Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
el-CEMÎL
Yeni Sayfa 1
﴿ اَلْجَمِيلُ ﴾
el-CEMÎL
Yüce Allah'ın en güzel isimlerinden[1]
(=El-Esmâü'l-hüsnâ'dan) birisi de;
?el-Cemîl?[2]
ismidir. Tüm evrendeki güzelliklerin eseri olan Zat'tan kim daha güzel
olabilir?. Zatın, vasıfların, fiillerin ve isimlerin güzel olması, sadece O'na
özgüdür. Çünkü O'nun isimleri tamamen güzeldir. Sıfatları tamamen mükemmeldir.
Fiilleri tamamen güzeldir. Dolayısıyla bu dünya hayatında hiçbir insan, O'nun
celalini ve cemalini görüp temaşa etmeye güç yetiremez.[3]
Ahiret alemindeki
?Adn?[4]
cennetinde O'nun zatını müşahade ettiklerinde, tüm cennetin nimetleri anlamsız
kalıp artık onlara iltifat etmek isteyip O'nun cemalini temaşa etme arzusunda
olurlar.
Eğer O'nun yüzünün üzerinde nur perdeleri olmasaydı, yüzündeki nurlar, gözlerin
ulaşabildiği son ufuk noktasındaki mesafeye varıncaya kadar her şeyi yakıp
kavururdu. Nitekim
O'nun yüzündeki nur
ile ilgili bu husus, Buhârî'nin
?Sahîh?inde
Ebu Musa el-Eş'arî (r.a)'tan gelen şu hadiste şöyle geçmektedir:
قَامَ فِينَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِخَمْسِ
كَلِمَاتٍ فَقَالَ إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ لَا يَنَامُ وَلَا يَنْبَغِي لَهُ
أَنْ يَنَامَ يَخْفِضُ الْقِسْطَ وَيَرْفَعُهُ يُرْفَعُ إِلَيْهِ عَمَلُ اللَّيْلِ
قَبْلَ عَمَلِ النَّهَارِ وَعَمَلُ النَّهَارِ قَبْلَ عَمَلِ اللَّيْلِ حِجَابُهُ
النُّورُ وَفِي رِوَايَةِ أَبِي بَكْرٍ النَّارُ لَوْ كَشَفَهُ لَأَحْرَقَتْ
سُبُحَاتُ وَجْهِهِ مَا انْتَهَى إِلَيْهِ بَصَرُهُ مِنْ خَلْقِهِ
?Hiç şüphesiz ki Allah uyumaz ve O'nun için uyumak gerekmez. Adalet terazisini
indirir ve kaldırır.[5]
Gece amelleri gündüzden önce, gündüz amelleri de geceden önce O'nun zatına
yükselir. O'nun perdesi ?nurdan? ibarettir. Perdeyi kaldıracak olursa, yüzünün
nur ve parıltıları, yarattıklarının gözünü ulaşabildiği son noktasına kadar
yakardı.?[6]
Abdullah ibn Mes'ud (r.a) Allah'ın yüzünün nuru ile ilgili olarak şöyle der:
?Rabb'inizin katında gece ve gündüz kavramı yoktur. Göklerin nuru,
O'nun yüzünün nurunun
yansımasıdır. Sizin her gününüzden birinin Allah katındaki miktarı, on iki
saattir. Sizin amelleriniz önceden Allah'a arz edilir. Günün üç saatinde
amellerinize bakar. Aralarında hoşlanmadığı amel olunca, öfkelenir. Öfkesini ilk
olarak hissedenler, arşın taşıyıcısı olan meleklerdir. Ki bu sebeple arş, onlara
ağır gelmeye başlar. Bu kez tüm arşın taşıyıcılarında görevli melekler, O'nun
tesbihiyle coşarlar. Cibril sûr'a üfler. Cin ve insanlar dışında her şey o sûr'u
duyar. Böylece tümü üç saat boyunca O'nu tesbih ve takdis edip Rahman'ın
rahmetinin coşmasını sağlarlar. Bu altı saat geçtikten sonra bu kez rahimlerde
oluşacak varlıklara bakar. Üç saat zarfında bunların tasvir ve teşekkülünü
sağlar. Böylece dokuz saat dolmuş olur. Daha sonra geriye kalan üç saati de
yaratıkların rızıklarının tayin ve taksimine harcayarak, kimine az ve kimini de
çok olmak üzere rızık dağıtımı yapar.
Daha sonra Abdullah ibn Mes'ud,
?O, her an yaratma halindedir?[7]
âyetini okudu. Ardından da şöyle dedi: ?İşte yüce Allah'ın sizinle ilgili
yaratma hali bu şekilldedir.?
