, sonra da lütuf ve adaletiyle
onlara gerekli karşılık vermesini kapsar.
İkincisi:
?el-Hafîz?
kelimesinin diğer bir anlamı da; yüce Allah'ın, kullarını hoş olmayan bütün
şeylerden korumasıdır. Müellif, ?Allah, kullarını, bütün çirkin işlerden
koruması altına almıştır? sözüyle buna işaret etmektedir.
Allah'ın, kullarını koruması iki türlüdür: Genel koruma ve özel koruma.
Genel Koruma:
Allah'ın, yarattıklarını, güçlerinin yeteceği ve niyet ettikleri şeyleri onlara
kolaylaştırmak sûretiyle koruyup gözetmesidir. Onlar, O'nun hidâyetine ve kendi
maslahatlarına uygun şeylere, Allah'ın irşadı ve genel hidâyeti sayesinde
ulaşırlar. Nitekim yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır:
?Bizim Rabb'imiz; her şeye ?uygun
şeklini' veren, sonra da ?hidayet' eden (=doğru yolu gösteren)dir?[6]
Yani her bir yaratığa, kendisi için zaruretlerine ve aslî ihtiyaçlarına göre
doğru yolu gösterir. Sonra da ona takdir edilen ve hükmedilen yeme, içme,
evlenmeyi sağlama hususunda ve bunların sebeplerini kazanmada imkan sağlayan
vesileler ve aletler verir. Bu tür koruyup gözetmenin içine, iyi insanlarda
girer, kötü insanlar da girer. Hatta hayvanlar ve diğer varlıklarda bu korumanın
kapsamı içerisine girer.
Dolayısıyla Allah, gökler ve yer kaldığı müddetçe onların idaresini çekip
çevirmektedir. Yarattıklarını nimetleriyle koruyup gözetmektedir. İnsanlar
için, koruyup gözeten melekler görevlendirmiştir.
?Her insan için, önünden ve arkasından takip edenler vardır. Allah'ın emrinden
dolayı onu koruyup gözetirler. Allah bir kavme verdiğini, o kavim kendisini
bozup değiştirmedikçe değiştirmez. Allah bir kavme de kötülük murad etti mi,
artık onun geri çevrilmesine de imkan yoktur. Onlar için Allah'tan başka bir
veli de bulunmaz?[7]
Özel Koruma:
Daha önce de geçtiği üzere; Allah'ın, kendi dostlarını özel olarak korumasıdır.
Çünkü yüce Allah, dostlarını; onların imanlarına zarar verecek ve inançlarını
sarsacak fitnelerden, şüphelerden ve şehevi isteklerden korur. Bu tür zararlı
şeylerden dolayı onları uzak tutar ve onları selamete çıkarır. Onları, cin ve
insan türünden olan düşmanlara karşı korur, düşmanlarına karşı onlara yardım
eder ve düşmanlarının tuzaklarını onlardan uzaklaştırır. Nitekim yüce Allah bu
konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
?Şüphesiz Allah inananları savunur. Çünkü Allah hâin ve nankörlerin hiçbirini
sevmez?
[8]
İşte bu, kullarının dinine ve dünyasına zarar veren bütün şeyleri uzaklaştırma
konusundaki Allah'ın genel korumasıdır.
Bununla birlikte Allah, kulun imanını, lütfu gereği korumaktadır.
Nitekim bu husus, Abdullah ibn Abbâs (r.a)'tan gelen sahih bir hadiste şöyle
geçmektedir:
احْفَظِ اللَّهَ يَحْفَظْكَ احْفَظِ اللَّهَ تَجِدْهُ تُجَاهَكَ
?Allah'ı(n emirlerini, yasaklarını ve hadlerini) koru ki, Allah'ta seni(n
imanını) korusun. Allah'ı koru ki, O'nu karşında bulasın?[9]|[10]
* * *
[1]
?el-Hafîz?
ismi, Kur'an-ı Kerim'in
6
yerinde geçmektedir.
Allah'ın bu
ismini bilen, kalbini, organlarını ve dinini, öfkenin ve isteklerin
egemenliğinden korur, nefsine aldanmaz, şeytanın aldatma ve kışkırtmalarına
kanmaz.
Her müslüman,
olabilir bütün şeyleri koruyanın yüce Allah olduğunu, O'nun ?el-Hafîz?
olduğunu bilmelidir.
Allah, bizi; söz, fiil ve melekleri ile kullarını korumaktadır.
(ç)
[2]
Yâsîn:
36/12
[3]
Mücâdele:
58/6
[4]
Kehf:
18/49
[5]
Kamer:
54/52-53
[6]
Tâhâ:
20/50
[7]
Ra'd:
13/11
[8]
Hac:
22/38
[9]
Tirmizî, Sıfâtu'l-kıyâmet
59;
Müsned,
1/293,
303,
307.
Tirmizî, bu hadisin, hasen-sahih olduğunu belirtmiştir. (Yani emirlerine
sarılmak, yasaklarından kaçınmak, koyduğu sınırları çiğnememek suretiyle
Allah'ı gözet ki, Allah'da senin canını, malını, dinini, aileni ve lütfundan
sana verdiği her şeyi koruyup gözetesin.) (ç)
[10]
Şerhu'l-Kasîdeti'n-Nûniyye, s.
90