Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
el-VÂHİD ? el-AHAD
Yeni Sayfa 1
﴿ اَلْوَاحِدُ - َاْلأَحَدُ ﴾
el-VÂHİD
? el-AHAD
Uluhiyyet makamı,
peygamberlerle ve onlara tabi olan doğru inanç sahibi kimselerle bağlantılıdır.
Bu makam, Allah'tan başka ilâh olmadığına şahitlik etme makamıdır. Çünkü
Allah'tan başka bir ilâhın olması, batıldır ve böyle bir şey de mümkün değildir.
O'ndan başka ilâh yoktur. O'nun dışında hiç kimse; ilâh olmaya, ibadet edilmeye
ve secde edilmeye layık değildir.
Allah; isimlerinin, sıfatlarının ve fiillerinin kemali gereği her türlü sonsuz
itaate layık olduğu gibi sonsuz sevgiye de layıktır. Kesin olarak, itaat edilen
ve bir olandır.[1]
O'ndan başka birisinin ilâh olması, bizzat o kimsenin kendisine azabtır. O'ndan
başka birisinin (yalnız başına) hiçbir şeye muhtaç olmaması, sapıklıktır. O'ndan
başka bir kimsenin (tek başına) izzet sahibi olması, zillet ve aşağılıktır.
O'ndan başka bir kimsenin (yalnız başına) her şeyi çoğaltıp artırması, değersiz
ve önemsizdir.
Yaratılmış bir varlığın, O'ndan başka (bağımsız olarak) rab olması ve ilâh
olması mümkün değildir. O Allah ki, her türlü istekler Ona ulaşır ve buna benzer
talepler hep O'na yönelir.
O'nunla birlikte başka bir ilâhın olması mümkün değildir. Çünkü hakikatte ilâh;
hiçbir şeye muhtaç değildir, her şey O'na muhtaçtır, hiçbir kimseye muhtaç
değildir, her şey O'nunla var olmuştur ve varlığı başka bir şeye bağlı değildir.
Kainatta iki ilâh olması da imkansızdır. Eğer kainatta iki ilâh olsa kainatın
düzeni, çok büyük bir fesatla bozulur ve büyük bir bozgunculukla birbirine
karışır. Kainatın birbirine eşit iki kimse tarafından yapılması da imkansızdır.
Çünkü bunlardan her biri, bir fiili tek başına yapmak isteyecektir. Bunların tek
başına iş yapmaları, onların bağımsız olma özelliğiyle çelişmektedir. Çünkü
bunlardan birinin tek başına bağımsız olarak bir iş yapması, diğerinin rab
olmasını engellemektedir.
Rububiyyet
tevhidi[2]
ise, delalet yönünden
Uluhiyyet tevhidinden[3]
daha büyüktür.
Yine Kur'an'da
Uluhiyyet tevhidine
nazaran
Rububiyyet tevhidi
ile ilgili birçok delil gelmiştir. Kur'an'da bu konuda birçok delilin
gelmesinin nedeni; bununla ilgili delaletin doğruluğu, akıl ile fıtratın bununla
ilgili kabulü ve insanların
Rububiyyet tevhidini
kabul etmelerinden dolayıdır.
Yine putlara tapanlar
Rububiyyet tevhidini
kabul etmişler, fakat
Uluhiyyet tevhidini
inkar etmişlerdir. Çünkü onlar Allah'ın bir olduğunu, kendilerinin, göklerin,
yerin ve ikisi arasında bulunanların yaratıcısı olduğunu, bütün bunlara tek
başına sahip olduğunu kabul etmelerine rağmen
?(O Allah) ilâhları, bir tek ilâh mı kılmış?[4]
demişlerdir. Allah ise onlara, kendisinin bir olduğu ve ortağı bulunmadığı
hususunda
Rububiyyet tevhidini
kabul etmedeki doğal hallerini hatırlatmakta ve onların eğer doğal hallerine ve
akıllarına dönecek olsalar, O'nunla birlikte başka bir ilâhın varlığının
imkansız olduğunu, böyle bir şeyin batıl olduğunu göreceklerini ifade
etmektedir.