Osman b. Saîd ed-Dârimî'nin belli bir senedle rivayet ettiği (mevkuf) bir
hadiste Abdullah ibn Mes'ud şöyle der:
?Hiç şüphesiz Rabb'inizin katında gece ve gündüz diye bir şey yoktur. Gökler,
kürsî'nin
nuruyla
dolup taşmaktadır. Allah katındaki bir gün, on iki saatten ibarettir.
Yaratıkların amelleri, ilk üç saatte huzura yükselir. Aralarında hoşnut olmayıp
öfkelendiği amel de vardır. İlk olarak O'nun öfkesini hisseden, arşın taşıyıcısı
olan meleklerdir. Kendilerine ağır gelince, O'nu tesbih ederler. Onlarla
birlikte arşın içindeki köşklerde tesbih eder. Böylece gündüzün üç saat zarfında
Allah'ın rızasını elde edip her taraf dolup taşıncaya kadar bu hal devam eder.
Ardından yaratıkların rızıkları için emir verip gündüzün üç saatinde onlar için
rızıklar belirlenir. Böylece dokuz saat dolmuş olur. Ardından tüm yaratıkları
rahimde yaratma işlerine yönelir. Buna da üç saat ayırdıktan sonra, on iki saat
dolmuş olur.?
Daha sonra Abdullah ibn Mes'ud
?O, her an yaratma halindedir?[8]
âyetini okudu.
Ardından da şöyle dedi: ?İşte yüce Allah'ın sizinle ilgili yaratma hali bu
şekildedir.?[9]
Yine
Allah'ın yüzünün nuru
ile ilgili husus, Hz. Peygamber (s.a.v)'in Taif günü[10]
yaptığı şu duanın içerisinde de geçmektedir:
أَعُوذُ بِنُورِ وَجْهِكَ الَّذِي أشرقت له الظلمات, وصلح عليه أمرُ الدنيا والآخرة
أن يحلّ عليّ غضبُك, أو ينزلَ عليّ سُخْطُك, لك العُتْبَى حتى ترضى, ولاحول ولا
قوّة إلا بك
?Allahım! Tüm karanlıkları bertaraf edip dünya ve ahiret işini düzene sokan
yüzünün nuru hakkıyla, gazabının ve öfkenin üzerime inmesinden sana sığınırım.
Razı oluncaya kadar hoşnutluk senin kudretindedir. Senden başka sığınacak güç ve
kuvvet yoktur.?[11]
Yüce Allah, kıyamet günü insanları yargılamaya çekerken,
yüzünün nuru,
tüm yeryüzünü aydınlatır. Nitekim yüce Allah bu konu ile ilgili olarak şöyle
buyurmaktadır:
?Yeryüzü, (o gün) Rabb'inin nuruyla aydınlanır.?[12]|[13]
* * *
[1]
Bazı alimlere göre, Allah'ı ancak kendi verdiği isimlerle yada
Resulullah (s.a.v)'in haber verdiği veya ümmetin icma ettiği sıfatlarla
anılabilir. Yalnız Allah'ın isimlerini, şer'i kıyasla ispat etmek caiz
değildir. Allah'a verilmesi hususunda şer'an izin verilmemiş, fakat
yasaklanmamış bir sıfatla O'nu anmak ihtilaflıdır. Müteahhir fıkıh usulü
alimleri, haberi vahidle sabit olan sıfatlar hususunda ihtilaf etmişlerdir.
Eş'ari'lerden bazıları göre, bu caizdir. Çünkü haberi vahid, onlara göre
amel etmeyi gerektirir.
Bu son
üç isim, Kur'an'da ve Allah'ın
99
isminin geçtiği Esmâu'l-Hüsnâ ile ilgili hadiste geçmemektedir. (ç)
[2]
Allah'ın en güzel isimlerinden biri de el-Cemil (güzel) dir. Kim,
varlık alemindeki her güzelliğin sahibi olandan daha güzel olabilir? Bu
alemde var olan bütün bu güzellikler O'nun bir sanat eseridir. Güzellikleri
yaratan O'dur. Yaratılan yaratandan daha güzel olabilir mi? O, zatı ile en
güzeldir. O, bütün güzel isimlerin, sıfatların ve fiillerin sahibidir. O'nun
bütün isimleri güzeldir. En güzel isimler O'na aittir. O'nun bütün sıfatları
mükemmel ve eksiksizdir. Bütün fiilleri güzeldir.
Allah'ın
güzelliği (=cemali) dört derecedir: Zatının güzelliği, sıfatlarının
güzelliği, fiillerinin güzelliği ve isimlerinin güzelliği. Allah'ın bütün
isimleri güzeldir. Bütün sıfatları, en mükemmeldir. Bütün fiilleri;
hikmetle, adaletle ve merhametle gerçekleşir. (ç)
[3]
Bunu, yüce Allah'ın
?Gözler, O'nu
göremez?
(En'âm:
6/103)
sözü doğrulamaktadır. (t)
Allah'ın
görülüp görülemeyeceği meselesi, alimler arasında tartışmalıdır. Bazı
alimler, Allah'ın görülemeyeceğini iddia ederken, bazıları da Allah'ın
görülebileceğini ileri sürmüşlerdir. Allah'ın görülüp görülemeyeceği iki
şekilde ele almak lazım:
1.
Allah'ın Dünyada Görülmesi: Dünyada uyanıkken Allah'ın görülmesi meselesinde
de ihtilaf edilmiştir. Bazıları, bunun mümkün olduğunu, bazıları da mümkün
olmadığını ileri sürmüşlerdir.
a.
Mümkün olduğunu söyleyenler, bu konuda, Miraç gecesi Hz. Peygamber
(s.a.v)'in Allah'ı gördüğüne delalet eden hadisleri delil getirmişlerdir.
b.
Mümkün olmadığını söyleyenler ise, bu konuda yine Miraç gecesinde Resulullah
(s.a.v)'in, Rabbini görmediğine delalet eden hadisler ile Hz. Musa (a.s)'ın
Allah'ı görmek isteyip de göremediği ile ilgili A'râf:
7/143)
âyetini delil getirmişlerdir.
2.
Allah'ın Ahirette Görülmesi: Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat, Mü'minlerin Cennette
Allah'ı göreceklerini ileri sürmüşlerdir.
Şiiler,
Hariciler, Mutezililer ile Mürcie mezhebinden bazıları, Allah'ın Cennette
görülemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Bunlar, bir şeyin görünmesi için; o
şeyin, bir cisim olması, bir yerde bulunması, bir engel bulunmaksızın
görenin karşısına gelmesi gibi aklî ve dayanaksız bir takım şartlar
koşmuşlardır.
Ehl-i
Sünnet ve'l-Cemaat ise; görülecek şeyin vücudundan başka hiçbir şart
koşmamıştır. Çünkü görmek, Allah'ın yarattığı bir idraktir. Mü'minler,
Allah'ı; hem mahşerde ve hem de Cennette göreceklerdir. Bu konuda Kur'an-ı
Kerim'den Kıyâme:
75/22-23
ayetleri delil olarak getirilmiştir. (ç)
[4]
Adn: Cennetin en yüksek mevkiine veya cennetin değişik yerlerinin
tamamına verilen addır. (ç)
[5]
Bununla ilgili açıklama daha önce geçmişti (ç)
[6]
Müslim, İman
293,
295;
İbn Mâce, Mukaddime
13;
Ahmed b. Hanbel,
2/105,
4/390,
401,
405.
Hadisin tamamı için değil de bir kısmı için b.k.z: Buhârî, Tefsiru Sure-i
Hud
2;
Tevhid
19
(ç)
[7]
Rahmân:
55/29
[8]
Rahmân:
55/29
[9]
Ebû Nuaym, Hilye,
1/137'de
bunu rivayet etmiştir. Beyhakî'de, el-Esmâ' ve's-Sıfat,
2/37'de
bunu muhtasar olarak rivayet edip der ki: ?Bu, mevkuf bir rivayettir.
Ravileri bilinen kimseler değildir.?
İbn
Kayyim, rivâyetin metninde ?Allah'ın yüzünün nuru? ile ilgili ifadeyi sırf
görüşüne delil getirmek için bu rivâyeti kitabına alıp nakletmesi şaşılacak
bir durum. Çünkü hadis metni konusunda sert ve aşırı tavrıyla bilinmesine
rağmen İbn Kayyim nedense bu rivâyetin metni konusunda aynı tavrını
göstermemiştir. (ç)
[10]
Hz. Peygamber (s.a.v)'in komutanlığında hicretin
8.
yılı Şevval ayında Taif şehri kuşatılmış, fakat şehir ele geçirilememiştir.
Bu kuşatma sırasında
12
Müslüman şehit olmuştur. (ç)
[11]
Heysemî, Mecmau'z-Zevâid,
6/35'de
bu hadisi rivayet edip der ki: ?Bu hadisi Taberânî rivayet etmiştir. Hadisin
ravileri isminde geçen İbn İshâk, müdelles bir sikadır. Geri kalan diğer
raviler ise, sika kimselerdir. Ayrıca İbn Hişâm, es-Sîretü'n-Nebeviyye,
2/61'de
bu hadisi rivayet etmiştir.
[12]
Zümer:
39/69
[13]
Ravdatu'l-Muhibbîn, s.
402