Görüldüğü üzere
Uluhiyyet makamı,
haniflik (=doğru ve sağlam inanç) makamıdır. Çünkü bu makam,
Allah'ın isimleri
ile
sıfatlarını kapsamaktadır.
Kulların
Uluhiyyet tevhidi
ile ilgili durumları, Allah'ın isimleri ile sıfatlarını tanımadaki durumları
gibidir.[5]
Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır:
?Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka ilâhlar bulunsaydı, yer ve göğün düzeni
kesinlikle bozulurdu. Arşın Rabb'i olan Allah, onların yakıştırdıkları
sıfatlardan münezzehtir.?[6]
Gökler, yer ve kainat; ilâhın, bir tek olmasını gerektirmektedir. Göklerde ve
yerde Allah'tan başka bir ilâh daha olsaydı, o ilâh, gerçek ilâh olmazdı. Çünkü
gerçek ilâhın; ortağı, dengi ve benzeri olamaz. Allah'tan başka ilâhlar olsa, bu
ilâhlar, uygun olan şeyleri yok etmek sûretiyle her türlü bozgunculuğu meydana
getirir. İlahın gerçek bir ilâh olmasındaki doğruluk payı, o ilâhın, ancak Vâhid
ve Kahhâr bir rab olmasıdır. Kainatta birbirine eşit iki rabbin olması
imkansızdır. Yine ebedi olma ve doğru olma hususunda birbirine denk iki ilâhın
olması da mümkün değildir.
Allah birdir, rububiyyetinde ve uluhiyyetinde bir ortağı yoktur. Zatında,
sıfatlarında ve fiillerinde bir benzeri yoktur. Mülkü içerisinde yer alan küçük
bir zerrede bile O'nun ortağı yoktur. Yaratıkların işlerini düzenleme hususunda
O'nun bir halefi yoktur. Temennide bulunanların, ümit besleyenlerin, bir konuda
istekte bulunanların O'nu gölgede bırakarak tıpkı vatandaşlar ile hükümdarlar
arasında olduğu gibi, insanlarla O'nun arasında hileyi, iftirayı ve yalanı aracı
edebilecek hiçbir kimse yoktur. Böyle bir şey olsa, kainatın düzeni tamamen
bozulur. Nitekim yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır:
?Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka ilâhlar bulunsaydı, yer ve göğün düzeni
kesinlikle bozulurdu.?[7]
Allah'ın sıfatlarını iptal eden kimselerin iddia ettiği gibi, eğer O'nunla
birlikte başka bir ilâh olsaydı, kainat ile ilgili işleri düzenlemede ve işlerin
bozguna uğraması hususunda bir eksiklik meydana gelirdi. Çünkü O'nunla birlikte
başka bir ilâh olmaz ve kainat, iki ilâh üzerinde meydana gelmez.
Bilesin ki, kulun bir olan Allah'a ibadet etmesi, sevgi hususunda O'na hiçbir
şeyi şirk koşmaması, O'ndan korkma, O'na ümit bağlama, O'na tevekkül etme, O'nun
için salih amel işleme, O'nun adına yemin etme, O'nun için adakta bulunma, O'na
boyun eğme, O'na huşu duyma, ta'zimde bulunma, secdeye kapanma, yakınlaşma
hususunda Allah'a ihtiyaç duyması, bedenin ruha ve gözün ışığa ihtiyaç
duymasından daha büyüktür. Bu ihtiyaç duymaya mukayese edilebilecek benzer bir
örnek daha yoktur. Çünkü kul, ruh ve kalpten meydana gelmektedir.
Allah'tan başka bir ilâh olması, bu gerçekliğe uygun düşmez. Bu gerçeklik, ancak
dünyada Allah'ı zikretmekle tatmin olur. Bu da, Allah'a karşı yapılan bir
çabanın sonucu elde edilir. Dolayısıyla da bu gerçeklik, O'na kavuşmaktan
kaynaklanır, ayrıca sevgiyi ve ibadeti O'na özgü kılmak ve O'nun rızasını ve
ikramını da bu gerçekliğe mahsus kılmakla olur.
Kul, Allah'tan başka (dünyevî) lezzetler ve sevinçler elde etse, bu elde edilen
şeylerin kulla sürekli olduğu söylenemez. Çünkü bu lezzetler ve sevinçler,
türden türe ve şahıstan şahısa göre değişir. Kişi, bir vakitte bununla
nimetlenirken, başka bir vakitte azab görür. Kul, kendisine nimet verenin ve
lezzet verenin dışında çoğunlukla böyle (dünyevî) bir lezzet ve sevinçle tatmin
olmaz. Böyle bir lezzeti ve sevinci elde etmesi ve bu lezzet ve sevincin yanında
yer alması, kula eziyet ve zarar verebilir. Kişi için böyle bir lezzet ve
sevinç, ancak uyuz kimsenin tırnaklarıyla kaşımak sûretiyle elde ettiği lezzet
cinsinden bir şeydir. Tırnakla vücudu kazımak, hiç kuşkusuz ki cildi kanatır,
tahriş eder ve ciltteki zararı artırır. Dolayısıyla kişi, bu tür geçici dünyevî
zevkler sonucu elde ettiği lezzet ve sevinç yerine ilahi sevgiyi tercih
etmelidir.
İşte kalp de, Allah'tan başka (dünyevî) sevgiden dolayı mutlu olmaz. Böyle bir
sevgi, kişiye, azab ve zarar verir. Akıllı kimse, bu iki durumun arasını ölçüp
kendisine en yararlı ve en iyi olanı seçer. Doğrusu Allah, başarıya ulaştıran ve
yardım edendir. Eşsiz nimet O'nun olduğu gibi, apaçık kanıt ta O'nundur.
Burada anlatılmak istenilen husus şudur: Kulun ilâhı, her halde ve her vakitte
ona gerekli olandır. O, gerçek ilâh olup O'nun dışında kalan bütün ilâhlar
batıldır. Kul nerede olursa olsun, Allah, sıkıntı anında ve ihtiyaç duyduğunda
hep onunla birliktedir. Yok olup giden ilâhlar hiçbir zaman işe yaramaz. İşte
bundan dolayı Hz. İbrahim (a.s) şöyle buyurmuştur:
?Kaybolup giden (ilâh)ları sevmem.?[8]
Allah, doğruyu en iyi bilendir.[9]
* * *
[1]
?el-Vahid?:
Tek başına var olan, yanında bir başkası olmayan, ortağı ve arkadaşı
olmayan, zatında, sıfatlarında, isimlerinde, fiillerinde ortağı ve benzeri
olmayan, misli ve benzeri olmayan demektir.
?el-Vâhid? ismi, Kur'an-ı Kerim'in
21
yerinde geçmektedir.
(ç)
[2]
Rububiyyet tevhidi:
Göklerin ve yerin rabbinin ve yaratıcısının Allah olduğuna inanmkatır.
Kainattaki bütün işlerin sahibi, mülkünde ve hükmünde ortağı olmayan
Allah'tır. O, her şeyin rabbi, her canlıya rızık veren, her işi programlayan
zattır. Dilediğini aziz kılan, dilediğini zelil eden, dilediğine fayda
veren, dilediğine zarar veren yalnızca Allah'tır.
Tevhidin
bu yönünü, Allah'ı inkar eden materyalistler dışında hiç kimse inkar etmez.
(ç)
[3]
Uluhiyyet tevhidi:
İbadeti, taatı ve hükümranlığı Allah'a tahsis etmektir. (ç)
[4]
Sâd:
38/5
[5]
Tarîku'l-Hicreteyn, s.
87-88
[6]
Enbiya:
21/22
[7]
Enbiya:
21/22
[8]
En'am:
6/76
[9]
Tarîku'l-Hicreteyn, s.
110-111